Osmanlılar'da Basın
Takvim-i Vekayi 
 Osmanlı Devletinde İbrahim Müteferrika tarafından 1727’de ilk Osmanlı  resmi matbaasının kurulmasından sonra, belli bir çevre içinde  haberleşme, risaleler aracılığıyla olmuştu. Matbaanın kullanılışından  yaklaşık bir asır sonra Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa tarafından  Kahire’de 1828 yılında Türkçe ve Arapça olarak Vakayi-i Mısriyye adlı  resmi vilayet gazetesi yayınlandı.
İkinci Mahmud devrinde 11 Kasım 1831 yılında İstanbul’da Takvim-i Vekayi  adlı resmi gazete çıkarıldı. Türkçenin yanında; Arapça,Fransızca,Rumca  ve Ermenice de yayınlanan Takvim-i Vekayi’nin basılması için İstanbul’da  Takvimhane matbaası kuruldu. Takvimhane nazırı olarak da Es’ad Efendi  tayin edildi. Haftalık olan bu gazetede resmi devlet haberlerinden başka  iç ve dış dünya hadiselerine de yer verildi. Ancak Sultan İkinci Mahmud  Hanın vefatından sonra sadece resmi devlet haberlerine yer verildi.  Yıllık abonesi 120 kuruş olan bu gazete beş bin adet basılıyor, belli  başlı devlet adamlarına ve memurlara şehir ve kasaba ileri gelenlerine,  yabancı devlet temsilciliklerine dağıtılıyordu. Önemli hadiseler olduğu  zaman Varaka-i Mahsusa adıyla özel ilaveleri de yayınlanıyordu.  Tanzimattan sonra bir ara yayını durdurulan Takvim-i Vekayi, 1855'ten  sonra, Meclis-i Ali-yi Tanzimat Nizamnamesi'ni ve bu müessesenin  hazırladığı nizamnameleri yayınlamakla resmi gazete olma hüviyetine daha  çok yaklaştı. 1860’tan sonra tamamen devletle ilgili belge ve  nizamnameleri yayınlayan Takvim-i Vekayi 1878’de kapandı. Ancak üç yıl  sonra 1881’de yeniden yayınlanmaya başladı. 4 Kasım 1922 tarihine kadar  4609 sayısı yayınlandı. Ankara hükumeti tarafından 2.1.1922’de Resmi  Ceride 1.2.1928’de Resmi Gazete adını alarak yayınına devam etti.
Takvim-i Vekayi’den başka, yabancı devletler nezdinde Osmanlı  menfaatlerini korumak için Sultan Mahmud Han, Alexander Blacque Bey’e Le  Moniteur Ottoman adlı Fransızca bir gazete de çıkarttırmıştı. Bu  gazetenin, Takvim-i Vekayi’nin Fransızcası olduğu da söylenmektedir.
Sultan Abdülmecid Han tahta geçince, 1840’ta Türkçe yayınlanan Ceride-i  Havadis adlı gazeteyi neşrettirdi. Başında, William Churchill adlı bir  İngiliz gazetecisi vardı. 1850 yılından sonra bu iki Türkçe gazeteden  başka Fransızca, İtalyanca, Rumca, Ermenice ve Farsça olmak üzere on  altıya yakın gazete yayınlanmaya başladı. 1864 yılında William  Churchill’in ölümünden sonra oğlu, Ceride-i Havadis gazetesini kapatıp  Ruzname-i Ceride-i Havadis adlı gazeteyi çıkarmaya başladı.
Türkler tarafından çıkarılan ilk özel gazete, 21 Ekim 1860’ta neşredilen  Tercüman-ı Ahval’dir. Sahibi Çapanoğlu Agah Efendi, başyazarı Şinasi  olan bu gazete, bir haber gazetesi olmaktan ziyade, hükumet tenkidine  kadar bugünkü gazetecilikte görülen pekçok şeyin menşeini teşkil eden  hususlara yer verirdi. İlk zamanlar haftada bir, sonra üç, sonra Cuma  hariç her gün yayınlandı. Ancak siyasi şartlar ve basında giderek artan  rekabet karşısında 11.3.1866’da yayın hayatına son verdi. Tercüman-ı  Ahval gazetesinden ayrılan Şinasi, 27 Haziran 1862’den itibaren Tasvir-i  Efkar’ı çıkarmaya başladı. Osmanlı ülkesinde Avrupai fikirlerin  yayılmasına, dil tartışmasını ortaya atarak devletin bölünüp  parçalanmasına yönelik akımların gelişmesi için çalışan, devletin temel  politikalarını ve hükumetin icraatını tenkid eden muharrir ve yazarların  çalıştığı Tasvir-i Efkar gazetesi, daha çok fikir gazetesi özelliğini  taşıyordu.
Bu özelliği sebebiyle gazeteye ilgi artıp, trajı yükseldi. Şinasi ve  Namık Kemal Avrupa’ya kaçınca, Recaizade Ekrem tarafından çıkarıldı.  Fakat kamuoyundaki etkisini giderek kaybeden Tasvir-i Efkar 830 sayı  çıktıktan sonra 1866’da kapandı.
İlk Türk dergisi ise, 1850’de yayınlanmaya başlayan Vekayi-i  Tıbbiye’dir. Meslek dergisi özelliğinde olan bu dergiden başka Temmuz  1862’de Münif Paşa tarafından Mecmua-i Fünun yayınlanmaya başladı. Ancak  1864’te kolera salgını yüzünden yayınını durduran Mecmua-i Fünun,  1866’da yeniden yayınlanmaya başladıysa da kısa bir müddet sonra yayına  ara verdi. Üçüncü defa 1883 yılında tekrar yayınlanmaya başladı. Fakat  yeniden kapandı. Mir’at-ı Mecmua-i İber-i İntibah ve devamı olan  İbretnüma ile Ceride-i Askeriyye de ilk çıkan dergilerdendir.
1860’tan sonra Türkçe basınının, devlet ve hükumet ile hükumet ricaline  karşı tutum alması, diğer dillerde yayınlanan gazetelerin de Osmanlı  Devletinin bütünlüğünü bozmaya yönelik yıkıcı yazılar neşretmeleri  üzerine, saltanatı, hükumeti, Osmanlı toplumunu meydana getiren  milletleri ve dinlerini saldırılardan koruyabilmek için bazı tedbirler  alındı. 1860’ta özellikle yabancı basından şöyle bir taahhütname  alınmaya başlandı:
“Osmanlı hükumetini, diğer devletlerle münasebetlerini, memurların  çalışmalarını tenkid etmemek; başyazıları önceden Basın Bürosuna  bildirip tasdik ettirmek, Basın Bürosunun tasdik etmediği haberleri  yayınlamamak, Avrupa gazetelerinde çıkan yazıları düzeltmek gayesiyle  Basın Bürosunca verilecek yazıları aynen yayınlamak...” gibi.
