Üst
1915 Olayları ve Türk-Ermeni Uyuşmazlığı

1915 Olayları ve Türk-Ermeni Uyuşmazlığı

Tarihi arka plan​

Balkanlardan gelen Osmanlı mültecilerin İstanbul’a girişleri (1913)
Balkanlardan gelen Osmanlı mültecilerin İstanbul’a girişleri (1913)
Birinci Dünya Savaşı daha önce benzeri yaşanmamış bir felakettir. En az 16 milyon insan hayatını kaybetmiş, 20 milyon kişi yaralanmıştır. Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rus İmparatorlukları çökmüş; sınırlar önemli ölçüde değişmiş ve geniş ölçekte insan göçleri yaşanmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş süreci, Avrupa sömürgeciliği ile milliyetçilik akımları ve sürekli savaş hali sonucunda, Birinci Dünya Savaşından önce başlamıştır. Rus yayılmacılığı ve Batı’dan esen milliyetçilik rüzgarları İmparatorluğun Batı vilayetlerinin ayrılmasına ve halihazırda güçsüz Osmanlı devlet yapısının kaçınılmaz olarak zayıflamasına yol açmıştır. 1864’ten 1922’ye kadar yaklaşık 4,5 milyon Osmanlı tebaası Müslüman ve sayıları bilinmeyen daha nicesi hayatlarını kaybetmiştir. Ayrıca, İmparatorluğun dağılma döneminde, yaklaşık 5 milyon Osmanlı vatandaşı Balkanlar ve Kafkaslardaki anayurtlarından sürülmüşler ve Anadolu ile İstanbul’a yerleşmek zorunda kalmışlardır. İmparatorluğu oluşturan diğer topluluklar gibi Ermeniler de büyük acılar yaşamışlardır. Birçok masum can kaybı ve anayurtlardan ayrılmak ortak bir kader olmuştur.

1915 olaylarının travmatik sonuçları Türkler ile Ermenilere bugün dahi sıkıntı vermeye devam etmektedir. 1915 olaylarına ilişkin olarak birbiriyle çatışan ve bir türlü uzlaşmayan ulusal tarih anlatıları, uzlaşı için gerekli karşılıklı empati ve özeleştirinin aşınmasına sebep olmaktadır. Türk ve Ermeni tarih anlatılarının uzlaştırılabilmesi için yapılması gereken, bu trajedinin nasıl gerçekleştiği hususunun nesnel şekilde incelenmesi ve doğru tarihsel bağlamın sebep-sonuç ilkesi ışığında ortaya çıkarılmasıdır.

19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Çarlık Rusyası, Osmanlı İmparatorluğunu zayıflatmayı ve parçalamayı amaçlamış ve Ermenilerin ayrılıkçı faaliyetlerini ve isyanlarını desteklemiştir. Bu destek, çoğunluğu Osmanlı Müslümanlarının oluşturduğu bölgelerdeki milliyetçi Ermeni grupları daha fazla radikalleşme ve silahlanma yönünde teşvik etmiştir. Neticede, önemli sayıdaki silahlı Ermeni gruplar etnik açıdan homojen bir Ermeni yurdu yaratabilmek için işgalci Rus ordusunun saflarına katılmışlardır.

Tüm bunlara karşılık olarak, Osmanlı Hükümeti 1915 yılında savaş bölgesinde ya da yakınında ikamet eden Ermeni nüfusun, yaklaşan Rus ordusunun ikmal ve ulaşım hatlarından uzaklaştırılarak, İmparatorluğun güney vilayetlerine sevk edilmesi talimatını vermiştir. Savaş hattından uzakta yaşayan, ancak düşmanla işbirliği yaptığı bilgisi alınan ya da bundan şüphelenilen bazı Ermeniler de zorunlu tehcire tabi tutulmuştur.

Van’ı ele geçirmek için Rus ordusuyla birlikte savaşan Ermeni birlikleri (1915)
Van’ı ele geçirmek için Rus ordusuyla birlikte savaşan Ermeni birlikleri (1915)
Her ne kadar Osmanlı Hükümeti tehcir edilenlerin bakımı, korunması ve yeterli beslenmeleri yönünde planlama yapmışsa da, Ermenilerin çoğu büyük acılar yaşamışlardır. İç çatışmalar nedeniyle daha da zorlaşmış savaş koşulları, intikam peşindeki yerel gruplar, eşkıyalık, açlık, salgın hastalıklar ve çöküş halindeki bir devletteki genel hukuksuzluk durumu, tüm ihtimaliyet hesaplamalarının ötesinde bir trajedi yaşanmasına yol açmıştır. Ermeni konvoylarına karşı suç işleyen bazı itaatsiz Osmanlı devlet görevlilerinin de bulunduğu bilinmektedir. Bununla birlikte, tarihi belgeler Osmanlı Hükümetinin sözkonusu olayların yaşanmasını amaçlamadığını, aksine, bu suçları işleyenleri cezalandırdığını ispatlamaktadır. Hükümetin tehcirin düzenli ve güvenli bir şekilde uygulanması yönündeki talimatına uymayan devlet görevlileri Divan-ı Harp’te yargılanmışlar ve suçlu bulunanlar Birinci Dünya Savaşının bitişinden çok önce, 1916 yılında, Hükümet tarafından idama mahkum edilmişlerdir.

