İçindekiler
Sultan Abdülaziz (8 Şubat 1830 – 4 Haziran 1876), 32. Osmanlı padişahı ve 111. İslam halifesidir. II. Mahmud ve Pertevniyal Sultan'ın oğlu, Abdülmecid'in kardeşidir. Abdülaziz 25 Haziran 1861 tarihinde kardeşinin ölümü üzerine, 31 yaşında iken tahta geçmiştir. Tahttan indirilip öldürülen son padişahtır.
Otuz ikinci Osmanlı padişahı (D. 7 Şubat 1830, İstanbul - Ö. 4 Haziran 1876, İstanbul). Sultan III. Mahmud ile Pertevniyal Valide Sultan’nın oğlu, Sultan Abdülmecid’in kardeşidir. Abdülmecid’in ölümü üzerine 25 Haziran l86l tarihinde, 31 yaşında tahta çıkmıştır. Fiziki olarak güçlü, sağlıklı ve gösterişli; karakter olarak zeki, hoşgörülü ve vakar sahibi bir insandı. Ayrıca ustalıkla ata bindiği, silah kullandığı, cirit attığı, avlanmayı ve güreşmeyi sevdiği de bilinmektedir. Abdülaziz şehzadeliği döneminde serbest bir yaşam sürmüş ve annesi tarafından itinalı bir eğitim almıştır.
Arapça ve Farsça’yı iyi derecede bildiği, Arapça bir risale yazdığı hattının (güzel yazı) başarılı olduğu ifade edilmektedir. Müzik ile de ilgilenmiş, ney ve lavta çalmıştır. Müzisyen yönüyle de bestekâr sultanlar arasına adını yazdırmıştır. Hicazkâr ve Şehrân makamlarında çok güzel besteler vermiş, hatta padişah olunca, Abdülmecid’in kurduğu saray orkestra ve bandolarını kaldırarak yerine Türk musikisi saz takımını koydurmuştur. Opera yerine orta oyununu destekleyerek adeta Batılı yanının hiç olmadığını, millî kültürü savunduğunu göstermek istemişti.
Sultan Abdülaziz, batılı ülkelerin devam eden baskıları doğrultusunda Tanzimat’la birlikte hızlanan her alanda Batılılaşma çalışmalarını, bir dizi reform ile sürdürdü. Avrupalılara bu yönelişi göstermek için de muhafazakârların sevmediği, yenilikçi Keçecizâde Fuat Paşa’yı sadrazamlığa getirdi (1861). Reformcu siyasetini, birbiri arkasından sadrazamlığa atadığı Fuat ve Âli paşalarla sürdürdü.
Kaynaklarda, Sultan Abdülaziz’in pek çok özelliğinin özellikle Mısır ve Avrupa gezilerinden sonra değiştiği belirtilmektedir. Önceleri oldukça dindar, hatta İngiliz Elçisi Canning’in ifadesiyle “geri kafalı ve muhafazakâr” olarak nitelendirilen padişah, Mısır sarayında katıldığı eğlenceli yemeklerden ve Avrupa gezisi sırasında gördüğü ihtişamlı sosyete yaşantısından etkilenerek oldukça savurgan, Batılıların tüm telkinlerine açık bir Batı taklitçisi padişah kimliğine büründü.
Abdülaziz’in tahta çıktığı günlerde Osmanlı İmparatorluğu büyük bir buhran ile karşı karşıyaydı. 1861 yılının sonlarında Osmanlı kâğıt parası “kaime”ler, büyük oranda değer yitirmiş ve piyasada kabul edilmemeye başlamıştı. Bu nedenle halk temel gıda maddelerini bile sağlayamaz duruma gelmişti. Sultan Abdülaziz ise bu soruna duyarlılık göstermiş ve hükümetten mali buhranın önlenmesini istemiştir. Hatta saray masraflarını kısarak, bu yöndeki katkısını ve ciddiyetini göstermişti. İlk zamanlarda kendi tahsisatından bile kısıtlama istemiş, harem kurmayacağını ifade ederek, diğer memurlara örnek olmuştu. Bu doğrultuda memur sayısında azaltmaya giderek gerekli tasarruf önlemlerine katkıda bulunmuştu. Bu uygulamalara özen göstermediği için Sadrazam Ali Paşa görevden alınarak yerine Keçecizade Fuat Paşa’yı atamıştı. Ancak ne padişah ne de diğer devlet adamları başlangıçtaki taahhütlerine sonraları uymamışlardır. Bu itibarla, Sultan Abdülaziz, iyi niyetle işe başlamış ise de çevresindeki devlet adamlarının yanlış davranış ve tutumları yüzünden özellikle 1871 yılından sonra iyice gözden düşmüştür.
Abdülaziz’in döneminde mali yapının yeterince güçlendirilememesinin önemli bir nedeni de askeri ıslahatlara (yeniliklere) çok para harcanmasıdır. Abdülaziz, Avrupa gezisinde ortaya çıkan değişiklikleri iyi değerlendirmiş ve Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı serbest kaldığını görerek önlemler almak gereği duymuştu. Bu nedenle Rusya'ya karşı kuvvetli bir askeri güce sahip olmak için ne gerekiyorsa yapılmasını emretti ve bu uğurda adeta bir hazine harcadı. Abdülaziz kara ve deniz ordusu için Avrupa’dan modern silahlar satın aldırdı. Boğazları Rus tehlikesine karşı büyük çaplı toplarla güçlendirdi.
Islahatçı bir Sultan olan Abdülaziz’in en büyük eseri yaptırdığı donanmadır. Abdülaziz, üç tarafı denizle çevrili, üç denizde hakimiyet süren bir devletin donanmasına duyulan büyük ihtiyaca binaen saltanatı döneminde 25 zırhlı gemi de dahil,180 parçalık bir donanma yaptırmıştır.
