İçindekiler
Sadrazam Said Paşa ( 1838 - 1914 )
Kendi dönemindeki diğer Said paşalara nispetle Küçük Said Paşa veya Şapur Çelebi olarak anılır. Gençlik yıllarında Mabeyn Başkatibi Said Bey lakabıyla ün yapmıştır.
Sürekli rakibi Kâmil Paşa ile birlikte II. Abdülhamid döneminin iki simge isminden biri iken, Meşrutiyet'ten sonra yine Kâmil Paşa ile birlikte, iki rakip siyasi zümreden birinin liderliğini üstlenmiştir. Son iki sadrazamlığında Sait Paşa'yı Meclis-i Mebusan'daki İttihat ve Terakki grubu desteklemiş, ve son sadrazamlığı 1912'de İttihat ve Terakki'ye karşı verilen bir askeri muhtıra ile sona ermiştir.
Üstün siyasi zekâsı, entrikacılığı, kuşkuculuğu ün kazanmıştır.
III. Osman saltanatında 1755'te sadrazamlık yapmış Yirmisekizzade Mehmet Sait Paşa ile karıştırılmamalıdır.
İktidara yükselişi
Babası hariciye memurlarından Ali Namık Efendi idi. Ailesi aslen Ankaralı olduğu halde memuriyet nedeniyle bulundukları Erzurum'da doğdu. Erzurum'da başladığı medrese eğitimine İstanbul'da devam etti. Bu sırada Fransızca öğrendi. Bir süre sonra kalemiye sınıfına geçerek küçük memuriyetlere girdi. İlk memuriyeti 1853'te Erzurum eyalet tahrirat kalemindeydi ve sonra 1857'de Anadolu ordusu tahrirat kalemine girmiştir. Sonra İstanbul'a gelip sırayla Meclis-i Vala'da halife katip, Adalar Bölgesi Belediye Dairesi reisi, Rumeli Teftiş Heyeti başkatibi, Matbaa-i Amire başkatibi, Divan-ı Ahkam-ı Adliye muhakemat başkatibi, Ticaret Nezareti mektupçusu, Maarif Nezareti mektupçusu vb görevlerde bulunmuştur.Şura-yı Devlet'te memur iken 1869'da İdare-i Umumiye-i Vilayet Nizamnamesini [İller Genel Yönetimi Yönetmeliği] yazarak Âli Paşa'nın takdirini kazandı. Maarif Nezareti Mektupçuluğunda bulundu.
II. Abdülhamid'in cülusunda 1 Eylül 1876 tarihinde Mabeyn Başkâtipliği'ne atanması kariyerinin dönüm noktası oldu. Daha önce önemli bir görevde bulunmadığı halde, yeni padişahın tahta geçtiği gün bugünkü Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'ne eş olan bu makama getirilmesi çeşitli yorumlara yol açtı. Said Bey'in, V. Murad'ın tahttan indirilmesi ve Abdülhamid'in saltanatı ile sonuçlanan olaylarda, tam niteliği bilinmeyen bir rol oynadığı rivayet edildi.
Abdülhamid tahta geçer geçmez, Tanzimat'tan beri Babıali'de odaklanan siyasi iktidarın dizginlerini Yıldız'daki sarayına çekmeye başladı. Bu süreçte sık sık eleştirildi. Saraya geçmeden önce Kanun-i Esası çalışmalarında Abdülhamid'e danışmanlık yaptı. 1877'de paşa unvanı ile vezir rütbesi verildi. Heyet-i Ayan üyesi yapıldı. Aynı yıl Hazine-i Hassa Nazır-ı yapıldı. 1878'de Dahiliye Nazırı oldu. Fakat 1878'de sadrazam Ahmet Vefik Paşa'nın ısrarıyla Dahiliye Nazırlığı görevinden alındı ve Hazine-i Hassa nazırlığına döndü. Çok geçmeden bu görev de azledip Heyet-i Ayan başkanlığına atandı. Ali Suavi vakası'ndan sonra etrafındaki herkesten kuşkulanan Abdülhamid'in emriyle Ankara valiliğine gönderildi ama arzusu üzerine bu tayin Hüdevendigar Bursa valiliğine değiştirildi. Bursa'da 6 ay kaldı ve İstanbul'a gelmesi izini verildi. İstanbul'da yeniden hazine-i hassa nazırı ve Tunuslu Hayreddin Paşa hükümetinde Adliye Nazırı oldu. Bu görevde iken mahkemelerde savcılık kurumunun oluşturulması,için kanun, ceza hukuku kanunu ve ticaret usulü kanun çıkarılması gibi büyük adalet usul reformları yaptı.