İki halk arasındaki ilişkiler, 1915 trajedisi ile Türk ve Ermeni orduları arasında 1918-1920 döneminde yaşanan savaşlara rağmen 1960’lara kadar önemli bir sorunla karşılaşmadan devam etmiştir. Ancak, Soğuk Savaş dinamikleri Ermeni tarafının acı hatıraları ile kederlerini istismar etmiştir. Bu durum bazı milliyetçi Ermeni grupların radikalliğini körüklemiş ve Türk karşıtı şiddet eylemlerine neden olmuştur. Tüm Türkler için hatırlamanın acı verici olduğu terör saldırıları dünya kamuoyunun dikkatinin Ermeni tezlerine çekilmesi için bir araç haline gelmiştir. 1975’den itibaren 30’dan fazla Türk diplomatı ve aile mensubu Ermeni militanlarca düzenlenen terör saldırılarına kurban gitmişlerdir.

Bu dönemde, Ermeni görüşleri ve soykırım tezi zaman zaman sahte belgelerin/fotoğrafların da kullanılmasıyla geniş şekilde yayılmaya başlamıştır. Ermeni tezini destekleyen yazılı kaynaklar nüfus rakamlarını açıklayabilmek için güvenilir olmayan metotlara başvurmuşlardır. Şüphe götürür bazı hatıratlar kullanılmış ve bunlar “soykırım”ın tanınması için tez oluşturabilmek amacıyla devamlı surette kaynak gösterilmiştir. Diğer taraftan, soykırım tezinin ciddi eksikliklerine dikkat çekmek Ermenilerin büyük acılar yaşadıklarını ve çok sayıda insanın hayatını kaybettiğini inkar etmek anlamına gelmemektedir. Esasen asıl konu rakamlar değildir; en küçük sayıdaki masum insan kaybı bile trajiktir. Aynı dönemde hayatlarını kaybeden ve Batılı tarihçiler tarafından çoğunlukla görmezden gelinen milyonlarca Müslüman Osmanlı’nın mevcudiyeti de, Ermenilerin çok sayıdaki kayıplarının göz ardı edilmesi veya küçümsenmesi için bir sebep teşkil etmemelidir. Ancak, Türklerin kayıplarını görmezden gelirken Ermenilerin yaşadıklarını tanımlamak için tek seçenek olarak soykırım üzerinde ısrarcı olmak, ne hayatını kaybedenlerin hatıralarını onurlandırmakta, ne de tarihi kayıtları doğru şekilde yansıtmaktadır.

1915 olaylarının ne şekilde tanımlanacağına dair siyasi, bilimsel veya hukuki oydaşma bulunmamaktadır​

Mesele, her iki tarafta itibarlı tarihçilerin yer aldığı, meşru bir akademik tartışmanın konusudur. Acılı bir geçmişe sahip Ermenilerle dayanışma halinde olunduğunu göstermek için Türk karşıtı uzlaşmaz Ermeni görüşlerini tartışılmaz olarak kabul etmek, diğer birçok halk tarafından yaşanan büyük acı ve kederi göz ardı etmekte, dolayısıyla adil olmamaktadır. Merhamet duygusunun, seçici olduğunda sorunlu hale geldiği unutulmamalıdır.

Batı ülkelerinde yaşayan Ermeni topluluklar genellikle 1915 olaylarının uluslararası toplumca soykırım olarak tanınmasına odaklanmış bir Ermeni kimliği yaratmayı hedeflemiş, iyi örgütlenmiş milliyetçi dernekler tarafından temsil edilmektedir. Bunun sonucu olarak, Ermeni ulusal tarih anlatısı, Ermeni tezlerinin genel kabul gördüğü, hatta üzerinde oydaşma bulunduğu gibi bir algı yaratan, aktif halkla ilişkiler kampanyaları sayesinde yaygın şekilde duyulmuştur. Bununla birlikte, konu üzerinde bir “siyasi oydaşma” olduğunu söylemek yanıltıcıdır. Esasen dünya üzerindeki yaklaşık 200 ülke arasından sadece 20 civarındaki ülke parlamentosu Ermeni tarih anlatısını destekleyen, çoğunluğu bağlayıcı olmayan kararlar almıştır. Tüm bu ülkelerde güçlü Ermeni topluluklarının bulunduğu da bir gerçektir. Ayrıca parlamentolardaki her oylamada, sözkonusu Ermeni yanlısı kararlar aleyhinde oy vermiş çok sayıda parlamenter bulunduğu da unutulmamalıdır.

1915 olaylarına ilişkin “akademik oydaşma”dan bahsetmek de sözkonusu değildir.​

Ermeni tezlerini savunan akademisyenlerin yanısıra, soykırım tezini desteklemeyen yabancı tarihçiler de mevcuttur. Bu akademisyenler Ermenilerin acılarını inkar etmemekte, ancak 1915 olaylarının soykırım olarak tanımlanamayacağını düşünmektedirler. Soykırımın uluslararası hukukta açıkça tanımlanmış spesifik bir suç olduğu çoğu kez unutulmaktadır. 1948 Sözleşmesi neyin soykırım olduğunu ve bunun nasıl belirleneceğini anlatmaktadır. Buna göre, bir olayın soykırım olup olmadığına ancak yetkili bir uluslararası mahkeme karar verebilir. Holokost, Ruanda ve Srebrenitsa için böyle bir mahkeme kararı bulunmasına rağmen, 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendiren herhangi bir uluslararası ceza mahkemesi kararı bulunmamaktadır. Bu itibarla, konu üzerinde hukuki bir oydaşmadan da söz etmek mümkün değildir.