Mekteb-i Harbiye’yi Prusya’dan getirttiği uzmanlarla yeni bir düzene soktu (l866). Asker alma ve askeri teşkilatlanma kanunları yeniden düzenlendi ve kura sistemi yeniden uygulamaya konuldu. Askeri rüştiyeler (ortaokullar) açıldı. Harbiye Nezareti (Savunma Bakanlığı)’ne önem verilerek büyük ve bağımsız kışlalar yapıldı. Tersanelerde yapılamayan zırhlı gemiler İngiltere’den satın alındı. Deniz subayı yetiştirmek için İngiliz Hubart Paşa, Mekteb-i Bahriye (Deniz Harb Okulu)’ye atandı. Bahriye Nezareti (Deniz Bakanlığı) kuruldu.
Abdülaziz döneminde bayındırlık çalışmaları da yoğunlaşmış, 1000 kilometreye yakın demiryolu yapılmıştır. Paris İstanbul hattının yapılması da Avusturyalı Baron Hirsch’e verilmiş, 1874 yılında Sofya-İstanbul arası hizmete açılmıştı. Karayolları yapımı da onun zamanında önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Abdülaziz döneminin belki de en göz kamaştırıcı başarılarından birisi telgraf ağının yaygınlaştırılmasıdır. Yine ilk kez Tuna ve Dicle’de gemi işletilmesi girişimini başlatmıştır. Limanlara da yine bu dönemde olağanüstü bir önem verilmiştir.
Eğitim ve öğretime de ağırlık veren padişah, 1862’de Mekteb-i Mahrec-i Aklâm adlı bir meslek okulunu hizmete açtırmış ve devlet dairelerine kâtipler yetiştirilmesini sağlamıştır. Bu okul 1864 yılında dil okuluna dönüşmüştür. Aynı zamanda eğitim ve öğretim hizmetleri din ve ırk farkı gözetilmeksizin yaygınlaştırılmaya çalışılmış, 1867 yılından itibaren Hıristiyan çocukları da, Türkçe sınavından geçmek koşuluyla, rüştiyelere alınmaya başlanmıştı. Ancak yine bu dönem aynı zamanda misyoner okullarının Osmanlı topraklarında yaygınlaştığı bir dönemdir. Benzeri okulların çoğalması ise eğitimde bir kargaşa doğurmuş, bunun yanında misyoner okullarına karşı yerli eğitim yetersiz kalmıştı. Eğitim kurumları arasında eşgüdümü sağlamak amacıyla Meclis-i Kebir-i Maarif kurulmuş, daha sonra da 1870’de Maarifi Umumiye Nizamnamesi yayınlanmıştır. Bu nizamname ile ilköğretim mecburi duruma getirilerek, eğitimin yaygınlaştırılmasına çalışılmış, bir taraftan da eğitim kadrolarının nitelikli duruma getirilmesi amaçlanmıştır. Telif ve tercüme nizamnamesinin yayınlanması ve ilk kez öğretmen okulunun açılması da bu yıl içerisinde olmuştu. 1870’de Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) kuruldu.
Abdülaziz döneminde yönetim ve hukuk alanlarında önemli çalışmalar yapılarak ve yeni yasalar çıkarılmıştır. Vilayet kanunu çıkarılmış ve Osmanlı idari yapısı eyaletten vilayete dönüştürülerek köklü bir değişime uğramıştır. Daha sonra yeni vilayet kanununa göre vilayet meclisleri oluşturulmuş ve bu meclislere çoğu seçimle gelen üyeler girerek, halkın yönetime katılımı sağlanmıştır. Vilayetlerde Nizamiye Mahkemeleri kurulmuş, asıl önemlisi, 1868’de Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye (İdare Mahkemesi), Şurâ-yı Devlet (Danıştay) ve Divan-ı Ahkâm-ı Adliye (Yargıtay) ayrılarak yönetsel ve adli işler birbirinden bağımsızlaştırılmış ve dolayısıyla yargı bağımsızlığı konusunda önemli bir adım atılmış oldu. Özellikle Şura-yı Devlet bu anlamda önemli bir kurumdu ve 10 Mayıs 1868 tarihinde bizzat padişah tarafından açılmıştı. Her iki kurum da Osmanlı Tanzimat döneminin çerçevesi içerisinde çok anlamlıydı. Çünkü gerek Tanzimat, gerekse de Islahat Fermanı yabancılara ve gayrimüslimlere verilen imtiyazlarla devletin hukuk sistemini parçalarken, bu iki kurum merkezileşmeyi ve hukuk birliğini sağlıyordu. Bu dönemde Medeni Kanun’a hazırlık olmak üzere bir komisyon ise de Batı hukukunu örnek alan bu komisyonun çalışmaları yerine daha sonra İslam hukuku çerçevesinde çalışmalar yürüten Mecelle Cemiyeti etkili olmuştur.
Abdülaziz döneminde ticaretin gelişmesi ve sermaye girişinin sağlanması için de kimi hukuki düzenlemeler yapılmış, yabancılara ülkede mülk edinme hakkı verilmesi ve tarım kredi sistemleri kurarak çiftçileri desteklemek amacıyla “memleket sandıkları” ile Emniyet Sandığı’nın kurulması da önemli adımlardı. 1863 yılında Osmanlı Bankası da bu amaçla kurdurulmuştur. Yurtdışında açılan sanayi fuarlarına Osmanlılar ilk kez yine Abdülaziz döneminde katılmışlardır. Batı sermayesinin Abdülaziz döneminde Osmanlı Devleti’ne bir başka girişi de borçlar yoluyla olmuştur. Devlet askeri ve idari düzenlemeler için yeterli olmayan parayı, borç olarak sağlama yolunu seçmişti.