Abdülhamid dönemindeki sadrazamlıkları
18 Ekim 1879'da "başvekil" unvanıyla birinci kez sadrazamlığa atandı. Bu tarih, Abdülhamid'in ilk dönemindeki siyasi belirsizliklerin sona erdiği ve iktidarın mutlak olarak saraya geçtiği tarih olarak kabul edilebilir. Bu ilk sadrazamlık döneminde daha çok mali ve iktisadi tedbirlerle uğraşmış ve devlet harcamalarının kısılmasını sağlamaya çalışmıştır. Haziran 1880'de sadrazamlıktan azledilmiştir.Sadrazamlığa 2. kez gelişi 12 Eylül 1880'de olmuştur. Bu sadaretinin en önemli olayları, 27 Haziran 1881'de Yıldız Mahkemesi'nde Mithat Paşa'nın yargılanarak idama mahkûm edilmesi; 20 Aralık 1881'de, Muharrem Kararnamesi ile Osmanlı borçlarının konsolide edilmesi ve Düyun-u Umumiye İdaresi'nin kurulması; 1881'de Fransa'nın Tunus'a asker gönderip Tunus Beyi ile 12 Mayıs 1881 "Kasr-as-Said Antlaşması" imzalayıp Tunus'u Fransız sömürgesi ilan etmesi; Mısır'da Hidiv Tevfik Paşa aleyhine 1879'da başlayan Arabi Paşa olayları sonucunda Mısır'ın Hidiv'in kontrolünden çıkmasıdır. Bu olaylar nedeni ile Mehmed Said Paşa devlet borçlarını azaltan ve istikrar sağlanması tedbirlerinde başarı sağlamadı. Mısır meselesinde Britanya'nın doğrudan doğruya müdahalesi nedeniyle 2 Mayıs 1882'de sadrazamlık görevinden azledilmiştir.
Fakat iki ay geçmeden yeni sadrazam Abdurrahman Nureddin Paşa Temmuz'da İskenderiye'yi bombalamaları ile başlayan Mısır'ı işgal etme girişimleri ile ilişkin görüşleri II. Abdülhamid tarafından paylaşılmadığı için sadaretten azledildi. Yeniden 3. kez 12 Temmuz 1882'da Mehmed Said Paşa sadrazamlığa getirildi. Bu dönem Mısır'ın İngiliz denetimine girmesi ile başladı. Fakat Padişah'ın aleyhine cereyan eden faaliyetler karşı aldığı tedbirlerin yeterli olmadığı gerekçesi ile 30 Kasım 1882'de sadrazamlıktan azledildi.
Azlinden sonra Yıldız Sarayı'nda 3 gün tutuklandı. 3 Aralık 1882'de 4. kez sadrazamlığa geri getirildi. Bu seferki sadareti 2 yıl 2 ay sürdü. Bu dönemde önce devlet memurlarının istihdam statüsü üzerine eğildi. Memurların işe alınımı. tayinleri, terfileri ve emeklilikleri ıslah edilerek yeniden düzenlendi. Bunun yanında eğitim yenilikleri getirdi. Öncelikle ülkeye yaygın olarak çok sayıda yeni okul açılamasına önem verildi. Yeni olarak Ticaret Mektebi ve Hendese'i Mülkiye Mektebi öğretime girdi. Beyazıt Kütüphanesi halka açıldı. Fakat Doğu Rumeli'de Bulgarlar Bulgaristan'ın kışkırtması ile ayaklandılar. Doğu Rumeli'ye Bulgarlara karşı asker sevk etmek istedi. Fakat II. Abdülhamid bu birliklerin kendisi aleyhinde kullanabileceği düşünerek bu asker sevkini durdurdu. 18 Eylül 1885'te Doğu Rumeli Bulgaristan tarafından ilhak edildi. Bu son olaylardan ötürü 24 Eylül 1885'te sadaretten azledildi.
Bu sefer 10 yıl kadar uzun süre görevden uzaklaştırıldı ve yeni görev verilmedi. Ama Ermeni meselesinin çıktığında Batılı devletleri reformlar talep ettiler. Bu reformları uygulaması için 8 Haziran 1895'te tekrar 5. kez sadrazamlığa getirildi. Bu sefer İstanbul'da gösteri yapan Ermenilerin yüzünden Sultan'a arası açıldı. Ermeniler Babıali'ye yaptıkları bir yürüyüşü Zaptiye Nazırı olan Nazım Paşa durduramamış ve kanlı olaylar ortaya çıkmıştı. Mehmed Said Paşa bunda Nazım Paşa'nın ihmali olduğunu iddia ederek onun Zaptiye Nazırlığından alınmasını talep etti. Fakat Sultan Abdülhamit buna yanaşmadı ve sadrazamlıkta 3 ay bile kalmamış olan Mehmed Sait Paşa'yı 30 Eylül 1895 tarihinde azletti.
