İngiltere, sadece Galler ve İskoçya ile birlikte,
Büyük Britanya diğer adıyla
Birleşik Krallık diye bilinen Anglo-Sakson tabanlı devletin adı. Diğer ülkeler adına Kuzey
İrlanda'da taça bağlı olmak üzere,
İngiltere tarafından yönetilmektedir. Magna Carta'dan sonra, İngiliz parlamentosu kralı denetlemektedir. Kral veya şuanda Kraliçe II Eliza beth parlamento hükumetine danışmadan hiç bir şey yapamaz. Sadece sembolik olarak, asasını Meclis'e bırakmaktadır. Örnek Thatcher 11 sene
başbakan olarak,
Arjantin'e savaş açmak dahil her türlü kararı hanedana sormadan, Downing Street 10 numara denilen başbakanlıkta kabinesi ile birlikte vermiştir. Monarşi bugün Büyük Britanya, kısaca İngiltere,
Belçika,
Hollanda,
Danimarka,
Norveç ve
İsveç'te sembolik olarak vardırlar. İngiltere'de hanedan turizmin bir parçasıdır.
Norveç'te, Kral Olaf'ı bir pazarcıyla çekişe çekişe alış veriş ederken görmeniz mümkündür.
İsveç'te ise erkek varis geç geldiği için, prensese yükümlülük verilmişti İsveç parlamentosu tarafından, hoş bir hatun olmuştu en son resimlerini gördüğümde;
Danimarka prensi ile Danimarka-İsveç arasındaki karayolunun açlışını yapmışlardı. Bu gün Japon imparatoru Güneşin Oğlu adıyla anılması dışında, parlamentonun izni olmadan hiç bir şey yapamamaktadır. Birinici
Dünya Savaşı koca imparatorlukların çöküşünü sağlarken,
İkinci Dünya Savaşı sonucunda önce parlamentoları olmayan "tek adam rejimine" son verilmiştir.
Hitler'den önce Mussoluni metresiyle kuzey
İtalya'da tek ayağından asılarak linç edilmiştir. O
İtalya o gün kraliyet olmasına rağmen, kraliyet sona ermiştir aynen bizdeki gibi.
Almanya,
ABD benzeri federal bir yapı içinde tekrardan inşa'a edilmiştir. Her eyaletin kendi ayrı bakanlar kurulu-parlamentosu vardır. Federal Parlamento kendi içinden bir Şanşölye - başbakanlar başkanını çıkarır.
Almanya'da seçim yaşı 18 dir. 18 yaşındaki bir lise öğrencisini dersleri devam etmediği için, milletvekili olup olmadığına bakarak, okuldan atmışlardı. GOP veya benzeri haritalar üzerinde çalışmalar, Orta Doğu'da, krallıklar ve şeyhlikler haricinde kim varsa, genelde de Kissenger's Yes Men dedikleri, bir takım
Saddam ve Kaddafi gibi yoldan çıkmış, Batı'ya meydan okuyan adamların budanmasına neden olmuştur.
ABD, AB ülkeleri gibi, kendi de parlamento sistemine sahip olmasına rağmen, Anglo-Sakson emperyalizmi altında, muhataplarında parlamento sistemini istemez: İtalya içindeki iki devletten biri olan, Papalık Devletini bile, kendisi Protestan, diğer bir değişle WASP=White Anglo Sakson Protestan olmasına rağmen yönetmeyi çok sever. O yüzden Mehmet Ali Ağca'yı solcu Papa olarak bilinen, Papa II Jean Paul adlı Polonyalı papanın suikastını, JFK suikastına benzer bir şekilde halletmek istemişler fakat bunda başarılı olamadılar. Bu benzer nedenle,
İstanbul'daki halifeyi de "papaları" yönetir gibi yönetmek istemişlerdi. O sırada sadece alanda Büyük Britanya vardı. Kardeşleri Amerikalılar da aynı şeyi bugün istemektedirler. Sizin bir
Çin veya bir
Rusya olmanızı asla istemezler: genelde stratejileri bellidir - Arapları, Rusları ve Türkleri birbirlerine yaklaştırma! Neden? Çünkü Araplar bir zamanlar Bağdat'tan Madrid'e kadar tüm Akdeniz dünyasını yönetiyorlardı: tam 100 yıl boyunca! İlber Ortaylı bu nedenle onlara 2nci Roma derken,
