Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü
Karışanı çok olan işlerden sonuç güç alınır.
Şundan bundan konuşarak sohbet etmek. "O iki ihtiyar kadın hoş beş etmek için yaratılmışlar sanki."
Mahkemece ya da birileri tarafından kendisine ceza verilmek.
1. İş başında olmak.
2. Yaygın olmak.
3. Bir şeyin güçlü varlığı sürüp gitmek. "Beşinci Kral beş yıl hüküm sürdü."
İstediğini, düşündüğünü baskı altında kalmadan söyleme.
İşe yaramayacak, kullanılamayacak hâle gelmek.
Bir konuda beklenilen sonuca ulaşamamaktan dolayı çok üzülmek, acı çekmek. "Not ortalamamı daha yüksek bekliyordum, hüsrana uğradım."
İnsanı alışkanlıklarından, huylarından vazgeçirmek mümkün değildir.
Bir huy edinmiş olan kişiyi bu huyundan vazgeçirmek imkânsızdır.
İsteklerine, alışkanlıklarına, yapısına göre onu kızdırıp ürkütmeyecek davranışlarda bulunmak.
Onun özelliklerini, davranışlarını ve karakterini yapısına geçirmek.
Gönül rahatlığı, iç dirliği vermek, dinlendirmek.
Huzurunu bozmak, tedirgin ve rahatsız etmek.
Kötü bir olaydan etkilenerek ders almak. "Çocuklar bu olaydan ibret alırsa bir daha sorun çıkmaz."
Üzüntüyle göğüs geçirmek, derin derin soluk alıp hıçkırıkla ağlamak. "Yavrucağın iç çekişi dayanılır gibi değildi."
Eline geçen bir şeyi sahibine bildirmeden kendisine mal etmek, ortadan kaldırıp kimseye göstermemek. "Babasına bildirmeden o kadar parayı iç etmiş."
1. Huylandırmak.
2. İstek uyandırmak.
1. Gereğini yerine getirmek.
2. Yok etmek, ortadan kaldırmak. "O adamın icabına bakarız, merak etme sen."
1. Hoşa gitmeyecek bir huy edinmek, hoş olmayan bir davranışta bulunmak.
2. Gereksiz bir sorun ortaya atmak, çıkarmak. "Yeni müdür öğle saatinde...
Sıkıntısı dağılıp gitmek, ferahlamak. "Denizi, kuşları, ağaçları seyre dalarım, böylelikle içim açılır, rahatlarım."