Bu arada şunu da belirtmelidir ki, artık önceki dönemlerde iç isyan olarak değerlendirilen pek çok olay uluslararası bir soruna dönüşmüştü. Bu nedenle Karadağ isyanı, Sırp isyanı, Girit isyanı gibi pek çok isyan dış ilişkiler çerçevesinde incelenebilir. Abdülaziz döneminin bu siyasi olayları arasında en önemlilerinin Karadağ ve Sırp isyanları olduğunu söyleyebiliriz. 1789 Fransız Devrimi sonrasında Avrupa ve özellikle Osmanlı, Balkanlarında yayılan milliyetçilik akımının ateşlemesiyle ve Avrupa ülkelerinin desteklemesiyle büyüyen Karadağ isyanı, Abdülaziz döneminden önce başlamış, bir protokol ile sonuçlandırılmış (1858), fakat Hersek isyanı sırasında Karadağ’ın isyancılara el altından yardım etmesi yüzünden yeniden alevlenmişti. Ancak Abdülaziz’in ilk yıllarındaki Karadağ isyanı Batılıların müdahale etmemesi sonucunda daha etkili ve kolay bastırılabilmiştir.
Bir başka isyan ise Hersek isyanıdır. Hıristiyan köylülerin büyük toprak sahiplerine karşı tepkileri ve vergi vermek istememeleri ile başlayan isyan, Rusya ve Avusturya’ya karşı olan Macarların kışkırtmalarıyla kısa zamanda yayılmıştır. 1875 yılının sonlarında, devlet isyanı bu kez kimi imtiyazlar vaat eden bir ferman yayınlayarak bastırmak istediyse de bu girişimlerine olumlu karşılık bulamadı. Duruma İngiltere, Fransa, Rusya gibi devletler müdahale ederek İstanbul’a bir nota verdiler. Bu notayı İstanbul’un kabul etmesine karşın, Rusya’nın kışkırtması yüzünden isyan durmadığı gibi, Sırbistan ve Bulgaristan’a da sıçradı (1876). Selanik’te Fransız ve Alman konsoloslarının öldürülmesi, isyanın Osmanlı kontrolünden çıkmasına ve büyük devletlerin müdahalesine yolaçtı. Almanya, Avusturya ve Rusya’nın ortakça hazırladıkları Berlin Memorandumu İstanbul’a iletilmek üzereyken Abdülaziz tahttan indirildi.
Abdülaziz dönemindeki önemli isyan olaylarından birisi de yine aynı bölgedeki Sırbistan İsyanıdır. Karadağ’da isyanları destekleyen Sırplar, aslında 1860’lı yıllarda Büyük Sırbistan Krallığı’nı kurmak düşüncesindeydiler. Rusya ve Fransa tarafından desteklenmeleri isyanların kontrol altına alınmasını olanaksızlaştırdı. Nitekim 1861 yılında Sırplar, Türk askerleriyle birlikte Türk halkını da Sırbistan’dan çıkarmak için harekete geçmiş, 1862 yılında ise Belgrad üzerine yürümüşlerdi. Avrupa devletleri bu gelişme üzerine eyleme geçerek Osmanlı Devleti’ne İstanbul Protokolü’nü dikte ettirdiler. Buna göre, Osmanlı Devleti Sırbistan’daki kimi kalelerden askerlerini çekiyor, bölgedeki (Belgrad ve birkaç kale hariç) Türklerin çıkarılmasını kabul ediyordu.
Sultan Abdülaziz’in Avrupa gezisinden sonra yaşanan ve Avrupalılarla iyi ilişkiler kurulması için tavizler vermeye dayanan, Osmanlının bu yanlış politikası Girit’in de isyanlarla sarsılmasına yolaçtı. 1867’de Girit’in Yunanistan’a bağlanması şimdilik reddedilmiş ve Girit’in özel bir statüye kavuşturulmasıyla ortam yatıştırılabilmişti.
Sultan Abdülaziz, 30 Mayıs 1876 darbesi ile tahttan indirildi. Gözaltında tutulduğu Feriye Saraylarında 4 Haziran 1876 günü bilekleri kesilmiş olarak ölü bulunmuştur.
Hükümdarlığı süresince sık sık ülke içi ve ülke dışı temaslarda bulunmuş geziler düzenlemiştir. I. Selim'den sonra Mısır'ı ziyaret eden ilk ve tek Osmanlı Padişahı'dır.
Eyaletlerin yanı sıra Batı Avrupa'da ziyaretler yapan ilk ve tek padişahtır. 1867 yılında Paris'te açılan büyük bir sanat sergisine III. Napolyon'un daveti üzerine katıldı. Sergiden sonra imparator ile temaslarda bulunmuş İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gezilerinden sonra da geri dönmüştür. Ayrıca Richard Wagner'in Bayreuth operasına maddi yardımda bulunmuş ve davet edilmiştir. Seyahatlerinde İngiltere kraliçesi Victoria, Belçika kralı II. Leopold, Prusya kralı I. Wilhelm, Avusturya-Macaristan imparatoru François-Josef ve Romanya Prensi I. Karol ile görüşmüştür.
Osmanlı'da Abdülaziz döneminde Batı'yla iyi ilişkiler kurulmasına özellikle dikkat edildi. Tanzimat Fermanı ile Osmanlı'nın girdiği Batılılaşma süreci bu dönemde de devam etti. Ülke genelinde yeni vilâyetler ilân edildi ve İstanbul Üniversitesi Fransız Eğitim sistemi örnek alınarak tekrar düzenlendi. Doğu Ekspres'in bir durağı olan Sirkeci Garı'nın temelleri Abdülaziz döneminde atılmıştır. Abdülaziz'in 15 senelik hükümdarlığı boyunca yaptığı bazı yenilikler şunlardır;
Ölümü hep tartışma konusu olmuştur. Resmî tarih olarak intihar ettiği yazılsa da özellikle son yıllarda öldürüldüğüne dair iddialar daha da artmıştır. Bahattin Öztuncay'ın hazırladığı ve Aygaz tarafından yayımlanan Hatıra-i Uhuvvet: Portre Fotoğraflarının Cazibesi 1846-1950 adlı kitapta ilk kez yayınlanan bir resimde Abdülaziz'in tahttan indirildikten sonra ve ölmeden önce çekilmiş son fotoğrafı yer almaktadır. Bu resimde saray hizmetçileri laubali bir şekilde padişaha dirsek dayamış, padişah ise eski bir üst baş ve etrafa öfkeyle bakan gözlerle görülmektedir.
Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi ve 'hal' edildikten birkaç gün sonra odasında ölü bulunması Osmanlı tarihinin bir türlü aydınlatılamayan hadiselerinden biri. Dosya yazarlarına göre cinayete giden süreç doğrudan darbeyle ilgilidir. Darbeyi gerçekleştiren ekip, bir tertip (komplo) neticesinde iş başına geldi. Sultan Abdülaziz, Veliahd Murad Efendi etrafında birleşenlerin gerçekleştirdiği bir darbe sonucu tahttan indirildi. Darbenin, İstanbul'daki Prodos Mason Locası üzerinden uluslararası bir boyutu da bulunmaktadır.
Cuntadakilerin Abdülaziz'e karşı farklı hesapları vardı. Midhat Paşa'nın şahsında tecessüm eden Yeni Osmanlıların amacı, meşruti bir monarşi ve anayasaya dayalı parlamenter bir sistem getirmekti. Ancak Abdülaziz böyle bir sistem için engeldi. Bu sebeple cemiyet çalışmalarını, Veliahd Murad Efendi ile sürdürdü. Ayrıca Abdülaziz'in orduyu çağının modern silahlarıyla donatması, donanmayı dünyanın -İngiltere ve Fransa'dan sonra- 3. deniz gücü haline getirmesi, tahta çıkışından itibaren 450 km. uzunluğundaki demiryollarını üç katına çıkarması onu uluslararası güçlerin hedefi haline getirmişti.
İngiltere meşruti bir yönetimin kendi çıkarları açısından daha avantajlı gördüğünden Sultan Abdülaziz'in muhaliflerine destek verdi. Ayrıca Sadrazam Mahmud Nedim Paşa'nın Rusya'ya yakınlığı da İngilizleri rahatsız eden unsurlardan biriydi. Bu sebeple İmparatorluğun yönetimini kontrol edebilmek amacıyla İngiltere ve Mason locaları meşrutiyet taraftarlarını desteklemiş, hatta Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi ve öldürülmesinde aktif rol oynamışlardı.
Cuntanın Abdülaziz işbaşında kaldıkça emellerini gerçekleştiremeyecekleri aşikârdı. Bu yüzden onu devirmek ve meşrutiyeti ilan edeceğine söz veren Mason Veliahd Murad Efendi'yi tahta çıkarmak amacıyla darbeye giriştiler. Midhat Paşa Padişah'tan bir şekilde kurtulmak isteyen devlet ricaliyle, yani Şeyhülislam Hasan Hayrullah, Bahriye Nazırı Kayserili Ahmed Paşa, Askerî Şurâ Reisi Redif Paşa, Fetva Emini Filibeli Kara Halil Efendi, Şirvanizade Ahmed Hulusi Efendi, Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Askerî Mekteb Kumandanı Süleyman Paşa ile Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi hususunda anlaştı.
Medrese öğrencilerinin dersleri boykot ederek sokağa çıkarılması ve ayaklandırılması kararı Midhat Paşa'nın konağında yapılan bir toplantıda alındı. Çıkarılan karışıklar sonucunda amacına ulaşan cunta kabineyi ele geçirmeyi başardı. Ardından da 29 Mayıs 1876'da saray kuşatılarak Şehzade Murad Efendi dairesinden çıkarılmış ve kendisine çete mensuplarınca biat edilmiştir. Sultan Abdülaziz Topkapı Sarayı'na hapsedildi. Birkaç gün sonra Feriye Sarayı'na nakledilen Sultan Abdülaziz, burada kendisine reva görülen pek çok eziyetten sonra 4 Haziran 1876'da ölü bulundu. Sultan'ın intihar ettiği duyuruldu oysa bir cinayete kurban gitmişti. Küçük bir makasla iki bileğini birden kesmesi imkansızdı.
Cunta Sultanı öldürmekle kalmadı. İhtilal sırasında Abdülaziz'in mal varlığı dışında padişahın annesi, eşleri ve bütün harem halkının mücevherleri ve kıymetli eşyalarına da el konuldu. Elde edilen servet de V. Murad'ın borçları için kullanıldı. Bu darbe sırasında haremde yaşananlar ise ilk kez karşılaşılan hadiselerdi.
Hayatı
Abdulaziz (Şehid) | |
---|---|
Sıra | 32. |
Hüküm süresi | 1861 - 1876 |
Önceki | Abdulmecid Han |
Sonraki | V.Murad |
Doğumu | 1830, İstanbul |
Ölümü | 1876, İstanbul |
Babası | II.Mahmud |
Annesi | Pertevniyal Valide Sultan |
Türbesi | Yavuz Selim Camii Haziresi, Sultan Abdülmecid Türbesi |
Arapça ve Farsça’yı iyi derecede bildiği, Arapça bir risale yazdığı hattının (güzel yazı) başarılı olduğu ifade edilmektedir. Müzik ile de ilgilenmiş, ney ve lavta çalmıştır. Müzisyen yönüyle de bestekâr sultanlar arasına adını yazdırmıştır. Hicazkâr ve Şehrân makamlarında çok güzel besteler vermiş, hatta padişah olunca, Abdülmecid’in kurduğu saray orkestra ve bandolarını kaldırarak yerine Türk musikisi saz takımını koydurmuştur. Opera yerine orta oyununu destekleyerek adeta Batılı yanının hiç olmadığını, millî kültürü savunduğunu göstermek istemişti.