Osmanlı'ya 3ncü Roma der. Amaç, Çinden başlayarak yüzyıllardır değişmeyen İpek Yolunun üzerinde oturup, uzun ömürlü imparatorluklar kurmuşlardır. Selahattin Eyyübi, Kürt kökenli olmasına rağmen, devletinin yapısı Türk ve İslam örnekleri üzerine kurulmuştur. O nedenle, İngiliz generali Allenby,
Osmanlı ordusunun ter etmekte olduğu Kudüs'e girdiğinde ilk yaptığı şey. Selahattin Eyyubinin mezarı üzerinde çizmelerini yere vurarak: Hey Selahadin "biz" yine geldik! demiştir. Biz diye kast ettiği, Romanın Hristiyanlaştıktan sonra plandığı büyük operasyonun adıdır: Haçlılık ruhu! Bininci yüzyılda tüm Avrupa, İkinci binde Amerika ve Afrika, son olarak, Christ the Jesus'a karşı gelen, Asya ile tüm dünyanın önce Hristiyanlaştırılması daha sonra Yahudi-Hristiyanlığına döndüreceklerdir. Bu onlara çeşitli adlarla hitap ettikleri tanrının bir emridir. Bu yüzden, Anglo Saksonlar marşlarında olduğu gibi: Britanya sen en büyüksün bölmek ve yönetmek senin hakkındır/ Çünkü tanrı böyle emrediyor/Bu senin görevindir gibi mısraları olan kraliyet marşları vardır. Örneğin size bakarlar ve hemen sizi köken köken bölerler ve yönetirler: Hintli, Sigh, Paştun veya Şii, Sünni, veya Kıbrıs'taki gibi Rum ve Türkler ve daha ileri gidip: Araplar, Türkler ve Kürtler üzerine uzmanlaşarak bu günkü
Suriye ve
Irak'ı kurmuşlardır. Wilson Prensiplerine göre çakışan Kürdistan ve
Ermenistan haritalarına göre, önce Kürdistan kurulacak, ardından sizin nüfusunuz bu kadar alanı kontrol etmeye yetmez diyerek, başlarına Ermeniler dikilecek, önce Kürtleşecek bölgeler, bir zamanların
Filistin'i gibi, Ermenileştirilecektir. Çünkü
dünya finans kapitalini önce Yahudiler, sonra Ermeniler onlardan arta kalanı ise Rumlar yönetmektedir. Bunu en iyi uygulayan, Abdülhamid II'dir, çiftçi ve köylü olan Ermenileri, at ve silahtan başka bir şeye önem vermeyen dağlı göçebelere teslim etmiştir.
Hamidiye alayları bu şekilde kurulmuştur. Kentlerde ise Ermeniler tüm zanaatları ve sanatları ele geçirmişlerdir. zaten İslam dünyasında bilinen ilk pratisyen doktorların hepsi ya Yahudi ya da Ermenidir. Dikkatli bir tarihçi, Osmanlıya gelinceye kadar, hükümdarların değil, ondan önce gelen devlet kültürlerinin bir karışımı ile ortaya çıkan Osmanlı Tipi Yönetim ve Üretim tarzının bir devleti 600-700 sene götürdüğünü görecektir. Bu anlamda, sosyolojik olarak "imparatorluk" kavramı sadece Büyük Britanya'yı işaret eder: Hükümdarlar, başbakanlar gelip geçici olmalarına rağmen devlet sistemi değişmemektedir:
İspanya -
Fransa savaşında Cebelitarık,
Fransa - İtalya çatışmasında
Malta adası, Osmanlı - Rus çatışmasında Kıbrıs, Osmanlı * Fransız çatışması sonucu
Süveyş Kanalı kısaca "
Baharat Yolu" ele geçirilerek,
Hindistan Yolu 20nci yüzyıl boyunca elde tutulmuştur. Aynı durum Çarlık
Rusya'sından Sovyetler Birliğine, ondan Bağımsız Devletler Topluluğuna, oradan da Rusya Federasyonu'na kadar "Akdeniz'e inme" projesi hiç değişmeden uygulanmıştır. Peki ya biz, Anadolu Selçuklu zamanında
Antalya ve Alanya,
Sinop deniz üsleri bu gün var mı? Viyana'dan
Sakarya'ya kadar sürekli bir çekilmede iken
Sakarya'dan ancak
İzmir'e kadar geri dönebildik. Birisi şöyle demiş: Eğer ders alınsaydı, tarih hiç tekerrür eder miydi?
Napolyon'un gittiği yoldan bir kez giden
Hitler bu dersi en acı şekilde öğrenenlerdendir! Ya Alman halkı, sanıyır musunuz ki, hala bir müttefik işgali altında olduklarını bilmiyorlar mı? Ya Japonlar?