Bu doğrultuda yapılan uygulamalar birçok şikayetlere sebeb oldu.  Tanzimatın getirdiği eşitlik ve kanunlara dayanan uygulama ilkelerinin  çiğnendiğini ileri süren yabancı basın mensupları, kapitülasyonlardan  faydalanmak istediler. Yabancı gazeteleri ve gazetecileri cezalandırma  veya yasaklama teşebbüsleri karşısında, yabancı devlet elçilerinin basın  hürriyetinin sınırlarını belirleyici bir kanun bulunmaması ve kendi  konsolosluk mahkemelerinde muhakeme edilmek istemeleri sebebiyle kanuni  düzenlemeye gidildi. 1864’te Matbuat Nizamnamesi çıkarıldı.
Bu dönemde İstanbul’da devletin yarı resmi gazetesi olan Fransızca  Journal de Costantinople, İngilizce The Levant Herald, Fransızca Courier  d’Orient, Rumca Bizantis, Bulgarca Bulgaria, Ermenice Megs, Masis,  Avedapar ve Tar gazeteleri çıkıyordu. İzmir, Kahire, Beyrut gibi  şehirler başta olmak üzere diğer şehirlerde de azınlıklar ve Müslümanlar  tarafından hayli gazete yayınlandı. Ayrıca yine İstanbul’da Mecmua-i  Havadis ve Münad-i Erciyas adlı Anadolu gazeteleri de yayınlanıyordu.
1864’te Matbuat Nizamnamesi'nin düzenlenmesinden sonra, Türk basın  hayatı yeni bir devre girdi. Bu nizamname, ön sansürü bütünüyle  kaldırıp, yabancı basının sorumsuzluklarına da sınırlar getirmişti.  Nitekim Nizamname'nin üçüncü maddesi, yabancıların da yerliler gibi  muamele göreceklerini hükme bağladığından, kapitülasyonların basın  alanına da yayılması önlenmiş oluyordu.
Nizamname ile daha önce kurulmuş olan Babıali Tercüme Odası, Matbuat  Müdürlüğü gibi kurumlara yeni vazifeler veriliyordu. Siyasi özellikteki  yayınlara ruhsat vermek, yayınların muhtevasını kontrol etmek,  gazetelere verilecek resmi ilanları hazırlamak, Avrupa’da Osmanlı  Devleti aleyhinde yayın yapan gazete ve kitapların ülkeye girmesine mani  olmak, bu kaidelere aykırı davrananlar hakkında para ve hapis  cezalarını uygulamak bu vazifeler arasındaydı.
Nizamname, bir ön sansür koymuyordu ama, ağır para ve hapis cezalarıyla,  başta padişah olmak üzere, bütün idareyi (bakanlar, meclisler,  mahkemeler, devlet kurumları ve memurlar), yabancı devlet başkanları ve  temsilcilerini, suçlayıcı ve kötüleyici yayınlardan koruyordu.  Nizamname, umumi çizgileriyle 1909 yılına kadar yürürlükte kaldı.
1867 senesinde Ali Süavi de çıkardığı Muhbir Gazetesi'nde hükumeti daha  sert bir dille tenkid etmeye başladı ise de, kısa süre sonra kapandı.
Matbuat Nizamnamesi'nin boşluklarından faydalanan basının hükumet  erkanını sert bir şekilde tenkid etmesi üzerine 1867’de basını kontrol  maksadıyla bir kararname çıkartıldı. Sadrazam Ali Paşa tarafından, aynı  zamanda kendi mevkiini kuvvetlendirmek düşüncesi ile hazırlanan bu  kararnameye Ali Kararnamesi denildi. Bundan sonra basına karşı sert  tedbirler uygulandı. 1867 yılında İngilizce olarak çıkan The Levant  Herald gazetesi de, Yunanlıların, Girit ihtilalcilerini destekleyen  hareketlerini övdüğü için kapatıldı. İstanbul’daki İngilizce  gazetelerden, The Levant Times, bir de Bulgarca nüsha çıkarıp, Bulgar  kavmiyetçiliğini destekleyen yazılar yayınlayarak Osmanlı Devletinin  parçalanmasına çalıştı. Bu dönemde Arap kavmiyetçiliğini teşvik için  Avrupa’da Arapça yayınlanan gazetelere karşı, Babıali’nin maddi  desteğiyle İstanbul’da Arapça El-Cevaib gazetesi yayınlandı.
Hükumetin kendilerine verdiği vazifelere gitmeyerek Avrupa’ya kaçan Ali  Süavi, Namık Kemal ve Ziya paşalar, gittikleri yerde Prens Mustafa Fazıl  Paşa ve Agah Efendi ile buluşarak; Muhbir, Ulum, Hürriyet, İttihad  adında çıkardıkları gazetelerde Babıali’nin aleyhinde yazılar yazdılar.  Dergilerin mali kaynağını mason locasına kayıtlı olan Mustafa Fazıl Paşa  karşılıyordu. Bu sırada İstanbul’da; Eğribozlu Mehmed Arif tarafından  Ayine-i Vatan, Şakir Efendi tarafından Muhib, Andon Efendi tarafından  Muhibb-i Vatan gazeteleri de yayınlandı. Daha sonra bu gazeteler de  çeşitli sebeplerle kapatıldılar.
