Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü
Bir kişi amaç edindiği işte kazaya uğrar.
Bir şeyi yapma isteği ve gücü bulunan kimse, uygun bir çalışma yönü ve alanı bulur.
Hiç yıkanmamış, çok kirli. "Günlerce hapiste kaldım, su yüzü görmedim hiç."
Belli olmak, aydınlanmak. "Bu işin asıl sebepleri su yüzüne çıkacak, sen de gününü göreceksin."
Hiç kimse suçlu olduğunu kabul etmek istemez.
Baştan aşağı, elbisesinin ve vücudunun her yanına su değmek. "Hortumu üstüme tutup beni sucuk gibi ısladı."
Üstünkörü, tutar yanı olmayan, baştan savma cevap. "Ne sordumsa sudan cevaplar aldım."
Çok ucuz, adeta bedava gibi. "Sizin orada elbiseler sudan ucuzmuş öyle mi?"
Korkup çekinerek, ezilip büzülerek, utanıp sıkılarak. "Süklüm püklüm yanımıza yaklaştı.
Asıl mesele üzerinde bir şey konuşmamak, sessizce atlamak.
Cıvıklık etmek, taşkın hareketlerde bulunmak, ciddi davranmamak. "Sululuk etmeyi bırak da çalışmaya bak. "
Belli belirsiz, önemsiz şeyler. "Eh işte, şundan bundan konuşup durduk. "
Unutmak, silmek, hiçbir şey olmamış saymak. "Sen o işin üzerine bir sünger çek hele."
Eski atılganlığı, neşesi, canlılığı, etkinliği kalmamış. "Bir hayli süngüsü düşük çıktı müdürün yanından."
İtiraz dinlememek, mazeret kabul etmemek, bahane istememek. "Şunu bunu bilmem, yarın akşam sizi bekliyoruz."
Küçümseme, azımsama, yakın bir yer belirtmek istendiğinde kullanılır. "Şunun şurası on adımlık yer, gelmeyecek misin?"
Kişinin içini kemiren, onu tedirgin eden kuşku. "Onu arkadaşlarıyla birlikte gönderdim ama yine de içimi bir şüphe kurdu kemirip duruyor."
Kaşlarını çatıp yüzüne küskün ve dargın bir anlam vermek.
Öfkeli, kızgın, üzüntülü ve somurtkan. "Yanına vardığımızda suratı bir karıştı."
Hoşnutsuzluğunu yüz ifadesiyle belli etmek. "Bütün gün suratını ekşitip durdu."