Tarihi dostluk ve işbirliğini yeniden inşa etmek​

Türkler ve Ermeniler ortak geçmişlerindeki zorlu dönemleri unutmaksızın tarihi dostluklarını yeniden inşa etmek için çalışmalıdırlar. Şu unutulmamalıdır ki, Birinci Dünya Savaşında yaşanan olaylara rağmen, 1970’lerde başlayan Ermeni suikastlerine ve halkla ilişkiler kampanyalarına dek Ermeniler ve Türkler sosyal düzeyde birbirlerine çok yakınlardı. İki halk günümüzde dahi yurtları dışında yaşamakta oldukları ülkelerde birbirleriyle yakınlaşabilmektedir. Türk ve Ermeni bireyler ortak bir Anadolu ve Osmanlı mirası ile bu kültürün çoğu yönünü, hatta dilini paylaşmaktadırlar. Bu durum, günümüzdeki Türkiye karşıtı radikal Ermenilerin, Türkiye veya Türklerle hiçbir temas kurulmaması için ısrar etmelerinin ardında yatan sebep olabilir. Sözkonusu radikal Ermeniler karşılıklı kabullenme kültürünü ve ortak mirası kesintiye uğratmaya çalışmaktadırlar.

Yaşanmış bir tarihi ve siyasi sıkıntıyı aşmak için yürütülen çabalarda tüm taraflar dürüst ve açık fikirli olmalıdırlar. Gerçek bir diyalog süreci, karşı tarafın görüşlerine saygı duymayı öğrenmek, daha fazla birlikte olmak ve empati yoluyla tedricen karşılıklı saygı duyulmasını sağlamakla mümkün olabilir. Böylece Türk ve Ermeni tarih anlatılarının “adil bir hafıza” etrafında birbirine yakınlaşmasının yolu açılabilir. Bunun gerçekleşebileceği inancıyla, Türkiye, kendi arşivleri ile Ermenistan ve üçüncü ülkelerdeki arşivlerde 1915 olayları konusunda araştırma yapılması için Türk ve Ermeni tarihçiler ile diğer uluslararası uzmanlardan oluşan bir ortak komisyonun kurulmasını önermiştir. Sözkonusu komisyonun bulguları, bahsekonu trajik dönemin her iki tarafta daha iyi ve adil şekilde anlaşılabilmesini sağlayabilecek ve Türkler ile Ermeniler arasındaki normalleşmeye katkıda bulunabilecektir.

Kaynak: mfa.gov.tr
 
Aslında bu kadar kısa değil Ermeni tehciri.

Geçmiş zamanda ve günümüzde devam eden ermeni zulmü , nedense ne kendileri tarafından kabul ediliyor nede batılı devler kabul ediyor. Zulmeden ermeniler, her türlü vahşeti yapan ermeniler her ne hikmetse katledilen mazlum sınıfında. Kendileridebiliyor bizde biliyoruz ki , vahşi bir ırk ermeni ırkı.

Ve Türklere karşı öyle bir kin ve nefretle yetişiyorlarr ki, yeni nesillerine bile bu düşmanlık aşılanıyor. Kendi yüz karası tarihlerini , vahşi barbarlıklarını Türklere iftira atarak kapamaya çalışan bir avuç korkak zavalllı bir ırk. Karşılarında güçsüz , zayıf , kadın veya çocuk olunca aslan kesilenler küçücük bir tatbikatta "Türkler geliyor" diye sınırını boşaltan korkak bir millet. Allah ac israilden sonra bunlarında hakettiğini verecektir inşaallah.

Konuyu eksik olan bir çok yönüyle beraber az da olsa açalım.

***********

ERMENİ TERÖRÜ​

Türkiye üzerine sömürgeci emeller besleyen İngiltere ve Rusya'nın kurdurduğu Taşnak ve Hınçak komitelerinin ülke içerisindeki kışkırtmaları sonucunda meydana gelen isyan ve katliamların yanı sıra Ermeniler, 1905'teki Yıldız Suikasti'yle silahlı terör metodolojisinin ilk örneğini vermişlerdir. Talat Paşa ve Cemal Paşa'yı da aynı yöntemle şehit eden Ermeniler, uzun bir aradan sonra 1965 yılında tekrar terör metoduna dönmüşlerdir. 1970'li yıllarda ise ASALA sahneye çıkmış, 1984'e kadar 42 Türk diplomatını şehit etmiştir.

Taşnak ve Hınçak örgütleri bu yeni terör döneminde; terörü özendirmiş, geliştirmiş, hazırlamış, daha geniş alanlara yayılmasını ve hedeflerinin çeşitlenmesini sağlamış, terör tim ve grupları oluşturmuş ve yeni örgütlenme çabalarına psikolojik destek vermişlerdir. Bunların yanında isminden en çok söz ettiren "Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu" olmuştur. Bu örgüt kısaca ASALA adıyla anılmaktadır.

Bağımsız görünümü altında ASALA, terörün en acımasız ve insanlık dışı uygulamalarıyla kendini göstermiştir. Manevi ve psikolojik desteği, temas ve ilişkiler ortamını Hınçaklardan alan ASALA, insanlık dışı terör eylemlerine girişmiştir. Ermeni terörü, yurt dışındaki Türk görevlilerine, temsilciliklerine ve kuruluşlarına yönelik silahlı saldırılar şeklinde kısa zamanda hızlı bir tırmanış göstererek yoğunluk kazanmıştır. Bu dönemde, Avrupa ve doğu ülkeleri ile Suriye ve Lübnan'da üsler edinen Ermeniler, Kıbrıs Rumları ve Yunanistan ile işbirliği içine girerek eylemlerini gerçekleştirmişlerdir.

Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980'li yıllarda taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine girmişlerdir. 1984 yılında PKK sahneye itilmiş ve Asala-Ermeni terörü geri plana çekilmiştir. Nitekim, bölücü terör örgütü PKK, 21-28 Nisan 1980 tarihini "Kızıl Hafta" olarak ilan etmiş ve 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak anarak, toplantılar yapmaya başlamıştır. 8 Nisan 1980 tarihinde Lübnan'ın Sidon kentinde PKK ve ASALA terör örgütleri ortak basın toplantısı düzenlemişler ve toplantı sonucu bir deklarasyon yayınlamışlardır. Ancak bu olayın tepki çekmesi üzerine ilişkilerin illegal alanda gizli olarak sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.

Toplantı akabinde, 9 Kasım 1980 tarihinde Strazburg Türk Başkonsolosluğu'na, 19 Kasım 1980 tarihinde ise Roma Türk Hava Yolları bürosuna yönelik olarak düzenlenen saldırılar, PKK ve ASALA terör örgütleri tarafından ortaklaşa üstlenilmiştir. Bölücü terörist Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birliği tarafından "Büyük Ermenistan hayali fikrine olan katkılarından dolayı" onur üyeliğine seçilmiştir. Ermeni Halk Hareketi'nin bünyesinde, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi bir Kürdistan Komitesi oluşturulmuştur.

4 Haziran 1993 tarihinde; Ermeni Hınçak Partisi, ASALA ve PKK terör örgütü mensuplarının katılımıyla Batı Beyrut'ta bulunan PKK terör örgütü merkezinde bir toplantı yapılmıştır. 6- 9 Ocak 1993 tarihlerinde Beyrut'taki iki ayrı kilisede düzenlenen ve Lübnan Ermeni Ortodoks Başpiskoposu, Ermeni Parti yetkilileri ile 150 gencin katıldığı toplantılarda, PKK terör örgütü ile yapılan mücadele kastedilerek; Türkiye'de iç savaş devam edeceğine, Türk ekonomisinin sıfır noktasına gelerek, vatandaşların baş kaldıracakları dile getirilmiştir. Buna bağlı olarak, Türkiye'nin bölünerek ve bir Kürt devleti kurulacağı, Ermenilerin Kürtlerle olan ilişkilerini iyi bir şekilde yürütmeleri ve Kürtlerin mücadelelerini desteklemeleri gerektiği konuları dile getirilmiştir.

Özetle; Ermeni terör örgütlerinin müşterek amacı; her fırsattan yararlanarak Türkiye'yi istikrarsızlığa sürüklemek ve sözde işgal altındaki Ermeni topraklarını kurtararak "Bağımsız Büyük Ermenistan"ı kurmaktır. Bugün devlet olma özelliğini de elde eden Ermenilerin, söz konusu isteklerinin değişik başlıklar altında devam ettiği görülmektedir.
 

ERMENİSTAN VE TERÖR​

9-10 asır boyunca Türklerle birlikte rahat ve sükun içinde yaşayan ve Osmanlı Devleti'nde oldukça zengin bir tabakayı meydana getiren Ermenilerin tutumları; 1877 - 1878 Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlıların yenilmesiyle, 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması ve 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin Antlaşması imzalanınca değişmiştir. Bu anlaşmalardan sonra Rusya'nın ve bazı Avrupa devletlerinin kışkırtmasıyla Ermeniler süratle örgütlenerek, bağımsız bir Ermenistan Devleti kurmaya yönelmişlerdir.

Rusya, Kafkasya'da çağlardan beri devam eden milli politikası gereği, Türkiye ile Kafkasya'daki Azerbaycan'ın arasına uydu görevini yürütecek bir Ermeni Devleti yerleştirerek, irtibatlarını koparmak istemiştir. Bu amaçla, Rusya'nın Bolşevik Lideri Lenin, 18 Aralık 1917'de tayın ettiği Kafkasya Komiseri Ermeni asıllı Stepan Şalımyan'a 30 Aralık 1917 tarihli Kararname ile, o sırada Rus işgali altında bulunan Doğu ve Güney Kafkasya'da Sovyetler Birliğine bağlı bir Ermenistan Devleti kurma yetkisini de vermiştir.

27 Nisan 1920'de Bolşevik hakimiyetinin tesirinden sonra Güney Kafkasya ve Azerbaycan'da; Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ile Nahcivan Özerk Eyaleti ve Karabağ özerk bölgesi kurulmuştur. Ermenistan, kağıt üzerinde sınırları çizilen bir devlete böylece sahip olmuştur. Milliyetçilik ve yayılmacılık duyguları iyice kabartılan ve kışkırtılan Ermeniler, Sovyetler Birliği'nin dağılmaya başlamasından sonra 23 Ağustos 1990 tarihinde bağımsızlıklarını ilan ederek Büyük Ermenistan'ı kurma hayaliyle komşularına saldırmaya başlamışlardır.

1915 yılında; 1. Dünya savaşı sırasında Türkleri arkadan vuran Ermeniler, Tehcir Kanunu ile zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır. Ermeniler tehcir sırasında 1.5 milyon Ermeni'nin öldürüldüğünü iddia etmişler ve bu günden sonra her yıl sözde Ermeni soykırımı adı altında Türkiye aleyhinde faaliyetlerde bulunmuşlardır. Büyük Ermenistan'ı kurma hayalindeki Ermeniler, bu bahaneyle Türkiye'den tazminat, soykırımı kabul ve toprak talep etmişlerdir. Bu amaçla, 1937-1986 yılları arasında organize terör faaliyetleri ile yurtdışındaki temsilci ve temsilciliklerimiz ile yurtiçindeki kuruluşlarımıza saldırıda bulunmuşlar ve isteklerinin yerine getirilmesini istemişlerdir.

Son yıllarda terör faaliyetleriyle isteklerini gerçekleştiremeyeceklerini anlayan Ermeniler, 1986'dan sonra siyasi platformda Türkiye'ye baskı uygulamayı ve Kürdistan hayaliyle ülkemizi bölmeyi amaç edinen PKK terör örgütüne her türlü desteği vererek, ülkemizin parçalanmasına yardımcı olup bu yolla toprak talebini gerçekleştirmeyi hedeflemiştir.

Ermenistan'ın, özellikle ülkemiz sınırına yakın yerleşim yerlerinde PKK terör örgütüne lojistik ve militan desteği sağladığı, kendi sınırları içinde de kamp yerleri kurdurduğu, PKK terör örgütünün içerisinde üst seviyede Ermeni asıllı subayların bulunduğu tespit edilmiştir.

ERMENİ TERÖRİZMİ​

Gurgen (Karekin) Yanikan adlı bir yaşlı Ermeni'nin 27 Ocak 1973'de ABD'nin Santa Barbara kentinde, Los Angeles Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demir'i katletmesiyle başlayan "Bireysel Ermeni Terörü "nü 1975'den itibaren "Örgütlü Ermeni Terörü " izlemiş ve yurtdışındaki görevlilerimiz, elçiliklerimiz ve kuruluşlarımıza yönelik Ermeni saldırıları, kısa sürede hızlı bir tırmanma göstererek yoğunluk kazanmıştır.

21 ülkenin 38 kentinde, değişik türde 110 saldırı olayı olmuştur. 110 saldırıdan 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmuştur. Bu saldırılarda 42 diplomat Türk vatandaşı ile 4 yabancı hayatını kaybetmiş, 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu şahıs yaralanmıştır.

Saldırıları yıllar itibariyle incelediğimizde; Ermeni teröründe 1979 yılından itibaren büyük bir artış görülmektedir.

Ermeni terör örgütleri aktif olarak devam ettikleri terör eylemlerine 1986 yılından sonra son verip Ermenilik konusunu uluslararası platformlara taşımışlardır. Ayrıca, Güneydoğu Anadolu'da faaliyet gösteren PKK terör örgütüne lojistik ve militan desteği sağlayarak faaliyetlerine devam etmektedirler.
 

PKK ve Ermeniler​

Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980'li yıllarda taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine gitmişlerdir. 1984 yılında cereyan eden Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla PKK sahneye itilmiş ve Asala-Ermeni terörü geri plana çekilmiştir. Ermeniler ile PKK arasındaki bağlantıyı ortaya koyan bazı somut örnekler şunlardır:

Terör örgütü PKK, 21-28 Nisan 1980 tarihini "Kızıl Hafta" olarak ilan etmiş ve 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak anarak ve toplantılar yapmaya başlamıştır.

8 Nisan 1980 tarihinde Lübnan'ın Sidon kentinde PKK ve ASALA terör örgütleri ortak basın toplantısı düzenlemişler ve toplantı sonucu bir deklarasyon yayınlamışlardır. Ancak bu olayın tepki çekmesi üzerine ilişkilerin illegal alanda gizli olarak sürdürülmesi kararlaştırılmıştır. Toplantı akabinde 9 Kasım 1980 tarihinde Strazburg Başkonsolosluğumuza, 19 Kasım 1980 tarihinde ise Roma Türk Hava Yolları büromuza yönelik olarak düzenlenen saldırılar, PKK ve ASALA terör örgütleri tarafından ortaklaşa üstlenilmiştir.

Bölücü terörist elebaşı Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birliği tarafından "Büyük Ermenistan hayali fikrine olan katkılarından dolayı" onur üyeliğine seçilmiştir.

Ermeni Halk Hareketi'nin bünyesinde, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi bir Kürdistan Komitesi oluşturulmuştur.
4 Haziran 1993 tarihinde; Ermeni Hınçak Partisi, ASALA ve PKK terör örgütü mensuplarının katılımıyla Batı Beyrut'ta bulunan PKK terör örgütü merkezinde bir toplantı yapılmıştır.

Ermeni-PKK ilişkisiyle ilgili bir başka çarpıcı örnek ise, 6- 9 Ocak 1993 tarihlerinde Beyrut'taki iki ayrı kilisede düzenlenen ve Lübnan Ermeni Ortodoks Başpiskoposu, Ermeni Parti yetkilileri ile 150 gencin katıldığı toplantılarda kullanılan şu ifadelerdir:

  • Şimdilik Türkiye'ye karşısakin tutum gösterilmelidir.
  • Ermeni toplumu gittikçebüyümekte ve ekonomik yönden güçlenmektedir.
  • Geliştirilen propagandafaaliyetleri sayesinde, bütün dünyada (sözde) soykırım dahaiyi bilinmeye başlanmıştır.
  • Ermenistan devleti kurulmuştur,her geçen gün toprakları genişlemektedir ve atalarının intikamınımutlaka alacaklardır.
  • Başta ABD olmak üzere,diğer batılı ülkeler de Karabağ'da sürdürülen savaşta Ermenilerihaklı bulmaktadırlar. Bu fırsatı değerlendirmek gerekir;ve Karabağ'da savaşan Ermeni gençlerine yenileri katılacaktır.
  • Türkiye'de -PKK terör örgütüile yapılan mücadele kastedilerek- iç savaş devam edecek,Türk ekonomisi sıfır noktasına gelecek ve vatandaşlar başkaldıracaklardır.
  • Türkiye bölünecek ve birKürt devleti kurulacaktır.
  • Ermeniler Kürtlerle olanilişkilerini iyi bir şekilde yürütmeli ve Kürtlerin mücadelelerinidesteklemelidirler.
  • Bugün Türklerin elindeolan topraklar, yarın Ermenilerin olacaktır.

PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ERMENİSTAN'DAKİ YAYIN ORGANLARI​

Ermenistan'da Reya Taze ve Bota Redaksiyon adlı gazetelerin PKK terör örgütü kontrolünde Kiril Alfabesiyle yazıldığı ve PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı bilinmektedir. Bu gazeteler Türkiye ve Avrupa'dan gelen PKK terör örgütü mensuplarınca yayımlanmaktadır.

PKK - ASALA İLİŞKİLERİ​

Uluslararası nitelikteki Ermeni terörizmi, 1973 yılında ortaya çıkarak 1974 Kıbrıs barış harekatını müteakip yurtdışında bulunan vatandaşlarımız ve temsilciliklerimize yönelik sabotaj, suikast ve saldırı türü terör hareketleri ile kendini göstermeye başlamıştır.

Başta Ermeni terör örgütü ASALA olmak üzere 1984 yılına kadar eylemler sürdürmüş ve l970'li yıllarda çeşitli legal siyasi oluşumlar içinde kendisini göstermeye başlayan Kürtçülük hareketini, terör örgütü PKK ile ivme kazanması üzerine, yerini Abdullah ÖCALAN liderliğinde Kürt-Türk ayırmadan öldürebilen, katliamlarla ismini duyurmaya çalışan PKK terör örgütüne bırakmıştır.

Fakat bu tarihten önce de PKK-ASALA terör örgütleri arasındaki işbirliğinin, ortaklaşa yapılan eylemler, yayınlanan deklarasyonlar, ASALA ve diğer Ermeni terör örgütü mensuplarının PKK terör örgütü kamplarındaki eğitimi, ASALA terör örgütünün üst düzey yetkililerinin eğitim yaptırdıkları, bunların dışında PKK terör örgütünün Ermeni Taşnaksutyun Partisi ile ilişki içerisinde olduğu bilinmektedir.

PKK-ASALA terör örgütü işbirliğinde ortak amaç olarak, Marksist-Leninist ideoloji doğrultusunda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde devlet kurmaktır. İki örgütün de hedef aldığı bölgeler göz önünde bulundurulduğunda hedeflerin çakıştığını görüyoruz. Bu durumda iki örgütten birinin diğerine taşeronluk yaptığı fikri güçlenmektedir.

Ele geçirilen belgeler neticesinde Bekaa ve Zeli kamplarında Ermeni terör örgütü ASALA ile terör örgütü PKK militanları ile birlikte eğitim gördükleri ortaya çıkmıştır.

PKK İLE ERMENİLER ARASINDA 1987 YILINDA YAPILAN ANLAŞMA​

1987 yılında bölücü terör örgütü PKK ile Ermeniler arasında bir anlaşma yapılmıştır. Söz konusu anlaşmanın hükümleri şunlardır:

  1. Ermeniler PKK terör örgütüiçinde eğitim faaliyetlerinde bulunacaklar
  2. PKK terör örgütüne heryıl için adam başına 5.000 ABD Doları ödenecek
  3. Ermeniler küçük çaplı eylemlere katılacaklar

Yapılan bu anlaşmanın akabinde örgüt içerisinde Ermenilerin sivrilmeleri üzerine, PKK-ASALA ilişkilerinden sorumlu Hermez Samurouyan adlı şahısla birlikte 18 Nisan 1990 tarihinde yapılan toplantıda şu kararlar alınmıştır:
  1. PKK ve ASALA terör örgütlerininartık ortak yönetilecektir
  2. Türkiye'de güvenlik kuvvetlerineyönelik eylemlerde istihbaratı Ermeniler yapacak
  3. Muhtemel devrimden sonraelde edilen topraklar eşit olarak bölüşülecek
  4. Kamp masraflarının % 75'iniErmeniler karşılayacak
  5. Türkiye'deki metropol şehirlerdeeylemler yapılacak
1992 Ekim ayından itibaren Kuzey Irak'ta üslenen terör örgütü PKK'ya karşı gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonlarda örgütün büyük darbeler alması ve barınma imkanlarını kaybetmesi üzerine bir kısım örgüt mensuplarının İran ve Ermenistan'a geçmeleri ile PKK terör örgütünün Ermenistan'daki aktif faaliyetleri başlamıştır.

PKK terör örgütünün Avrupa temsilcilerinden bir grubun Ermenistan'a giderek, PKK terör örgütü mensuplarının Kars bölgesinden Ermenistan'a rahatça girip çıkmaları için anlaşma yaptığı, Sovyet Rusya'nın dağılması ile Ermenistan'ın bağımsızlığına kavuşması sonucu PKK terör örgütünün Ermenistan'da Kürt yerleşim birimlerinde barınma imkanı bularak burada örgüte maddi-manevi destek sağlayıp, faaliyetlerini sürdürdüğü ayrıca, 19-20 Mayıs 1992 tarihlerinde bir grup PKK terör örgütü mensubunun Ermenilerle beraber Azeri Türklerine karşı savaşmak için 3 araçla Urumiye'den Ermenistan'a hareket ettiği bilinmektedir.
 

ERMENİ KOMİTELERİ VE TERÖR ÖRGÜTLERİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ​

1890'larda, "Çeteler teşkil etmek, hedef kitleler olan Osmanlı toplumunun maneviyatını bozmak, Türkleri eldeki bütün imkânları kullanarak öldürmek, yok etmek, egemenlik haklarından mahrum kılmak, Ermeni azınlık topluluklarını silahlandırmak, ihtilâl, isyan ve terör için hazırlamak, ihtilâl komiteleri, katliam grupları, katliam birlikleri kurmak, hükümet kuruluşlarını tahrip edip, yağmalamak" gibi doğrudan teröre ve terörün yaygınlaşmasına çalışan Taşnaklar, Bolşevik ihtilâlinden sonra 1918-1920 yıllan arasında bugünkü "Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti" bölgesinde iktidarı ele geçirerek "Ermeni Cumhuriyetini" kurmuşlar ve siyasi girişimlere başlamışlardır. Ancak bu siyasi süreç, Taşnaklar'ın terör faaliyetlerinden geri durması sonucunu doğurmamış, 1972 yılında Taşnak tarafından kurulan "Ermeni Soy Kırımı Adalet Komandolar" Türkiye'nin dış temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine yeniden başlamışlardır.

Bunun gibi Marksist Hınçak Örgütü de 1973 -1985 yeni Ermeni terör döneminin başlıca terör uygulayıcısı olan ve varlığı ancak teröre dayanan ASALA'nın kuruluşunun fikri ve manevi kaynağı olmakla kalmamış, bu grubu veya örgütü özendirmiş, desteklemiştir.

Ermeni sorunu - Ermeni konusu veya Ermeni davası hangi anlamda ele alınırsa alınsın, hangi görüşlerle açıklanmaya çalışılırsa çalışılsın, Ermeni örgütlerinde bu kavramlar terörle eşdeğerli olmuş, amaç ve beklentiler sürekli şekilde Türk ve Türkiye düşmanlığı, kan ve kin üzerine bina edilmiştir.

Ermeni terör örgütlerinin kuruluşları dar bir kadro ile gerçekleştirilmekte, merkezi yönetim gene1likle bu kadronun denetiminde bulunmaktadır. Merkez yönetiminin ön gördüğü eylemler içerisinde belirli sayıda ve belirli görevleri yüklenmiş özel timler tarafından uygulamaya konmaktadır. Bu timler sırasında çok değişik örgüt isimleriyle kamuoylarına yansıtılmakta bu suretle Ermeni örgüt sayısının çok olduğu görüntüsünün yayılması arzu edilmektedir.

Bu örgütlerde, merkezi yönetimler ve bunlara bağlı çeşitli organların belirli bir fiziki alanda veya aynı coğrafyada olması gerekmemektedir. Çeşitli ülkelerde olabileceği gibi, bir ülkenin çeşitli yerlerinde de bulunabilirler. Bu durum, Ermeni örgütleri hakkında "Merkezi"lik özelliğini daha demokratik, daha yaygın bir şekle sokmayı sağlamakta ise de gerçekte bütün Ermeni terör örgütlerinde çok sıkı ve disiplinli bir merkez egemenliği esas kabul edilmektedir.

Örgütlerin gerek açıklanan yapıları, gerekse lider kadroları arasındaki rekabetler ve çatışmalar sık ve çeşitli bölünmeleri ortak bir özellik haline getirmiştir. Bu durumdan da yararlanılmakta, bir örgüt, birden fazla kişinin liderliğinde ayrılınca sanki ayrı terör örgütleri görüntüsü verilmektedir.

Örgütlerde genelde bütün terör örgütlerinde ve faaliyetlerinde esas olan gizlilik başka bir ortak özelliği teşkil etmektedir. Ancak, sırasında merkezin örtüsünün devamı, korunması veya eylemin daha yaygın ve etkin propaganda aracı olarak kullanılması için özellikle alt grup veya özel tim eylemlerinde açıklığa gidilmekte, eylemler ilân edilmekte, gerçekleştikten sonra da üstlenilmektedir. Bütün bunlar propaganda amaçlarıyla, hudutlu ve bu amaçlara paraleldir.

Bütün Ermeni terör örgütlerinde, terör psikolojik harekâtın bir parçası, hatta bir aşamasıdır. Propaganda amacıyla terör uygulanabildiği gibi yalnız terör yaratmak, korku ve sindirme sağlamak. için de terör eylemlerine başvurulmaktadır. İkinciler, daha çok Ermenilere ve örgüte karşı gelenlere veya örgütün emirlerine uymayanlara uygulanmaktadır.

Bu örgütler, halkla ilişkiler, haberleşme ve bunları gerçekleştiren araçlar hakkında geniş bilgi ve deneyimlere sahiptirler: Ayrıca; bu faaliyetleri yerine getiren kişi, kurum: ve kuruluşlarla yakın temas ve ilişkiler içerisinde bulunmaktadırlar. Bu et-kinlikleri, örgütlere yeterli yaşama ve yayılma zamanını hazırlamaktadır.

Ermeni terör örgütleri daima bir veya birden fazla devle-tin açık veya kapalı desteğine sahiptirler. Bu devletler örgütleri birer araç şeklinde kullandıkları gibi, kendi gizli örgütlerini ve psikolojik harekât kuruluşlarını örtmek için de kullanmaktadırlar.