Mustafa Fazıl Paşa, Sultan Abdülaziz’den affedilmesini isteyerek yurda  dönünce, yurtdışına kaçmış olan ve sürgünde bulunan Yeni Osmanlılar,  1870 sonundan başlayarak yurda dönmeye başladılar. Saraydan gördükleri  para yardımı ile Basiret adlı gazeteyi neşreden Yeni Osmanlıların ılımlı  grubunu teşkil eden Basiretçi Ali ve arkadaşları, Türk ve Müslüman  unsurların çıkarlarını savundular. Basiret Gazetesi bu sebeple 1871’de  on binlik bir tiraja ulaştı. 1870-1871 Alman-Fransız savaşında  Almanya’yı destekleyen yazılar neşreden ve Alman hükumetinden destek  gören Basiret, Çırağan Vak’asından sonra Ali Süavi’nin bir makalesini  yayınladığı için 20 Mayıs 1878’de kapatıldı. Aynı dönemde Ali Raşit ve  Filip Efendi tarafından Terakki Gazetesi çıkarıldı. Haftada altı gün  yayınlanan ilk gazete olarak dikkat çeken Terakki Gazetesi, hukumete  yönelik aşırı tenkitlerinden dolayı 1870 ve 1874'te iki defa kapatıldı.  Ebüzziya Tevfik, Ayetullah Bey, Recaizade Mahmut Ekrem gibi imzaların  yeraldığı Terakki, mizahi Letaif-i Asar ve hanımlar için Hanımlara  Mahsus adlı haftalık ilaveler neşretti. Hakayık-ül-Vekayi adıyla yayın  hayatına devam ettiyse de aynı iddialı tutumunu sürdüremedi. 1870’te  bütün yazıları Ahmed Midhat Efendi tarafından yazılan, sonraları Bedir  adını alan Devir Gazetesi neşredildi.
1872 Haziranında Ahmed Midhat Efendinin idaresine geçen ve daha önce  İskender Efendi tarafından yayınlanan İbret Gazetesi, Yeni Osmanlıların  sözcüsü haline geldi. Namık Kemal’in baş yazarlığını yaptığı bu gazete  25.000 gibi o güne kadar görülmemiş bir tiraja ulaştı ve yayın hayatı  boyunca 12.000'den aşağı düşmedi. Yazarları çeşitli sebeplerle  İstanbul’dan uzaklaştırılan İbret Gazetesi, Namık Kemal’in Magosa’ya  gönderilmesiyle 1873 yılında kapandı. Bu müddet içinde Aşir Efendi  tarafından çıkarılan ve yazı işlerini Ebüzziya Tevfik’in yürüttüğü  Hadika, Ahmed Midhat Efendi tarafından yayınlanan ve okuyuculara faydalı  bilgiler veren Dağarcık Dergisi, Ravdat-ül-Mearif ve Ceride-i Tıbbiye-i  Askeriyye dergileri ile Diyojen’i çıkaran Teodor Kasap Efendi  tarafından çıkarılan Hayal ve Çıngıraklı Tatar gibi mizah dergileri de  neşredildi.
1873 yılında Ebüzziya Tevfik’in siyasi yazılarıyla dikkati çeken ve kısa  süre içinde kapatılan Sirac adlı gazete, yirmi beşinci sayısında  kapatılan ve bir mizah gazetesi olan Latife, haberlere geniş yer  ayırmasıyla tanınan ve akşam ilavesi çıkaran Hülasat-ül-Efkar Gazetesi,  Ahmed Midhat Efendinin çeşitli fıkra ve hikayelerden başka roman  tefrikalarına da yer verdiği Kırkanbar Dergisi, Dolap, Mecmua-i  Nevadir-i Asar, Müteferrika, Revnak adlı gazete ve dergiler yayınlamışsa  da ömürleri kısa ve tesirleri az olmuştur.
1873 yılında memleketin içine düştüğü siyasi ve ekonomik sıkıntılara  ortak ve yardımcı olması beklenen basın ve yayın organları tamamen  devletin karşısında yer alınca, memleketin içine düştüğü sıkıntılar  gözönüne alınarak basına karşı bazı tedbirler alındı. Bu tedbirler  üzerine, Amerikan ve İngiliz misyonerlerinin mali desteği ile geniş bir  Arapça yayın merkezi haline gelen Beyrut’taki basın çevreleri, 1874’ten  sonra kendilerine daha rahat çalışma imkanı veren Mısır’a gittiler.  Midhat Paşanın sadrazamlığı zamanında İstanbul basınına karşı zecri  tedbirler uygulandı. Bu tarihte vilayetlerde yayınlanan gazetelerin  sayısı yirmiyi buldu. Ayrıca devletçe masrafları karşılanarak kurulan  vilayet basımevlerinde yerli ve özel gazete ve kitapların basılmasına da  izin verilince; kültür faaliyetlerini destekleme yolunda oldukça müsbet  adımlar atıldı. Yine aynı dönemde ülkenin dört bir yanında yayınlanan  gazetelerin toplu halde okuyucuların incelemesine sunulduğu  kıraathaneler (okuma salonları) açıldı. Ancak o zamana kadar hiçbir  vergi ve rüsuma tabi olmayan gazetelere, 1874’te, her gazeteye iki  paralık pul yapıştırma mecburiyeti getirildi.
Gazetelerin memleket şartlarını dikkate almamaları, tenkit ve hicivde  ileri gitmeleri üzerine Haziran 1875’te siyasi özellikteki kitap ve  dergilerin ön sansürden sonra yayınlanmasına karar verildi. Aynı yılın  Eylül ayında, 1864 Nizamnamesi’ne “İlave baskıların sadece resmi ilanlar  için kullanılabileceği” maddesi eklendi.
1874’te Münif Paşa tarafından çıkartılan, sanat ve ilim yazılarına yer  veren haftada birkaç defa yayınlanan Mecmua-i Maarif, Agop Baronyan  tarafından yayınlanan ilk tiyatro gazetesi olan Tiyatro, Basiretçi Ali  Efendi tarafından çıkarılan mizah dergisi Kahkaha, Mehmed Arif Bey  tarafından çıkarılan Medeniyet Dergisiyle, Şafak, Afitab-ı Maarif ve  Misbah-ı Felah dergileri de yayınlandı. 1875 yılında, Tevfik Bey  tarafından çıkarılan ve bir mizah dergisi olan Geveze, yine bir başka  mizah dergisi Meddah, Mehmed Efendinin günlük çıkardığı dini bilgiler  neşrederek ilgi gören Sadakat Gazetesi, Teodor Kasap tarafından  yayınlanan günlük İstikbal Gazetesi, Filip Efendinin yayınladığı  Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde de çeşitli şahıslar tarafından  devam ettirilen Vakit Gazetesi, Şemseddin Sami’nin başyazarlığını  yaptığı, Rum asıllı Papadapulas tarafından yayınlanan, daha sonra Mihran  Efendi tarafından devralınan Sabah Gazetesi, Mehmed Tevfik Bey  tarafından çıkarılan haftalık mizah dergisi Çaylak ile; bunların dışında  Müsavat, Ümran, Selamet, Mirat-ı İber, Muharrir, Mecmua-i Maarif gibi  kısa ömürlü gazete ve dergiler yayınlandı.