Sultan Abdülaziz, batılı ülkelerin devam eden baskıları doğrultusunda Tanzimat’la birlikte hızlanan her alanda Batılılaşma çalışmalarını, bir dizi reform ile sürdürdü. Avrupalılara bu yönelişi göstermek için de muhafazakârların sevmediği, yenilikçi Keçecizâde Fuat Paşa’yı sadrazamlığa getirdi (1861). Reformcu siyasetini, birbiri arkasından sadrazamlığa atadığı Fuat ve Âli paşalarla sürdürdü.
Kaynaklarda, Sultan Abdülaziz’in pek çok özelliğinin özellikle Mısır ve Avrupa gezilerinden sonra değiştiği belirtilmektedir. Önceleri oldukça dindar, hatta İngiliz Elçisi Canning’in ifadesiyle “geri kafalı ve muhafazakâr” olarak nitelendirilen padişah, Mısır sarayında katıldığı eğlenceli yemeklerden ve Avrupa gezisi sırasında gördüğü ihtişamlı sosyete yaşantısından etkilenerek oldukça savurgan, Batılıların tüm telkinlerine açık bir Batı taklitçisi padişah kimliğine büründü.
Abdülaziz’in tahta çıktığı günlerde Osmanlı İmparatorluğu büyük bir buhran ile karşı karşıyaydı. 1861 yılının sonlarında Osmanlı kâğıt parası “kaime”ler, büyük oranda değer yitirmiş ve piyasada kabul edilmemeye başlamıştı. Bu nedenle halk temel gıda maddelerini bile sağlayamaz duruma gelmişti. Sultan Abdülaziz ise bu soruna duyarlılık göstermiş ve hükümetten mali buhranın önlenmesini istemiştir. Hatta saray masraflarını kısarak, bu yöndeki katkısını ve ciddiyetini göstermişti. İlk zamanlarda kendi tahsisatından bile kısıtlama istemiş, harem kurmayacağını ifade ederek, diğer memurlara örnek olmuştu. Bu doğrultuda memur sayısında azaltmaya giderek gerekli tasarruf önlemlerine katkıda bulunmuştu. Bu uygulamalara özen göstermediği için Sadrazam Ali Paşa görevden alınarak yerine Keçecizade Fuat Paşa’yı atamıştı. Ancak ne padişah ne de diğer devlet adamları başlangıçtaki taahhütlerine sonraları uymamışlardır. Bu itibarla, Sultan Abdülaziz, iyi niyetle işe başlamış ise de çevresindeki devlet adamlarının yanlış davranış ve tutumları yüzünden özellikle 1871 yılından sonra iyice gözden düşmüştür.
Abdülaziz’in döneminde mali yapının yeterince güçlendirilememesinin önemli bir nedeni de askeri ıslahatlara (yeniliklere) çok para harcanmasıdır. Abdülaziz, Avrupa gezisinde ortaya çıkan değişiklikleri iyi değerlendirmiş ve Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı serbest kaldığını görerek önlemler almak gereği duymuştu. Bu nedenle Rusya'ya karşı kuvvetli bir askeri güce sahip olmak için ne gerekiyorsa yapılmasını emretti ve bu uğurda adeta bir hazine harcadı. Abdülaziz kara ve deniz ordusu için Avrupa’dan modern silahlar satın aldırdı. Boğazları Rus tehlikesine karşı büyük çaplı toplarla güçlendirdi.
Islahatçı bir Sultan olan Abdülaziz’in en büyük eseri yaptırdığı donanmadır. Abdülaziz, üç tarafı denizle çevrili, üç denizde hakimiyet süren bir devletin donanmasına duyulan büyük ihtiyaca binaen saltanatı döneminde 25 zırhlı gemi de dahil,180 parçalık bir donanma yaptırmıştır.
Mekteb-i Harbiye’yi Prusya’dan getirttiği uzmanlarla yeni bir düzene soktu (l866). Asker alma ve askeri teşkilatlanma kanunları yeniden düzenlendi ve kura sistemi yeniden uygulamaya konuldu. Askeri rüştiyeler (ortaokullar) açıldı. Harbiye Nezareti (Savunma Bakanlığı)’ne önem verilerek büyük ve bağımsız kışlalar yapıldı. Tersanelerde yapılamayan zırhlı gemiler İngiltere’den satın alındı. Deniz subayı yetiştirmek için İngiliz Hubart Paşa, Mekteb-i Bahriye (Deniz Harb Okulu)’ye atandı. Bahriye Nezareti (Deniz Bakanlığı) kuruldu.
Abdülaziz döneminde bayındırlık çalışmaları da yoğunlaşmış, 1000 kilometreye yakın demiryolu yapılmıştır. Paris İstanbul hattının yapılması da Avusturyalı Baron Hirsch’e verilmiş, 1874 yılında Sofya-İstanbul arası hizmete açılmıştı. Karayolları yapımı da onun zamanında önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Abdülaziz döneminin belki de en göz kamaştırıcı başarılarından birisi telgraf ağının yaygınlaştırılmasıdır. Yine ilk kez Tuna ve Dicle’de gemi işletilmesi girişimini başlatmıştır. Limanlara da yine bu dönemde olağanüstü bir önem verilmiştir.
