Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü
İş, içinden çıkılması zor bir durum almak, engellerle karşılaşmak. "İşler sarpa sarmadan çekip gidelim buradan."
O şeyde yarar yok, faydası olmaz. "O arabada hiç iş yok, almaya değmez."
1. Nişan alınan yere değmek, rastlamak.
2. Çıkmak.
3. Yerinde iş görmüş olmak. "Böyle karar vermekte çok isabet ettiniz."
Birini bir iş yapmak üzere görevlendirmek, göndermek.
Acele etmemek, bir işi yapmak için isteksiz görünmek. "Söyle onlara, işi ağırdan almasınlar, müşteriler mal bekliyor."
Güç şartlar altında, beşerden hiçbir yardım umudu kalmamak. "Kime baş vurduysa bir sonuç alamadı, artık işi Allah’a kalmıştı."
Yanlış ve aşırı yollara sapmak. "Bu çocuk da işi iyice azıttı."
Pek çok işi olmak, iş içinde kaybolmak.
1. Hâli, gücü kalmamak.
2. Yaptığı işi sona ermek. "Git de bak, babanın işi bitmiş mi?"
İşi ve durumu kötü olmak, berbat bir durumda bulunmak.
Birinin yardımına ihtiyaç duymak. "Eh, onun da bize işi düşecek bir gün."
İşi yolunda, iyi olmak, halinden memnun bulunmak. "İşi iş adamın, baksana yan gelip yatıyor her gün."
Gevşekliğe yol açmamak, işe gereken önemi vermek ve sağlıklı yürümesini sağlamak.
İşi çok uygun ve iyi olmak. "O konuşmayacak da ben mi konuşacağım, işi tıkırında adamın."
Yapılabilir, görülebilir işi yapmamak için güçlük çıkarmak, bahaneler ileri sürmek.
Bir durum veya düşüncenin konuyu aydınlatmasından yararlanarak, onu göz önünde tutarak.
Parasını gereksiz harcayanlar, gerekli olduğunda para ve mal bulamaz. Zor duruma düşmemek için savurganlık yapmamak gerekir.
Güneş ışığından yararlanır durumda olmak. "Evimizin salonu öğleden sonra güneş alıyor."
1. Karanlık bir yeri ışıkla aydınlatmak.
2. Bilgisiyle, düşüncesiyle bir konuya açıklık getirmek, tutacağı yolu göstermek. "Yapılan kazılar...
Kişi kiminle arkadaşlık ederse ondan kendisine birtakım huylar geçer.