1877’de Midhat Paşanın sadrazamlığı zamanında bir matbuat kanunu  hazırlandı. Bu tasarı mecliste kanunlaşmadan önce meclis dağıldı. İki  bölümden meydana gelen bu kanunun birinci bölümü matbaalara, ikinci  bölümü ise basına ait hükümleri ihtiva ediyordu. Aynı yıl içinde basın  suçlarını yargılayan Meclis-i Ahkam-ı Adliye kuruldu. Harb hali  sebebiyle gazetelerin hükumeti tenkide yönelik yayınlar yapmaları  yasaklandı. Bu suretle Osmanlı basını yeni bir döneme girdi.
1876-1878 senelerinde pekçok gazete ve dergi çıkarıldı. Bunların belli  başlıları; başyazarlığını Ahmed Midhat Efendinin yaptığı Çaylak, Tevfik  Mehmet Bey tarafından çıkartılan Osmanlı Gazetesi, Şemseddin Sami’nin  başyazarlığını yaptığı ve Mihran Efendinin yayınladığı kısa süreli  Tercüman-ı Şark Gazetesi, Türk basınının en dikkate değer gazetelerinden  olan, Ahmed Midhat Efendinin çıkardığı Tercüman-ı Hakikat Gazetesi,  mizah gazetesi Karagöz, çocuk gazetesi Bahçe’dir.
1878’de memleketin içinde bulunduğu harb hali sebebiyle, Osmanlı  birliğini ve ülkesinin bütünlüğünü bozmaya yönelik yayınlara karşı bazı  tedbirlere ihtiyaç duyuldu. Maarif Nezareti, Matbuat Müdürlüğü ve  Zabtiye Nezaretinin katkısıyla gazeteler üzerinde sansür uygulamasına  gidildi. Hariciye Nezaretinde de dış basınla ilgili Matbuat-ı Hariciye  Müdürlüğü kuruldu.
1878’de çıkmaya başlayan Tercüman-ı Hakikat Gazetesi, Ahmed Mithad  Efendinin başarılı kalemi ile ve hükumeti tenkid etmeyen büyüklere  şantaj, sansasyon özelliğinde olmayan ciddi haberciliğiyle bu devrin en  uzun ömürlü ve itibarlı gazetesi oldu. Daha sonraki senelerde Ahmed  Midhat Efendinin damadı Muallim Naci’nin idare ettiği bir edebi ilave  verdi. Bu son derece ciddi ve terbiyevi bir edebiyat mecmuasıydı.  Çocuklar için haftalık ilaveler verdi. Bu gazetede telif romanlar  tefrika edildiği gibi, batı klasikleri de veriliyordu. Midhat Efendi bu  arada 150’den fazla roman ve ilmi kitap yayınladı. Kitaplar, çekici ve  akılcı bir üsluba sahib olduğundan, okutucu ve öğreticiydi. On dört  ciltlik Avrupa Tarihi, üç ciltlik Dünya Tarihi serileri, o devirde halk  tarafından merakla okundu.
1879’da Ebüzziya Tevfik Bey tarafından Mecmua-i Ebüzziya Dergisi  çıkarıldı. Ebüzziya Tevfik, pekçok kitaplar, yıllıklar yanında bazı  klasik eserler yayınladı. Kütüphane-i Ebüzziya adlı bir kolleksiyon  meydana getirdi. 1879’da Mehmed Ali tarafından iktisadi ve zirai  konulara yer veren 15 günlük Vasıta-i Servet ve 1880’de Vakayi-i Tıbbiye  adlı meslek dergileri de yayınlandı. 1881’de Encümen-i Teftiş ve  Muayene, Maarif Nezareti’nde de Tetkik-i Müellefat Komisyonu kuruldu.  1888’de matbaaların bastığı bütün yayınlara önceden izin aldıktan sonra  basma şartı getirildi.
1891’den önce Tercüman-ı Hakikat’ten başka; on iki bin tirajlı Sabah,  Saadet ve Tarik gazeteleri de çıkarıldı. Jön Türkler hareketinin belli  başlı simalarından olan Murad Bey, 1885 yılında haftalık Mizan Dergisini  çıkarmaya başladı. Bir ara Avrupa’ya kaçan Mizancı Murad, yayınına  Paris’te devam etti. İkinci Meşrutiyetin ilanı üzerine İstanbul’da  tekrar yayınlanmaya başladıysa da uzun ömürlü olmadı; 1909’da tekrar  kapandı.
Kadrosunda Namık Kemal, Abdülhak Hamid Tarhan’ın da bulunduğu Gayret  Gazetesi, 1886 yılında yayınlanmaya başladı. Abdülhalim Memduh,  Tepedelenlizade Kamil, Cenab Şehabeddin gibi kimselerin yazı yazdığı  Muhit Gazetesi 1888’de çıktı. İlkokul çocuklarına temel bilgiler vermek  gayesiyle eğitim ve öğretime yönelik olan Mekteb Dergisi 1891'de kitapçı  Karabet tarafından çıkarıldı. Bir müdet böyle yayınlandıktan sonra 1894  yılında edebiyat dergisi haline geldi, Edebiyat-ı Cedidecilerin  toplandığı bu dergi, okuyucuların ilgisini çekmek için çeşitli edebi  anketler düzenledi. Edebiyat tarihi açısından önemli bir yer işgal eden  Servet-i Fünun Dergisi, Ahmed İhsan (Tokgöz) Bey tarafından 27 Mart  1891’de çıkarılmaya başlandı. Aynı dönemde yayınlanan Malumat adlı edebi  dergiyle edebi tartışmalara giren Servet-i Fünun Dergisinde, Edebiyat-ı  Cedideciler olarak adlandırılacak şair ve yazarlar bir araya geldi.  Ocak 1895’te mecmuanın idaresini Tevfik Fikret aldı ve altı yıllık bir  yayından sonra 1901’de ayrılmasına rağmen yayınına devam etti.
Servet-i Fünunla tartışmalara giren ve önce Artin Efendi tarafından  yayınlanan Malumat Dergisi, 1894’te kapatıldı. 1895’te Baba Tahir  tarafından tekrar yayınlanan Malumat Dergisinde eski edebiyatı savunan  edebiyatçılar toplandılar. 5 Temmuz 1894’te Ahmed Cevdet (Oran)  tarafından yayınlanan ve Türk basınının uzun ömürlü ve tesirli gazetesi  olan İkdam, Latin harflerinin kabulüne kadar devam etmiştir. İkdam’ı  yayınlayan Ahmed Cevdet’e bu yüzden "İkdamcı" takma adı verilmiştir.  1895’te ilk kadın gazetesi Kadınlara Mahsus Gazete çıkarıldı. 1899’da  Mehmed Rıza tarafından yayınlanmaya başlayan Resimli Gazete, 1916 yılına  kadar yayınını sürdürdü. Daha çok tercümeye yer veren ve resimli bir  gazete olan Musavver Terakki 1900’de yayınlanmaya başladı.
Yurt dışındaki basın: Padişaha ve Babıali hükumetlerine karşı olan,  çeşitli vesilelerle Avrupa’ya kaçan devlet aleyhinde bulunan ve  kendilerine; Genç Osmanlılar, Jön Türkler ve İttihatçılar adını veren  kimseler, Avrupa’da çeşitli cemiyetler kurdular. Bu cemiyetlerin ilki  Şinasi, Namık Kemal, Nuri, Refik ve Ayetullah Bey tarafından kurulan  Yeni Osmanlılar Cemiyetidir. Bu cemiyetin reisi Mir’at Gazetesi sahibi  Refik Bey idi. Daha sonra kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti, Yeni  Osmanlıların yurt dışındaki basın faaliyetlerinin çok üstünde faaliyet  gösterdi. İngiltere, Fransa, Avusturya, İsviçre, Belçika, Bulgaristan,  Romanya, İtalya, Yunanistan, Kıbrıs, Mısır, Amerika ve Brezilya’da,  Abdülhamid Han ve Babıali hükumetleri aleyhinde yayın yaptılar. Dış  kaynaklardan ve Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşadan destek gören bu  kimseler, çeşitli gazeteler çıkardılar.
Yurt dışında çıkan bu muhalif basının ekseriyeti Türkçe olmakla  birlikte; Fransızca, Arapça, Almanca, İngilizce ve hatta İbranice olarak  yayın yapıyordu. Bu gazetelerin en eskisi, Ali Süavi’nin Avrupa’ya  kaçmasından sonra Londra’da yayınlamaya başladığı Muhbir’dir. Fransızca  ve İngilizce ekler de veren Muhbir, Mustafa Fazıl Paşanın maddi  desteğiyle 1867-1868 yıllarında 50 sayı kadar yayınlandı. Muhbir’den  sonra Yeni Osmanlıların yayın organı olan Hürriyet, Ziya Paşa ve Namık  Kemal tarafından 1868-1869 yıllarında Londra’da seksen dokuz sayı  çıkarıldı. Ali Süavi’nin, Sadrazam Ali Paşa hakkındaki bir yazısı  üzerine, İngiltere adliyesi tarafından takibata uğrayınca, 1870 yılında  Cenevre’de Ziya Paşa tarafından on bir sayı olarak çıkarıldı. Altmış  üçüncü sayıdan itibaren Namık Kemal gazeteden ayrıldı ve 1869’da yurda  döndü. Ziya Paşa ise 1871’de döndü. Ali Süavi, Mustafa Fazıl Paşanın  verdiği para ile Paris’te Ulum adlı bir gazete çıkarmaya başladı.  1870’de Cenevre’de Hüseyin Vasfi Paşa ve Mehmed Bey tarafından  yayınlanan İnkılab (Paris 1878), Hayal (Londra 1879), İstikbal (Cenevre  1880), Gencine-i Hayal (Paris 1881), Yeni Osmanlılar döneminin yurt  dışında yayınladığı basın organlarıdır. 1895 yılında Ahmed Rıza  tarafından yayınlanan Meşveret, 1897’de Fransızca nüsha da yayınlamaya  başladı. Hükumetin takibi neticesinde Paris’ten ayrılmak zorunda kalan  Ahmed Rıza, Meşveret’i, İsviçre ve Belçika'da yayınlamaya devam etti.  Jön Türk hareketinin ileri gelenlerinden olan Mizancı Murad, 1877’de  Mizan Gazetesini Kahire’de yayınlamaya başladı. Bu gazetede, Hıristiyan  Arap kavmiyetçilerinden Halil Ganem, Fransa’da Türkiye aleyhtarı  yazılarıyla tanınan Albert Koda gibi şahıslar yazı yazdı.
Daha sonra Cenevre’de yayınlanan Mizan bir ara Fransızca olarak da  çıkarıldı. 1897’de İttihad ve Terakki mensuplarından olan İshak Sükuti  ve Abdullah Cevdet tarafından Türkçe ve Fransızca olarak Osmanlı  Gazetesi çıkartıldı. 1900 yılından sonra Londra’da ve Kahire’de  yayınlanan Osmanlı Gazetesi, Abdullah Cevdet’in Viyana sefaretine  doktor, İshak Sükuti’nin ise Roma sefaretine sefir olarak tayin  edilmeleri üzerine, bir müddet kapandı. 1902’den sonra yeniden  yayınlanmaya başladı. Jön Türklerin ikiye ayrılmalarından sonra,  Paris’te toplanan Ahrar Grubuna karşı ortaya çıkan Ekseriyet Fırkasının  yayın organı oldu. Bu dönemde yazı işleri müdürü Hüseyin Siret, idare  müdürü ise İsmail Hakkı Paşa idi. 1896’da Tunalı Hilmi tarafından  Cenevre’de çıkarılan Ezan, 1897’de Kahire’de yayınlanan Kanun-i Esasi ve  el-Katib, 1899’da Cenevre’de yayınlanan İntikam, 1899’da Londra’da  yayınlanan Hilafet, 1900’de Kahire’de Leon Efendi tarafından çıkarılan  Sada-yı Millet, 1901’de Brüksel’de Avlonya mebusu İsmail Kemal  tarafından yayınlanan Selamet Gazeteleri de Padişahın ve hükumetin  yardımları ile hayatlarını idame ettirdikleri halde, Abdülhamid Hana ve  Babıali hükumetlerine karşı çıkan dış basındandır. 1904’te Abdullah  Cevdet tarafından Cenevre’de çıkarılan İctihad Gazetesi bir ara Mısır’da  ve daha sonra İstanbul’da yayınlandı. Prens Sebahaddin ve Ahmed Fazıl  tarafından 1906’da Kahire’de çıkarılan Terakki Gazetesi, adem-i  merkeziyetçilerin yayın organı oldu. Yine bu fikri savunan Şura-yı  Osmani, Yeni fikir ve Hilafet gibi gazete ve dergiler de vardı.
Sultan İkinci Abdülhamid Han, çoğu gayri müslim azınlıkların ve  yabancıların elinde olan ve devlet adına tahsile gidip Avrupalıların  kontrolüne girerek, yaşadığı toplumun değerlerine yabancılaşan sözde  aydınların elindeki basın ve yayın organlarına karşı zamanın siyasi  şartları sebebiyle bazı tedbirler aldı. Müslim, gayri müslim ve Türk  olmayan çeşitli unsurlardan meydana gelen Osmanlı Devletinin dünya  konjonktürü içindeki o günkü yeri bunu icab ettiriyordu. Sultan İkinci  Abdülhamid Han, basını tam serbest bırakıp bazı tedbirler uygulamasaydı,  1908 sonrasında olan hadiseler otuz yıl öncesinden patlak verirdi.  Osmanlı toplumunu sömürmek için bütün yolları deneyen ve bu kirli  maksadlarını gerçekleştirebilmek için türlü hilelere başvuran Hıristiyan  Avrupa devletlerinin saldırılarına, çok daha hazırlıksız yakalanılırdı.  Sultan İkinci Abdülhamid Hanın, aldığı bu tedbirler, Osmanlı toplumu  içindeki Müslümanlara ve Türklere otuz yıllık bir hazırlanma ve dinlenme  dönemi sağlamıştır.
Abdülhamid Hanın basın politikası; devletin parçalanmasını, milletin  düşman kamplara ayrılmasını önlemek gayesine yönelik şuurlu bir adımdır.  Ayrıca Osmanlı Devletini yıkmak için asırlardır uğraşan Hıristiyan  Avrupa devletlerinin tehditleri ve oyunlarıyla, Osmanlı ülkesinin  sosyo-ekonomik yapısından kaynaklanan nazik durum ve 1876-1878  yıllarında meydana gelen, Abdülaziz Hanın hal’i ve şehid edilmesi,  Beşinci Murad’a karşı yapılan hareketler, Ali Süavi baskını ve Rusların  Yeşilköy’e kadar gelmeleri de bu basın politikasını etkilemiştir.
Abdülhamid Hanın uyguladığı bu basın politikasına karşı çıkan ve İkinci  Meşrutiyetin verdiği serbestlikten istifade ederek bir baskınla iktidara  gelen İttihat ve Terakki Fırkası ve daha sonraki iktidarlar, bu  tedbirlerin çok daha şiddetlisini uygulamışlardır. Bunun yanında  Abdülhamid Hanın, matbuata verdiği önem pek fazladır. Şahsına karşı olsa  bile zamanındaki dergi ve gazetelerin mükemmel ve en güzel şekilde  çıkmasını sağlamak için Servet-i Fünun gibi bazı gazete ve dergilere  yardımda bulunduğu, hatta onlar için Avrupa’dan usta elemanlar  getirttiği de bir başka hususiyettir.
İttihat ve Terakki devri: Meşrutiyetin ikinci defa ilanı üzerine, yurt  dışına kaçmış olanlar yurda döndüler ve yurt dışında yayınladıkları  gazeteleri, İstanbul’da çıkarmaya başladılar. İkinci Abdülhamid Hanın  İkinci Meşrutiyeti ilan ettiği 24 Temmuz 1908 günü toplanan gazeteciler,  gazete müsveddelerini sansüre vermeme kararı aldılar. 25 Temmuz 1908  günü gazeteleri ön kontrolden geçirtmeden piyasaya sürdüler. Bu  gazeteler; Sultan ikinci Abdülhamid Han döneminde yayınlanan İkdam,  Sabah, Tercüman ve Saadet gazeteleriydi ve her biri alelacele meşrutiyet  ve hürriyet savunuculuğuna girip, kadrolarını yenilediler. 24 Temmuz  günü, daha sonra Gazeteciler Bayramı olarak kabul edildi. Kanun-i  Esasi'deki; “Matbuat, kanun dairesinde serbesttir.” hükmü; “Hiçbir  şekilde kablettab’ı (baskıdan önce) teftiş ve muayeneye tabi tutulamaz.”  şeklinde değiştirildi. Sansürün kaldırıldığı bu şekilde ilan edilirken,  1877 (Ramazan-ı mübarek 1294) tarihli İdare-i Örfiyye ve Askeri Mehakim  Kanunu kasten yerinde bırakıldı. 1919 tarihine kadar bu kanuna  dayanarak sansürü aratacak uygulamalarda bulunuldu. Bir çok dergi ve  gazete defalarca kapatıldı. Mesela 1910 yılında Baha Tevfik’in  çıkardığı, Eşek adlı mizahi dergi, kırk bini bulan ilk sayısından sonra  kapatıldı. Ancak Baha Tevfik birkaç defa Divan-ı Harb-ı Örfi karşısına  çıkmak bahasına yılmadı ve dergilerinin biri kapanınca diğerini çıkardı.  Eşek’i; Yuha, El-Malum, Kibar, Alafranga Eşek takib etti. Bu devirde en  fazla gazetesi kapatılan ve mahkemeye çıkan Lütfi Fikri Bey oldu. 1911  ila 1913 tarihleri arasında çıkarmış olduğu Tanzimat Gazetesi tam on  altı defa kapanıp yeniden yayına başlamıştır.
Bu dönemin en bariz özelliği, pekçok gazete ve derginin hep birlikte  Abdülhamid Hanın memleketin içinde bulunduğu nazik durumlar sebebiyle  tatbik ettiği Meşrutiyet öncesi icraatı tenkid etmekti. Sadece  İstanbul’da 1908-1909 senelerinde 353 gazete ve dergi yayınlandı. Bu  sayıya ülkenin dört bir yanında yayınlanan Türkçe gazetelerle yabancı  dilde yayınlananlar da eklenince, birdenbire binlerce yayın ortaya  çıktığı görülür. Bunlar arasında Osmanlı Devletinin parçalanmasını ve  yıkılmasını isteyen her fikrin savunucusu ve sözcüsü olan yayın  organları ortaya çıktı. Böylece memlekette bir fikir anarşisi doğdu.