Azlinden iki ay sonra kendisine Yıldız Sarayı'nda yüksek bir görev verilmek için padişah tarafından saraya çağrıldı. Abdülhamid taraftarları, bu görev teklifinin bunu kabul ederse Mehmed Said Paşa'nın bir nevi gözetim alında tutulacağı dolayısıyla verildiğini iddia ederler. Fakat Mehmed Said Paşa şahsen öldürüleceğinden korkmuştu ve oğlu ile birlikte Britanya Elçiliğine sığındı. Hariciye Nazırı Tevfik Paşa padişah adına yazılı güvence verilmesi üzerine elçilikten çıktı. Konağına çekilerek 6 yıl kadar polis gözetimi altında zor bir hayat yaşadı.
Kasım 1901'de kendinde sadakatle hizmet edeceğine dair bir yazılı bir sadakat belgesi alındıktan sonra tekrar 6. kez sadrazam atandı. Kendi ifadesine göre "bu defa sadaret vazifesini, icra memurluğundan ibaret gördü." Sadrazamlığın "bostan korkuluğu derekesine" düşürülmesinden şikayet etti. Fakat iki yıl bu görevde kaldıktan sonra Rumeli ordusunda çıkan sorunlar konusunda Serasker Mehmed Rıza Paşa ile anlaşmazlığa düştü. Padişah kendi tutuğunu kabul etmezse istifa edeceğini bildirdi. Bu istifa tehdidinden 1 ay sonra 14 Ocak 1903'te görevden azledildi.
II. Abdülhamid'in idaresine karşı meşrutiyet baskılar arttığı ve Rumeli'nde çıkan olayların şiddetlenmesi üzerine 22 Temmuz 1908 tarihinde 7. kez sadarete atandı. Bundan iki gün sonra Abdülhamid'in isteği doğrultusunda İkinci Meşrutiyet'in yeniden ilanına aracılık etti. Ancak ilk iki haftada hükûmet heyeti içinde kimin harbiye nazırı ve kimin bahriye nazırı olacağı için anlaşmazlık çıktı. Küçük Said Paşa padişahın bu hükûmet kurulmasına da müdahale etmesinde tedirgin oldu. Bu nedenle 6 Ağustos 1908'da iki haftalık sadaretten sonra padişahın kabine listesine karışmasını gerekçe göstererek istifa etti.
Meşrutiyet dönemindeki sadrazamlığı
Meşrutiyet'in ilanından sonra Kucuk Said Pasa tekrar kurulan Ayan Meclisi Başkanı görevini üstlendi. 31 Mart (1909) olayından sonra, otuz yıldan beri karmaşık bir sadakat ve nefret ilişkisiyle bağlı olduğu II. Abdülhamid'in halline karar veren "Milli Meclis" adi ile birleşik Meclis'i Mebusan ve Ayan Meclis toplantısında celse başkanlığı yaptı.Sonra onun Selanik'e sürülmesinde baş rolü oynadı. Ezeli rakibi Kâmil Paşa'nın güç kazanmasını önlemek için İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne yakınlaştı.
Bir ara hastalanması dolayısıyla tedavi için Avrupa'ya gitti.
1911'de İtalyanların Trablusgarp'ı istilası üzerine çıkan kabine krizinde, Meclisteki İttihat ve Terakki grubunun desteğiyle bir defa daha 8. kez sadrazamlık makamına geldi. Meclis'i Mebusan'in feshi hakkında kabine içinde çıkan anlaşmazlık üzerine 31 Aralık 1911'de sadrazamlıktan istifa etti. Fakat aynı gün 31 Aralık 1911 yeniden sadrazam olarak atandı. Meşrutiyetin ilanı dolayısıyla oluşan umutların dağıldığı bir dönemde, İttihat ve Terakki'nin fiili egemenliği altında dokuz buçuk ay imparatorluğu yönetti. Şubat 1912'de yapılan "sopalı seçim"de İttihat ve Terakki'nin zorbalık ve hile ile Meclis-i Mebusan'ı ele geçirmesine göz yumdu. Fakat Mahmut Şevket Paşa'nın ayrılmasından sonra Harbiye nazırının kim olacağı hakkında çıkan karışıklıktan sonra ve Halâskâr Zâbitân adlı bir tutucu bir askeri bir askeri grubun İttihat ve Terakki baskısına karşı verdiği bir muhtıra üzerine sadrazamlıktan son kez istifa etti.
Bundan sonar önce Sura-yı Devlet reisliğine ve sonra da Ayan Meclisi reisliğine tayin edildi. Son kez sadrazamlıktan istifasından bir buçuk yıl sonra, I. Dünya Savaşı başlamasından hemen önce bronşit oldu ve 1 Mart 1914'te İstanbul'da vefat etti. Eyüp Camii girişine defnedildi.
Son düzenleme: