Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü
Zarar da etse varlıklı bir kimse büsbütün yoksul kalmaz.
Her an uyanık ve hazır bulunmak. "Ben size tetikte olun, gözünüzü dört açın demedim mi?"
Teyze, bir kimseye annesi gibi sevgi, şefkat gösterir, onunla yakından ilgilenir.
Aceleci, sabırsız, beklemeye dayanamayan. "Bu kadar tez canlı olma!"
Çabucak, bir an önce, çarçabuk. "Tez elden hastaneye gitmeli bu yaralı!"
İşe başlamak üzere tüm araç ve gereçleri hazırlamak, çalışmaya başlamak.
Kovmak, işten atmak, işine son vermek.
Doldururken çok bastırıp sıkıştırmak, hiç boş yer bırakmamak. "Çuvalı tıka basa doldurun, ne alırsa kârdır."
Haddinden fazla yemek, çok yemek, mideyi rahatsız edecek kadar çok yemek. "Doymaz çocuk, tıka basa doldurdu karnını."
Bir gerçeği anlatıncaya kadar çoğu kez başa gelmedik şey kalmaz.
Bir kişi ne kadar farklı yerlerde yaşarsa yaşasın, ne kadar farklı işlerle uğraşırsa uğraşsın, bağlı bulunduğu çevreye veya işe dönmek zorunda kalır.
Bir kimseye çok özlediği hâlde elde edemediği bir şeyi ister misin? diye sorulmaz.
Delice işler yapan kimse.
1. Kısa adımlarla çabuk yürümek.
2. İster istemez bir yere gitmek.
1. (Saç, sakal) benzeri tıraş işini yapmak.
2. Bıkkınlık verecek kadar uzun ve gereksiz konuşmak. "Yeni berber iyi tıraş yapamıyor."
Hiç kimse başkasından yardım beklememeli, kendisinin olanakları varsa bir işe girişmeli, yoksa girişmemelidir.
Gözdağı vermek, korkutmak.
1. İstemediği kişilerin bir yerdeki görevlerine son vermek.
2. Kırıp geçirmek, topluca öldürmek, kıyıma uğratmak. "Genel müdür olunca, ilk işi...
Yaşlanmak, evlenme çağı geçip kartlaşmak.
Varlıklı olan, yoksulun ne denli sıkıntı içinde bulunduğunu bilmez.