Eski gazeteler kendilerini yenilemeye çalışırken, Abdullah Zühdü ile  Mahmud Sadık Yeni Gazete’yi; Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit (Yalçın) ve  Hüseyin Kazım (Kadri) Tanin’i kurdular. İktidara muhalif yayınlar yapan  Tanin Gazetesi birkaç defa kapatıldıysa da; Cenin, Renin, Senin ve Hak  gibi değişik isimler altında yeniden çıktı. Yeni Tasvir-i Efkar Gazetesi  de, İttihatcıları destekler mahiyette yayınlar yaptı. Kısa ömürlü  Hukuk-i Umumiyye ile Selanik ve Manastır'da yayınlanan Şura-yı Ümmet,  Rumeli ve Silah gibi gazeteler de İttihat ve Terakki fikirlerinin  savunuculuğunu yaptı. Bunların yanında İttihat ve Terakkinin fikir ve  icraatlarına karşı çıkan partilerin yayın organı şeklinde gazeteler de  ortaya çıktı. Ahrar Partisinin Osmanlı, Mevlanazade Rıfat’ın Hukuk-ı  Umumiyye, Serbesti gazeteleri, Mizancı Murad’ın Mizan’ı, Ali Kemal’in  başına geçtiği İkdam, 31 Mart Vak’asını kışkırtan Derviş Vahdeti’in  Volkan’ı, Cemiyet-i İlmiyye-i İslamiyye’nin Beyan-ül-Hak adlı gazeteleri  bu kısımda sayılabilir. Bu arada çıkan sayısız mizah dergisi de,  kamuoyuna tesir etmeye çalıştı.
Ayrıca bu dönemde, her türlü düşünce, doğudan ve batıdan kaynaklanan her  türlü akım yazıya dökülüp kamuoyuna sunuldu. Her milletin, her  azınlığın, hem kendi dilinde, hem de Türkçe olarak yayınlanan gazeteleri  ortaya çıktı. Komünizmi ve sosyalizmi öven, İştirak, Sosyalist,  İnsaniyet, Medeniyet, İdrak gibi yayın organları bu dönemde yayın  hayatına girdi.
İkinci Meşrutiyetin ilanının ilk aylarında serbestlik içinde bulunan,  dilediklerini yazan, milleti padişah ve devlet adamları aleyhinde isyana  teşvik eden gazete ve dergiler üzerinde, 31 Mart Vak’asından sonra  iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki komitesince, kontrol  sıklaştırıldı. 5 Nisan 1909’da İttihatçılara karşı olan Serbesti  Gazetesi yazarı Hasan Fehmi öldürüldü. Meclise 28 Nisan 1909’da bir  Matbuat Kanunu getirildi. Meşrutiyetin yıldönümünde kanunlaşan ve  Fransız Basın Kanunu esas alınarak hazırlanan bu kanuna göre, gazete  çıkarmakta beyanname esası getiriliyordu. Bu kanunda devletin temelini  sarsmaya yönelik, padişahı, dinleri ve Osmanlı milletini koruyucu, suçu  ve ayaklanmayı kışkırtıcı yazıları frenleyen maddeler de vardı.
31 Mart Vak’asında Tanin başyazarı Hüseyin Cahit zannedilerek bir  milletvekili öldürüldü. 31 Mart Vak’ası bastırılınca kışkırtıcılardan  olan Derviş Vahdeti idam edildi ve İttihatçılara muhalif olan gazetesi  Volkan kapatıldı. İttihatçılara muhalif olan Sadayı Millet Gazetesi  yazarı Ahmed Samim, 9 Haziran 1910’da; Şehrah Gazetesi yazarı Zeki ise  10 Temmuz 1911’de öldürüldüler.
Bu dönemde yayınlanan gazetelerden biri de 1903’te çıkmaya başlayan  Sırat-ı Müstakim’in devamı olan; camilere sandalye konulmasını, müzikli  ibadet edilmesini, İslam dininde reform yapılmasını isteyen Şemseddin  Günaltay, İzmirli İsmail Hakkı, Sa’id Halim Paşa gibi dinde  reformcuların ve Mehmed Akif, Ahmed Hamdi (Aksekili) gibi yazarların  yazdığı Sebil-ür-Reşad Dergisidir. Bu dergi yayımını aralıklarla  Cumhuriyetten sonra da sürdürdü. Bu dönemde yayınlanan dini yazıların  neşredildiği, Ceride-i Sufiye, Sıyt-i Hilafet, İlmiye, Mikyas-ı Şeriat,  Hikmet, Beyan-ül-Hak ve İslam Mecmuası gibi yayın organları da  sayılabilir. İttihat ve Terakkinin Selanik’te yayınlattığı Bağçe,  İstanbul’da yayınlanan İttihat ve Terakki taraftarı Yeni Tasvir-i Efkar,  Milliyet, Hak Yolu, Hürriyet, İttihad, İttifak gazeteleriyle mizah  gazetesi Karagöz, 1909’da çıkmaya başlayan Alemdar, Tazminat, Teşkilat,  Maşrik, Te’sis, Te’minat, Tanzimat gibi adlarla çıkan muhtelif gazeteler  sayılabilir.
İttihat ve Terakki Fırkasının 1913 yılında gerçekleştirdiği Babıali  baskınıyla iktidarı tekrar ele geçirmesinden sonra başlayan Birinci  Dünya Harbi ile birlikte, harb hali sebebiyle basın üzerine mecburi  kontrol getirildi. Sıkı yönetim ve kağıt sıkıntısının etkisiyle pekçok  gazete kapandı ve kapatıldı. Sadece iktidarda bulunan İttihat ve Terakki  yanlısı Tanin, Sabah ve Tasvir-i Efkar gazeteleri ayakta kalabildi. Bu  devirde gazetelerde hususiyetle Türkçülük teması işlendi. Savaş boyunca  iktidarın açıklamaları dışında bir şey yazmak yasaklandı. Sadece “Nihai  zafere kadar harb!” sloganı işlendi. Uygulanan yanlış iç ve dış  politikalar sebebiyle ortaya çıkan kötü neticelerin yazılması  yasaklandı. Savaşın beklenenden uzun sürmesi üzerine 1917’den sonra  umumi barış temasının işlenmesine başlandı. 1917’de Asım ve Hakkı Tarık  Us tarafından Vakit, ertesi yıl yayınlanmaya başlayan Akşam gazeteleri  uzun ömürlü oldular. 1918 yılında Celal Nuri İleri tarafından Ati (daha  sonraları İleri), Yunus Nadi tarafından yayınlanan Yeni Gün gazeteleri  özellikle milli mücadele sırasındaki yayınlarıyla önem taşırlar. 1917’de  Afyon’da yayınlanmaya başlayan Öğüt, önce Konya’ya 1919’dan sonra  Ankara’ya taşınarak yayınını sürdürdü. Bu dönemde yayınlanmaya başlayan  Türk yurdu, Milli Tetebbular Mecmuası, Osmanlı Tarih ve Edebiyatı  Mecmuası, İctimaiyyat Mecmuası, Yeni Mecmua, ilmi, fikri ve edebi  ağırlıklarıyla dikkati çektiler. Mizah gazeteleri arasında ise; Kalem,  Davul, Püsküllü Bela, Curcuna, Coşkun Kalender, Hokkabaz, Dalkavuk,  Zevzek, Hoca Nasreddin, Geveze, Meddah, Hacıvat, Hayal-i Cedid, Şaka,  Eşek vb. sayılabilir.
İttihatcı hükumetin düşmesi ve Mondros Mütarekesinin imzalanması  üzerine, Anadolu’da bulunan muhalif gazeteciler İstanbul’a döndüler.  Yeni bir basın patlaması ve İttihatçılıktan arınma akımı başladı. 13  Kasım 1918’de galip devlet donanmalarının İstanbul’a girmesiyle mütareke  dönemine girildi. Osmanlının mirası ve Türk milletinin geleceği,  1918-1922 yılları arasında mütareke basınıyla, milli mücadele basını  arasında uzun uzun tartışıldı. Merkezi Ankara’da olan Kuva-yı Milliye  hareketini Akşam, Vakit, İleri, Yeni Gün, Tercüman, Dergah, Tasvir-i  Efkar, Albayrak, İkdam gazeteleriyle Anadolu’nun ve Trakya’nın değişik  yerlerinde yayınlanan çeşitli gazete ve dergiler desteklediler. Ankara  hükumetine cephe alanlar ise, Peyam-i Sabah, İstanbul, Aydede, Alemdar,  Güleryüz, Ümit, Aydınlık, Zincirbent, Cumhuriyet, İrşad, Tan, Yeni  Dünya, Şarkın Sesi, Ferda, Zafer, Hatif gibi gazete ve dergilerdi.
Osmanlı Devleti zamanında, faydalı yayınlar yaparak devlet ve millet  menfaatlerini savunarak güzel hizmetler vermesi gereken basın, çoğu  yabancıların ve azınlıkların elinde bulunması sebebiyle az bir kısmı  hariç, devletin ve devlet adamlarının karşısında ve Osmanlı Devletinin  parçalanmasını ve yıkılmasını isteyen düşmanlar yanında yer aldılar.  Faydalı yayınlarla milleti aydınlatacakları yerde, yangına körükle  gidercesine hadiseler üzerine gidip devlet ile milletin arasını açtılar.  Bazı zamanlar basın ve yayın hayatıyla ilgili serbestlikten ve  imtiyazlardan faydalanarak azınlıkların ve halkın haklarını savunmak  bahanesiyle altı yüz yıl adaletle hüküm sürmüş olan Osmanlı Devletinin  yıkılışını hızlandırdılar. Böylece millet nazarındaki itimat ve  prestijlerini kaybettiler.
Özel gazete ve mecmualar yanında bizzat devletin çıkardığı yayınlar da  bir hayli yekün tutuyordu. İkinci Mahmud Han tarafından çıkarılmaya  başlanan Takvim-i Vekayi’den başka çeşitli devlet kuruluşları tarafından  bir senelik hadiseleri içinde toplayan salnameler (yıllıklar) tertib ve  neşredildi. Osmanlılarda ilk resmi salname 1847 senesinde neşrolundu.  Bu salnameyi düzenlemekle Hayrullah Efendi vazifelendirildi ise de Ahmed  Vefik Paşaya yaptırdı. Sonraları Cevdet Paşa, daha sonraları da  Meclis-i Mearif Başkatibi Behçet, Meclis azasından Rüşdi beyler  tarafından yapılan salname, bilahare Mearif Nezareti Mektubi Kalemi  Hey’etine, 1888’den sonra da Me’murin-i Mülkiye Komisyonuna bağlı  Sicill-i Ahval idaresi tarafından tanzim edildi. Resmi salname,  saltanatın sonuna kadar bu idare tarafından tertib edildi.
İlk zamanlar yüz küçük sayfayı geçmeyen salnameler, sonraları iki-üç  yüz, en nihayet yedi-sekiz yüz sayfayı bulmuştur. Bunlarda, devletin  resmi teşkilatından başka; memurların isimleri, tayin tarihleri,  rütbeleri, nişanları gösterilir, birer vesika mahiyetini taşırlardı.  Umumi salnamelerden başka, yine resmi mahiyette olmak üzere nezaretler  (bakanlıklar), vilayetler (valilikler) de salname çıkartırlardı.  Bunlardan 1915-1916 senesinde neşr edilen İlmiye Salnamesi geniş  bilgileri ihtiva etmektedir. Nezaretlerin bir kısmı sadece bir tane  salname düzenlemekle yetinmeyip, birden fazla salname neşretmişlerdir.  İlk sene 1257 sayfalık bir salname çıkaran Maarif Nezareti, 1900-1901’de  üçüncü defa olarak bastırdığı salnamedeki sayfa sayısını 1678’e  çıkarmış ve memleketin bir de haritasını koymuştur. 1907-1908’de son  olarak çıkartılan Altıncı Maarif Salnamesi 742 sayfa idi.
Vilayetlerce ilk salname, 1866-67 senesinde tertib edildi. Vilayetlerin  bazılarında yalnız bir tek salname neşredildiği halde, bazılarında  yirmiye yakın salname çıkarılmıştır. En çok salname çıkaran vilayetler  ise, Hüdavendigar (Bursa) ve Selanik’tir.
Salnamelerden başka kanun ve nizamnameleri ihtiva eden Düstur adı  verilen kitap ve mecmualar da çıkarıldı. Osmanlılarda ilk kanun mecmuası  Cevdet Paşa tarafından hazırlanarak 1863 senesinde o zamanın devlet  matbaası olan Matbaa-i Amirede bastırılıp, resmi dairelere dağıtılmış ve  satışa çıkarılmıştır.