Eğitim ve öğretime de ağırlık veren padişah, 1862’de Mekteb-i Mahrec-i Aklâm adlı bir meslek okulunu hizmete açtırmış ve devlet dairelerine kâtipler yetiştirilmesini sağlamıştır. Bu okul 1864 yılında dil okuluna dönüşmüştür. Aynı zamanda eğitim ve öğretim hizmetleri din ve ırk farkı gözetilmeksizin yaygınlaştırılmaya çalışılmış, 1867 yılından itibaren Hıristiyan çocukları da, Türkçe sınavından geçmek koşuluyla, rüştiyelere alınmaya başlanmıştı. Ancak yine bu dönem aynı zamanda misyoner okullarının Osmanlı topraklarında yaygınlaştığı bir dönemdir. Benzeri okulların çoğalması ise eğitimde bir kargaşa doğurmuş, bunun yanında misyoner okullarına karşı yerli eğitim yetersiz kalmıştı. Eğitim kurumları arasında eşgüdümü sağlamak amacıyla Meclis-i Kebir-i Maarif kurulmuş, daha sonra da 1870’de Maarifi Umumiye Nizamnamesi yayınlanmıştır. Bu nizamname ile ilköğretim mecburi duruma getirilerek, eğitimin yaygınlaştırılmasına çalışılmış, bir taraftan da eğitim kadrolarının nitelikli duruma getirilmesi amaçlanmıştır. Telif ve tercüme nizamnamesinin yayınlanması ve ilk kez öğretmen okulunun açılması da bu yıl içerisinde olmuştu. 1870’de Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) kuruldu.
Abdülaziz döneminde yönetim ve hukuk alanlarında önemli çalışmalar yapılarak ve yeni yasalar çıkarılmıştır. Vilayet kanunu çıkarılmış ve Osmanlı idari yapısı eyaletten vilayete dönüştürülerek köklü bir değişime uğramıştır. Daha sonra yeni vilayet kanununa göre vilayet meclisleri oluşturulmuş ve bu meclislere çoğu seçimle gelen üyeler girerek, halkın yönetime katılımı sağlanmıştır. Vilayetlerde Nizamiye Mahkemeleri kurulmuş, asıl önemlisi, 1868’de Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye (İdare Mahkemesi), Şurâ-yı Devlet (Danıştay) ve Divan-ı Ahkâm-ı Adliye (Yargıtay) ayrılarak yönetsel ve adli işler birbirinden bağımsızlaştırılmış ve dolayısıyla yargı bağımsızlığı konusunda önemli bir adım atılmış oldu. Özellikle Şura-yı Devlet bu anlamda önemli bir kurumdu ve 10 Mayıs 1868 tarihinde bizzat padişah tarafından açılmıştı. Her iki kurum da Osmanlı Tanzimat döneminin çerçevesi içerisinde çok anlamlıydı. Çünkü gerek Tanzimat, gerekse de Islahat Fermanı yabancılara ve gayrimüslimlere verilen imtiyazlarla devletin hukuk sistemini parçalarken, bu iki kurum merkezileşmeyi ve hukuk birliğini sağlıyordu. Bu dönemde Medeni Kanun’a hazırlık olmak üzere bir komisyon ise de Batı hukukunu örnek alan bu komisyonun çalışmaları yerine daha sonra İslam hukuku çerçevesinde çalışmalar yürüten Mecelle Cemiyeti etkili olmuştur.
Abdülaziz döneminde ticaretin gelişmesi ve sermaye girişinin sağlanması için de kimi hukuki düzenlemeler yapılmış, yabancılara ülkede mülk edinme hakkı verilmesi ve tarım kredi sistemleri kurarak çiftçileri desteklemek amacıyla “memleket sandıkları” ile Emniyet Sandığı’nın kurulması da önemli adımlardı. 1863 yılında Osmanlı Bankası da bu amaçla kurdurulmuştur. Yurtdışında açılan sanayi fuarlarına Osmanlılar ilk kez yine Abdülaziz döneminde katılmışlardır. Batı sermayesinin Abdülaziz döneminde Osmanlı Devleti’ne bir başka girişi de borçlar yoluyla olmuştur. Devlet askeri ve idari düzenlemeler için yeterli olmayan parayı, borç olarak sağlama yolunu seçmişti.
Bu arada şunu da belirtmelidir ki, artık önceki dönemlerde iç isyan olarak değerlendirilen pek çok olay uluslararası bir soruna dönüşmüştü. Bu nedenle Karadağ isyanı, Sırp isyanı, Girit isyanı gibi pek çok isyan dış ilişkiler çerçevesinde incelenebilir. Abdülaziz döneminin bu siyasi olayları arasında en önemlilerinin Karadağ ve Sırp isyanları olduğunu söyleyebiliriz. 1789 Fransız Devrimi sonrasında Avrupa ve özellikle Osmanlı, Balkanlarında yayılan milliyetçilik akımının ateşlemesiyle ve Avrupa ülkelerinin desteklemesiyle büyüyen Karadağ isyanı, Abdülaziz döneminden önce başlamış, bir protokol ile sonuçlandırılmış (1858), fakat Hersek isyanı sırasında Karadağ’ın isyancılara el altından yardım etmesi yüzünden yeniden alevlenmişti. Ancak Abdülaziz’in ilk yıllarındaki Karadağ isyanı Batılıların müdahale etmemesi sonucunda daha etkili ve kolay bastırılabilmiştir.
Bir başka isyan ise Hersek isyanıdır. Hıristiyan köylülerin büyük toprak sahiplerine karşı tepkileri ve vergi vermek istememeleri ile başlayan isyan, Rusya ve Avusturya’ya karşı olan Macarların kışkırtmalarıyla kısa zamanda yayılmıştır. 1875 yılının sonlarında, devlet isyanı bu kez kimi imtiyazlar vaat eden bir ferman yayınlayarak bastırmak istediyse de bu girişimlerine olumlu karşılık bulamadı. Duruma İngiltere, Fransa, Rusya gibi devletler müdahale ederek İstanbul’a bir nota verdiler. Bu notayı İstanbul’un kabul etmesine karşın, Rusya’nın kışkırtması yüzünden isyan durmadığı gibi, Sırbistan ve Bulgaristan’a da sıçradı (1876). Selanik’te Fransız ve Alman konsoloslarının öldürülmesi, isyanın Osmanlı kontrolünden çıkmasına ve büyük devletlerin müdahalesine yolaçtı. Almanya, Avusturya ve Rusya’nın ortakça hazırladıkları Berlin Memorandumu İstanbul’a iletilmek üzereyken Abdülaziz tahttan indirildi.