Bütün Ermeni örgütleri için Türk ve Türkiye düşmanlığı, kuruluşlarının ve devamlarının manevi unsuru halindedir. Ayrıca, bu düşmanlık üzerine haklar ve çıkarları bina etmektedirler. Türkiye ile ilişkisi, teması ve bağlantıları olan ülkelerle görüntü-de olan düşmanlıklar gelip geçicidir. Terörün bu ülkelere sıçraması veya bir ve birden fazla olayın bu ülkelere karşı veya bu ülke vatandaşlarını da hedef olarak almak suretiyle uygulanması tamamen "tehdit" niteliği taşır, düşmanlık unsurunu kapsamaz.

Tarihi süreci içerisinde Ermeni terörü üç aşama gösterir:

Birincisi, terörle Ermenileri, Ermeni topluluklarını kazanmak veya kendilerine çekmek bu suretle Ermeniliği sağlamaktır.

İkincisi, Ermeni olmayan kamuoylarına. "gücü" ve "boyutlarını" kabul ettirmek, ilgiyi sağlamaktır.

Üçüncüsü ise, siyasi gelişmelere ve uluslararası çıkar çatışmalarına Türkiye ve Türklük hakkında kullanılabilecek "düşmanlık kaynakları" hazırlamaktır.

19. yüzyılın sonlarında "hürriyetsizliğe - yoksulluğa - haklardan eksikliğe uğratılmış azınlık" teması - 20. yüzyılın sonlarına doğru "soykırımına - katliamlara uğramış halk-millet" teması tamamen uluslararası ilişkilerde kaynak sağlama amacına, yönelik-tir. Ve ilk fırsatta, bu kaynaklar hiç tereddütsüz Türkiye'ye rakip devletler tarafından hatta uluslararası teşkilâtlar tarafından kullanılacaktır. Bütün terör örgütlerinin gizli kalan amaçlan ve hedefleri uluslararası çatışmalardan doğacak fırsatların değerlendirilmesidir. Bu ise tarihi sürecine uygun olarak kendileri dışında gerçekleşmesini bekledikleri bir hedef hatta emeldir.

YENİ TERÖR DÖNEMİ (1973 -1985)​

Yeni Ermeni terör döneminde, terörü özendiren, geliştiren, ha-zırlayan, daha geniş alanlara yayılmasını, hedeflerinin çeşitlenmesini sağlayan; terör tim ve grupları oluşturan, yeni örgütlenme çabalarına insan gücü manevi ve psikolojik destekler, temaslar ve ilişkiler ortamı hazırlayıp veren; geleneksel Taşnak ve Hınçak terör örgütleridir. Bunların yanında açıklanan dönemde isminden en çok söz ettiren ve Ermeni terörü ile eş anlamda kullanılan "Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu" örgüt adının kısaltılmış şekli olan ASALA'dır.

Geleneksel terör örgütleri içlerinden çıkardıkları terör tim ve gruplarıyla, ASALA ise, bağımsız görünümü altında, terörün en acımasız ve insanlık dışı uygulamalarıyla yeni dönemin terör yaratıcıları olmuşlardır. ASALA'da manevi ve psikolojik desteği, temas ve ilişkiler ortamını Hınçaklardan almıştır. Bu yaklaşımla denebilir ki, gerçekte geleneksel terör bütünü ile devam etmiş, 1960'larda hazırlanan ortamdan yararlanmış, fırsatları değerlendirerek bir süre daha Türk ve insanlık avına çıkmıştır.

Yeni Ermeni terörizminin ana nedenlerinden birini "Armenian National Liberation" başlıklı etüdünde, Michael M. GUNTER şu şekilde açıklamaktadır: "Şurası açıktır ki, günümüzde Ermeni terörizminin ana nedenlerinden biri, birçok devlet ve kişinin açıkça bu mücadeleyi desteklemesi ve teröristleri bu eyleme sürükleyen nedenlerin kabul edilmesi gerektiğini öne sürmesidir..."

Amerika'nın Massachusetts Eyaletindeki Cambirigge kentinde bulunan "Zoryan Çağdaş Ermeni Araştırmaları Enstitüsü" yöneticisi ve "Armenian Review" gazetesinin yazı işleri müdürü Gerard J. Libaridyan ise bu dönemi şu cümlelerle özetlemektedir: "Türk devletinin ve dünyanın büyük devletlerinin altmış yıl süren barış çabalardan sonra bile, Ermenilerin duygularını kabul etme yönündeki isteksizliği yeni bir terörizm döneminin açılmasıyla sonuçlanmıştır."

ASALA lideri Agop Agopyan ise "geleneksel Ermeni partilerinin sürdürdüğü politikanın başarısızlıklarının anlaşılmasından sonra" Ermeni şiddet olaylarının ortaya çıktığını iddia iddia etmektedir. Bütün bu terörü meşru gösterme gayretleri, tarihi süreç içerisindeki Ermeni terörünü makul göstermeye elbette yetmemektedir.
 
Aslında oldukça geniş olan bu meselenin, Ermeni vahşeti ve zulmünün birkaç sayfa ile anlatılamayacağı ortada. Bu konu için özel birbölüm olmalı. Eğer açılırsa bu konuyu tamamlarım. Ayrıntılı birşekilde. Bu şekilde kısa satırlarla anlatılması çok zor.
 
Çok gÜzel olmuŞ Ödevİme Çok yarradi teŞekkÜrler :)
 
Geri
Üst