Abdülaziz dönemindeki önemli isyan olaylarından birisi de yine aynı bölgedeki Sırbistan İsyanıdır. Karadağ’da isyanları destekleyen Sırplar, aslında 1860’lı yıllarda Büyük Sırbistan Krallığı’nı kurmak düşüncesindeydiler. Rusya ve Fransa tarafından desteklenmeleri isyanların kontrol altına alınmasını olanaksızlaştırdı. Nitekim 1861 yılında Sırplar, Türk askerleriyle birlikte Türk halkını da Sırbistan’dan çıkarmak için harekete geçmiş, 1862 yılında ise Belgrad üzerine yürümüşlerdi. Avrupa devletleri bu gelişme üzerine eyleme geçerek Osmanlı Devleti’ne İstanbul Protokolü’nü dikte ettirdiler. Buna göre, Osmanlı Devleti Sırbistan’daki kimi kalelerden askerlerini çekiyor, bölgedeki (Belgrad ve birkaç kale hariç) Türklerin çıkarılmasını kabul ediyordu.
Sultan Abdülaziz’in Avrupa gezisinden sonra yaşanan ve Avrupalılarla iyi ilişkiler kurulması için tavizler vermeye dayanan, Osmanlının bu yanlış politikası Girit’in de isyanlarla sarsılmasına yolaçtı. 1867’de Girit’in Yunanistan’a bağlanması şimdilik reddedilmiş ve Girit’in özel bir statüye kavuşturulmasıyla ortam yatıştırılabilmişti.
Sultan Abdülaziz, 30 Mayıs 1876 darbesi ile tahttan indirildi. Gözaltında tutulduğu Feriye Saraylarında 4 Haziran 1876 günü bilekleri kesilmiş olarak ölü bulunmuştur.
Saltanatı sırasında yaptıkları
Güreş, cirit, av ve bilek güreşi sporlarına meraklı olan padişahın tahtta kaldığı sürece en çok üzerinde çalıştığı konu Osmanlı Donanması'nın modernizasyonu idi. Bu nedenle o dönemlerde Avrupa devletlerinden alınan kredilerin çoğu bu konuda harcandı. Sayısı gün geçtikçe artan Osmanlı Ordusu'nun askerlerine yetecek dönemin son model top ve tüfeklerin de sağlanması Abdülaziz döneminde gerçekleşmiştir.Hükümdarlığı süresince sık sık ülke içi ve ülke dışı temaslarda bulunmuş geziler düzenlemiştir. I. Selim'den sonra Mısır'ı ziyaret eden ilk ve tek Osmanlı Padişahı'dır.
Eyaletlerin yanı sıra Batı Avrupa'da ziyaretler yapan ilk ve tek padişahtır. 1867 yılında Paris'te açılan büyük bir sanat sergisine III. Napolyon'un daveti üzerine katıldı. Sergiden sonra imparator ile temaslarda bulunmuş İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gezilerinden sonra da geri dönmüştür. Ayrıca Richard Wagner'in Bayreuth operasına maddi yardımda bulunmuş ve davet edilmiştir. Seyahatlerinde İngiltere kraliçesi Victoria, Belçika kralı II. Leopold, Prusya kralı I. Wilhelm, Avusturya-Macaristan imparatoru François-Josef ve Romanya Prensi I. Karol ile görüşmüştür.
Osmanlı'da Abdülaziz döneminde Batı'yla iyi ilişkiler kurulmasına özellikle dikkat edildi. Tanzimat Fermanı ile Osmanlı'nın girdiği Batılılaşma süreci bu dönemde de devam etti. Ülke genelinde yeni vilâyetler ilân edildi ve İstanbul Üniversitesi Fransız Eğitim sistemi örnek alınarak tekrar düzenlendi. Doğu Ekspres'in bir durağı olan Sirkeci Garı'nın temelleri Abdülaziz döneminde atılmıştır. Abdülaziz'in 15 senelik hükümdarlığı boyunca yaptığı bazı yenilikler şunlardır;
- İlk kez posta pulu basıldı (1863).
- Bank-ı Osmani-i Şahane açıldı (1863).
- Osmanlı Donanması'na ilk zırhlı savaş gemisi katıldı (1864).
- Vilayet Nizamnamesi ile yeni idari yapı ve bunun uygulanmasıyla vilayet meclisleri oluşturuldu (1864).
- Mekteb-i Sanayi (Sanayi Okulu) açıldı (1865).
- Darülfünûn (İstanbul Üniversitesi) faaliyete geçti (1868).
- Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) açıldı (1868).
- Divan-ı Ahkâm-ı Adliye (Yargıtay) kuruldu (1868).
- Şura-yı Devlet (Danıştay) kuruldu (1868).
- Mecelle yayınlandı (1869).
- Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) açıldı (1870).
- Belediyeye bağlı ilk modern İtfaiye teşkilâtı kuruldu (1871).
- Darüşşafaka açıldı (1873).
- Mekteb-i Maadin (Maden Mektebi) açıldı (1874).
Divanyolu 2. Mahmud Sultan Abdülaziz Ve 2. Abdülhamid Türbesi .sultan 2. Mahmut II. Abdülhamit Türbe
Divanyolu 2. Mahmud Sultan Abdülaziz Ve 2. Abdülhamid Türbesi .sultan 2. Mahmut II. Abdülhamit Türbe
Sultan Abdulaziz'i kimler, neden şehid etti?
Osmanlı'da Masonik darbe: Sultan Abdülaziz cinayetiSultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi ve 'hal' edildikten birkaç gün sonra odasında ölü bulunması Osmanlı tarihinin bir türlü aydınlatılamayan hadiselerinden biri. Dosya yazarlarına göre cinayete giden süreç doğrudan darbeyle ilgilidir. Darbeyi gerçekleştiren ekip, bir tertip (komplo) neticesinde iş başına geldi. Sultan Abdülaziz, Veliahd Murad Efendi etrafında birleşenlerin gerçekleştirdiği bir darbe sonucu tahttan indirildi. Darbenin, İstanbul'daki Prodos Mason Locası üzerinden uluslararası bir boyutu da bulunmaktadır.
Cuntadakilerin Abdülaziz'e karşı farklı hesapları vardı. Midhat Paşa'nın şahsında tecessüm eden Yeni Osmanlıların amacı, meşruti bir monarşi ve anayasaya dayalı parlamenter bir sistem getirmekti. Ancak Abdülaziz böyle bir sistem için engeldi. Bu sebeple cemiyet çalışmalarını, Veliahd Murad Efendi ile sürdürdü. Ayrıca Abdülaziz'in orduyu çağının modern silahlarıyla donatması, donanmayı dünyanın -İngiltere ve Fransa'dan sonra- 3. deniz gücü haline getirmesi, tahta çıkışından itibaren 450 km. uzunluğundaki demiryollarını üç katına çıkarması onu uluslararası güçlerin hedefi haline getirmişti.
İngiltere meşruti bir yönetimin kendi çıkarları açısından daha avantajlı gördüğünden Sultan Abdülaziz'in muhaliflerine destek verdi. Ayrıca Sadrazam Mahmud Nedim Paşa'nın Rusya'ya yakınlığı da İngilizleri rahatsız eden unsurlardan biriydi. Bu sebeple İmparatorluğun yönetimini kontrol edebilmek amacıyla İngiltere ve Mason locaları meşrutiyet taraftarlarını desteklemiş, hatta Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi ve öldürülmesinde aktif rol oynamışlardı.
Cuntanın Abdülaziz işbaşında kaldıkça emellerini gerçekleştiremeyecekleri aşikârdı. Bu yüzden onu devirmek ve meşrutiyeti ilan edeceğine söz veren Mason Veliahd Murad Efendi'yi tahta çıkarmak amacıyla darbeye giriştiler. Midhat Paşa Padişah'tan bir şekilde kurtulmak isteyen devlet ricaliyle, yani Şeyhülislam Hasan Hayrullah, Bahriye Nazırı Kayserili Ahmed Paşa, Askerî Şurâ Reisi Redif Paşa, Fetva Emini Filibeli Kara Halil Efendi, Şirvanizade Ahmed Hulusi Efendi, Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Askerî Mekteb Kumandanı Süleyman Paşa ile Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi hususunda anlaştı.
Medrese öğrencilerinin dersleri boykot ederek sokağa çıkarılması ve ayaklandırılması kararı Midhat Paşa'nın konağında yapılan bir toplantıda alındı. Çıkarılan karışıklar sonucunda amacına ulaşan cunta kabineyi ele geçirmeyi başardı. Ardından da 29 Mayıs 1876'da saray kuşatılarak Şehzade Murad Efendi dairesinden çıkarılmış ve kendisine çete mensuplarınca biat edilmiştir. Sultan Abdülaziz Topkapı Sarayı'na hapsedildi. Birkaç gün sonra Feriye Sarayı'na nakledilen Sultan Abdülaziz, burada kendisine reva görülen pek çok eziyetten sonra 4 Haziran 1876'da ölü bulundu. Sultan'ın intihar ettiği duyuruldu oysa bir cinayete kurban gitmişti. Küçük bir makasla iki bileğini birden kesmesi imkansızdı.
Cunta Sultanı öldürmekle kalmadı. İhtilal sırasında Abdülaziz'in mal varlığı dışında padişahın annesi, eşleri ve bütün harem halkının mücevherleri ve kıymetli eşyalarına da el konuldu. Elde edilen servet de V. Murad'ın borçları için kullanıldı. Bu darbe sırasında haremde yaşananlar ise ilk kez karşılaşılan hadiselerdi.
Video : Sultan Abdulaziz Han Belgeseli
Video : Sultan Abdulaziz Han'ın Katledilmesi ( TRT - Filinta Disizinden )
Ailesi
Eşleri
- Dürrinev Kadınefendi: Başkadınefendi (15 Mart 1835-4 Aralık 1892)
- Hayranıdil Kadınefendi: İkinci Kadınefendi (2 Kasım 1846-26 Kasım 1898)
- Edâdil Kadınefendi: İkinci Kadınefendi (25 Temmuz 1845-12 Aralık 1875)
- Neşerek Kadınefendi: Üçüncü Kadınefendi (1 Nisan 1848-11 Haziran 1876)
- Gevheri Kadınefendi: Dördüncü Kadınefendi (8 Temmuz 1856-20 Eylül 1894)
Gözdeler
- Çeşmidil Hanımefendi: İlk Gözde
- Yıldız: Gözde (24 Mart 1860-29 Eylül 1895)
- Mihrişah
Erkek çocukları
- Yusuf İzzeddin Efendi (10 Ekim 1857 - 1 Şubat 1916)
- Mahmud Celaleddin Efendi (16 Kasım 1862 - 1 Eylül 1888)
- Mehmed Selim Efendi (28 Eylül 1866 - 21 Ekim 1867)
- Abdülmecid Efendi (30 Mayıs 1868 - 23 Ağustos 1944)
- Mehmed Seyfeddin Efendi (21 Eylül 1874 - 19 Ekim 1927)
- Mehmed Şevket Efendi (5 Haziran 1872 - 22 Ekim 1899)
Kız çocukları
- Nazime Sultan (14 Şubat 1866 - 1947)
- Esma Sultan (21 Mart 1873 - 7 Mayıs 1899)
- Emine Sultan (24 Ağustos 1874 - 29 Ocak 1920)
- Saliha Sultan (9 Ağustos 1862 - 1942)
- Emine Sultan (30 Kasım 1866 - 23 Ocak 1867)
- Fâtıma Sultan (1874 - 1875)
- Münire Sultan (1877)
Moderatör tarafında düzenlendi: