Üst
Edirne

Edirne

Edirne
Edirne7d7b64df038355d3.webp
Edirne7d7b64df038355d3.webp
Plaka No22
BölgeMarmara
Yüzölçümü6.145 km²
Nüfus401.701
Nüfus Yoğunluğu65 kişi/km²
Telefon kodu+284
Rakım50 m
İlçe sayısı9
Edirne, Türkiye'nin Edirne ilinde yer alan şehir ve aynı ilin merkez ilçesi. Marmara Bölgesi'nin Trakya kesiminde, Yunanistan ve Bulgaristan sınırında yer almaktadır. 2018 sayımına göre toplam nüfusu 180.327'dir.

Edirne, Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nin Trakya yakasında yer alan, doğuda Kırklareli ve Tekirdağ, güneyde Çanakkale ve Ege Denizi, batıda Evros (Yunanistan) ve kuzeyde Hasköy (Bulgaristan) ile çevrili ildir.

Edirne ilinin geneli düzlük olup il sınırları içerisindeki herhangi bir yükselti 500 metreyi aşmadığı için ilde dağ bulunmamaktadır. Korudağ Edirne'de bilinmesine rağmen bu yanlış bir bilgidir. %25'i ormanlık olan ve topraklarının %57'sinde tarım yapılan ilin en önemli akarsuyu, Karaağaç hariç olmak üzere Türk-Yunan sınırını çizen Meriç'tir.

İlin iklimi güneyden kuzeye doğru çıkıldıkça sertleşir; Ege Denizi'ne kıyısı olan güney kesiminde daha çok ılıman Akdeniz iklimi yaşanırken il merkezinin de bulunduğu kuzey kesiminde sert kışlarıyla kendini gösteren karasal iklim hâkimdir.

Coğrafya​

Türkiye'yi Avrupa'ya bağlayan karayolu üzerinde yer alan sınır şehridir. Edirne, Tunca, Arda ve Meriç ırmaklarının buluştuğu düzlükte kurulmuştur. Karasal iklim hakimdir. Yunanistan ve Bulgaristan'ın yanında kuruludur. Şehir merkezi Yunanistan'a 7 km, Bulgaristan'a 17 km uzaklığındadır.

Tarih​

Edirne civarına bilinen ilk yerleşimciler, Trak kabilelerinden Odrisler ve Bettegerilerdir. Yaygın görüşe göre günümüzde Edirne'nin bulunduğu Meriç ile Tunca nehirlerinin birleştiği yere Odrisler tarafından, Odris veya Odrisia adı verilen açık bir şehir veya pazar yeri kurulmuştu. MÖ 1400-1200 yılları arasında bölge Akaların eline geçti ve bu dönemden sonra "polis" hâline getirildi. Ahameniş İmparatoru I. Darius'un MÖ 510'larda yıllarında İskitler üzerine düzenlediği sefer sırasında bölge Pers hakimiyetine girdi. MÖ 460 yılında I. Teres hükümdarlığında bağımsızlığını ilan eden Odrisler, tekrar bölgenin hakimi oldu. MÖ 340 yılında II. Filip hükümdarlığındaki Makedonların eline geçen yerleşim yeri, bu dönemde Orestia adıyla anılmaya başlandı. Bölge, daha sonraları Kelt istilalarına da uğradı. Makedonların kontrolündeki Orestia, MÖ 168'de Romalıların eline geçti. Roma İmparatoru Hadrianus'un MÖ 123-124 yılları arasında gerçekleştirdiği doğu seyahati sırasında adı Hadrianapolis olarak değiştirilen Orestia'ya şehir statüsü verildi. Roma İmparatorluğu'nun 395 yılında ikiye ayrılmasının ardından Bizans İmparatorluğu'nun kontrolünde kalan Hadrianapolis, bu dönemde Got, Hun, Peçenek, Avar ve Bulgar saldırılarına maruz kaldı.

813 yılında Bulgaristan Hanı Krum tarafından ele geçirilen şehir, Krum'un ölümü sonrasında tahta geçen Omurtag'ın Bizans İmparatoru V. Leon arasında 815 yılında yapılan antlaşmayla birlikte iki devlet arasında otuz yıllık barış sağlanırken şehrin kontrolü Bizans İmparatorluğu'na bırakıldı.

1000'li yıllarda şehir, birkaç defa Peçenek ve Kuman saldırısına uğrasa da Bizans İmparatorluğu kontrolünde kaldı. Haçlı Seferleri sırasında çeşitli saldırılara uğrarken, Latin İmparatorluğu kontrolüne giren şehirde Bulgarlarla 1205'te yapılan muharebede Latinler mağlup oldu. Latin İmparatorluğu'nın 1261 yılında yıkılması sonrasında Hadrianapolis Bulgarların yönetimine girdi. Farklı kaynaklara göre 1361-1371 yılları arasında değişiklik gösteren süreçte şehir Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katıldı. Türklerin eline geçince adı Edirne olarak değişen ve daha sonradan Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yapan şehir, 1453'te İstanbul'un başkent olmasından sonra da önemini kısmen yitirse de, padişahların gözde yerlerinden biri ve canlı bir ticari ve idari merkez olarak kalmıştır. 18. yüzyılda yangınlar ve depremle sarsılan kentin gelişimine en büyük darbeyi, bir zamanlar avantaj teşkil eden Balkanlara açılan kapı olma niteliğinin Osmanlı İmparatorluğu'nun gerilemeye başlamasıyla dezavantaja dönüşmesi vurmuştur. Yabancı işgalini ilk olarak 1828-29 yılındaki Osmanlı-Rus harbinde yaşayan şehir, 93 Harbi'nde (1877-1878) tekrar Ruslar tarafından işgal edilmiştir.

Birinci Balkan Savaşı sonrasında şehre giren Bulgar kuvvetleri.
Birinci Balkan Savaşı sonrasında şehre giren Bulgar kuvvetleri.
Edirne Vilayet Matbaası Müdürü Şevket Dağdeviren'in yazdığı 1892 tarihli salnameye göre;

Edirne şehri, Edirne sancağı ile beraber 6 sancak, 21 kaza, 97 nahiye, 1620 köy ve 800.000 nüfusu olan Edirne Vilayeti’nin merkezidir.

Edirne Kazası, üç nahiye ile Edirne ve Karaağaç belediyelerinden oluşmaktadır. Kazada 306 mahalle, 154 köy ve 17132 evde 85733 kadın ve erkek nüfus vardır.

Edirne şehrinde 10780 evde 53348 nüfus vardır. Şehirde 157 cami ve mescit, 69 tekke ve zaviye, 35 medrese ve kütüphane, 52 okul, hapishane, jandarma dairesi, adliye telgraf dairesi, şeriat mahkemesi, hükumet konağı, askerlik dairesi, 4 askeri lise, 1 sivil lise, 1 erkek, 1 kız ortaokulu, numune çiftliği ile ziraat ve sanayi okulu vardır.

3870 dükkan, 280 fırın, 37 han, 15 çalışır, 9 harap hamam, 134 değirmen, 7 un fabrikası, 5 matbaa, 568 oda, 148 samanlık ve ambar, 19476 parça bağ, 2315 bahçe, 5228 tarla, 278 çayır, 1657 arsa vardır.

Bunların dışında 26 kilise ve manastır, 13 sinagog, 5 kışla, 11 karakol, 239 çeşme ve sebil, 5 imaret, 1 ıslahevi, 5 hastane, yangın kulesi, 6 buzhane, 2 reji ambarı, 1 gazhane, 15 kiremit ve tuğla ocağı, 87806 dönüm ekilir ve ekilmez arazi vardır.

Şehir dışındaki kazada, 228 dükkan, 2 fırın, 16 han, 1 hamam, 78 değirmen, 6 un fabrikası, 104 ambar ve samanlık, 54 çiftlik, 6889 bağ, 43962 tarlai 131 bahçe, 1230 çayır, 58 mera, 16 orman, 448 arsa, 24 cami, 2 tekke, 32 kilise ve manastır, 20 tuğla ve kiremit ocağı, 29çeşme, 997074 dönüm ekilir ve ekilmez arazi bulunmaktadır.

Edirne’de Meriç, Tunca ve Arda nehirleri etrafında 2315 parça bakımlı sebze, meyve ve dut bahçeleri vardır. Kayısı, erik, ayva, dut, muşmula ve diğer meyveleri boldur. İstanbul Yolu, Kıyık, Tekke Kapı, Yeni İmaret ve Yıldırım semtlerinde 37 yerde 19476 parça bağ bulunmaktadır. Yılda üzümden 300 milyon kilo şarap ve 4.600.000 kilo kadar rakı üretilir. Şarabın büyük bölümü Avrupa’ya ihraç edilir.

Balkan Harbi'nde (1912-1913) ise Bulgarlar tarafından işgal edilmiştir. Birinci Balkan Savaşından sonra kabul edilen barış anlaşmasıyla Bulgaristan'a geçen kent, daha anlaşmanın mürekkebi kurumadan patlak veren İkinci Balkan Savaşından sonra tekrar Türk topraklarına katılmıştır. I. Dünya Savaşı'ndan Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgiyle çıkmasının ardından Edirne, Temmuz 1920'de Yunan işgaline uğramış, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanmasıyla 25 Kasım 1922'de (Edirne'nin Kurtuluşu) nihai olarak Türk egemenliğine girmiş ve Lozan Antlaşması'yla Yunanistan'dan savaş tazminatı olarak geri alınan Karaağaç'ın 15 Eylül 1923'te Türkiye'ye katılmasıyla ilin sınırı bugünkü halini almıştır.

Demografi​

İl Nüfusu: 401.701'dir. Bu nüfusun %76,7'si şehirlerde yaşamaktadır (2016). İlin yüzölçümü 6.145 m²'dir. İlde km²'ye 65 kişi düşmektedir. (Bu sayı merkez ilçede 205'tir.) İlde geçen yıla göre nüfus azalmıştır: %-0,21.

2016 yılında TÜİK verilerine göre merkez ilçeyle beraber 9 İlçe, 16 belediye, bu belediyelerde 94 mahalle ve ayrıca 254 köyü vardır.

Sanat ve kültür​

Edirne Belediye Binası
Edirne Belediye Binası
Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yapmasından dolayı şehir han, cami, çarşı gibi tarihi eserlerle süslüdür.

Külliyeler​

II. Beyazıt Külliyesi​

II. Bayezid Külliyesi, Edirne'de tarihi külliye. İkinci başkent konumundaki Edirne'yi darüşşifaya kavuşturmak amacıyla Sultan II. Bayezid tarafından 1484-1488 yıllarında Mimar Hayreddin'e yaptırılmıştır.

Külliye Edirne şehir merkezine 2 km uzaklıkta Tunca Nehri kıyısında yer alır. Bir cami, tıp medresesi, imaret, darüşşifa, hamam, mutfak, erzak depoları ve diğer bölümlerden oluşur. Camii dışındaki yapıları, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1984 yılında Trakya Üniversitesi'ne devredilmiştir. Bir süre Trakya Üniversitesi Edirne Meslek Yüksekokulu'nun Restorasyon ve Duvar Süsleme Bölümleri burada eğitim öğretimini sürdürmüştür .

İkinci Bayezid Camii, 20,55 m çapında tek bir kubbesi ve iki minaresi olan anıtsal bir yapıdır . Yanlarında dokuzar kubbeli, kapıları dış yöne açılan tabhane (kitap basımevi) bölümleri bulunur. Hünkâr mahfili mermerden ve oldukça zariftir, mihrap ve minber sade bir üslüpta yapılmıştır.

Külliyenin içindeki Darüşşifa ve Tıp medresesi Sağlık Müzesi olarak hizmet verir.

Selimiye Külliyesi​

Selimiye Camii, Edirne'de bulunan, Osmanlı padişahı II. Selim'in Mimar Sinan'a yaptırdığı camidir. Sinan'ın 90 (bazı kitaplarda 80 olarak geçer) yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" dediği Selimiye Camii gerek Mimar Sinan'ın gerek Osmanlı mimarisinin en önemli yapıtlarından biridir.

Caminin kapısındaki kitabeye göre yapımına 1568 (Hicri: 976) yılında başlanmıştır. Caminin 27 Kasım 1574 Cuma günü açılması planlanmışsa da ancak II. Selim'in ölümünün ardından 14 Mart 1575'te ibadete açılmıştır.

Mülkiyeti Sultan Selim Vakfı’ndadır . Bugün şehrin merkezinde bulunan caminin yapıldığı alanda inşasına Süleyman Çelebi döneminde başlanan, sonradan Yıldırım Bayezid'in geliştirdiği Edirne'nin ilk sarayı (Saray-ı elik) ve Baltacı Muhafızları haremi bulunmaktaydı. Bu alandan “Sarıbayır” veya “Kavak Meydanı” diye bahsedilir.

2000'de UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edilen Selimiye Camii ve Külliyesi, 2011'de ise Dünya Mirası olarak tescil edildi

Edirne'nin seçilmesinin nedeni : Sultan’ın caminin yapılacağı şehir olarak neden Edirne'yi seçtiği kesin olarak bilinmemektedir. Evliya Çelebi Seyahatname adlı eserinde padişahın rüyasında İslam peygamberi Muhammed'i gördüğünü ve onun kendisinden Kıbrıs'ın fethi anısına bir cami yaptırmasını istediğini yazmıştır. Ancak caminin yapımına başlanmasından üç yıl sonra 1571'de fethedildiği bilindiğinden bu iddianın doğruluk payı olamaz.[8] Bu konudaki daha gerçekçi yorumlarda ise o dönemde İstanbul'da yeni bir büyük camiye ihtiyaç duyulmadığı, Edirne'nin Rumeli'deki Osmanlı egemenliğinin merkezi konumunda olduğu ve Selim'in gençlik yıllarından beri şehre ayrı sevgi beslediğine dikkat çekilir.

Kubbe : Bir tepe üzerinde bulunan Selimiye'de daha önceki hiçbir camide ya da antik çağ mabedinde görülmemiş bir teknik kullanılmıştır. Daha önceki kubbeli yapılarda, asıl kubbe kademeli yarım kubbelerin üzerinde yükselmesine rağmen, Selimiye Camii 43,25 metre yüksekliğinde, 31,25 metre çapında, tek bir lebi ile örtülmüştür. Kubbe 8 sütuna dayanan bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Kasnak, filayaklarına 6 metre genişliğinde kemerlerle bağlıdır. Mimar Sinan, bu şekilde örttüğü iç mekana verdiği genişlik ve ferahlıkla birlikte mekanın bir kerede kolayca anlaşılmasını sağlar. Kubbe aynı zamanda camiinin dış görünüşünün ana hatlarını da belirler.

Minareler : Caminin dört köşesinde bulunan, her biri özel üç şerefeli 380 santimetre çapındaki minareler 70,89 metre yüksekliğindedir. Minarelerin alem dahil yükseklikleri bazı kaynaklara göre 84, bazılarına göreyse 85 metredir. Cümle kapısının iki yakınındaki minarelerin şerefelerine üç ayrı yoldan çıkılır. Diğer iki minare tek merdivenlidir. Öndeki iki minarenin taş oymaları çukur, ortadaki minarelerin oymaları ise kabarıktır. Minarelerin kubbeye yakın olması, camiyi göğe doğru uzanıyormuş gibi gösterir. Bu caminin en büyük özelliği Edirne'nin her tarafından görülmesidir.

İç süslemeler : Caminin mermer, çini ve hat işçilikleri de önemlidir. Yapının içi İznik çinileriyle süslüdür. Büyük kubbenin tam altındaki hünkar mahfili, 12 mermer sütunludur ve 2 metre yüksekliktedir. Çinilerin bir kısmı 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında, Rus generali Mihail Skobelev tarafından sökülerek Moskova'ya götürülmüştür.

Avlu : Yapının, kuzeye, güneye ve avluya açılan 3 kapısı vardır. İç avlu, revaklar ve kubbelerle süslüdür. Avlunun ortasında mermerden özenle işlenmiş bir şadırvan vardır. Dış avluda ise sıbyan mektebi, darül kurra, darül hadis, medrese ve imaret bulunmaktadır. Sıbyan mektebi günümüzde çocuk kütüphanesi, medrese ise müze olarak kullanılmaktadır. Geçmişte cami meşalelerle aydınlatılmakta idi. Meşalelerden çıkan is, hava akımı oluşturmak üzere özel olarak yapılan bir delikten dışarı çıkmaktaydı.

“Ters Lale” motifi : Caminin müezzin mahfilinin mermer ayaklarından birinin altında ters bir lale motifi bulunmaktadır. Rivayete göre, caminin yapılacağı arsa üzerinde bir lale bahçesi bulunmaktaydı. Bu arsanın sahibi, başlarda arsasının satılmasını istememiştir. En sonunda, Mimar Sinan'dan camide bir lale motifi olmasını isteyerek arsasını satmıştır. Mimar Sinan da lale motifini ters olarak yapmıştır. Lale motifi bu arsada bir lale bahçesi olduğunu, ters olması ise sahibinin tersliğini temsil etmektedir .

Dünya Mirası Listesi : 28 Haziran 2011 Salı günü, Paris’te yapılan UNESCO Dünya Mirası Komitesi toplantısında Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi’nin Dünya Mirası Listesi’ne adaylığını değerlendirdi ve komite oybirliğiyle Selimiye Camii ve Külliyesi'nin Dünya Mirası Listesi'ne girmesine karar verdi.

Böylelikle Drina Köprüsünden sonra bir Osmanlı eseri daha Dünya Mirası Listesi’ne girmiş oldu.

Camiler-Kiliseler-Sinagoglar​

Edirne'de Mimar Sinan'ın "ustalık eserim" dediği Selimiye Camii, Üç Şerefeli Cami ve Eski Cami, Dar-ül Hadis Camii Edirne'nin en önemli eserlerini oluşturur.

Ayrıca Hıristiyan kültürüne ait Kaleiçinde bulunan İtalyan Katolik Kilisesi, Kıyıkta bulunan Sveti Georgi Bulgar kilisesi ve Kirişhanede bulunan Sveti Konstantin-Elena Bulgar Kilisesi vardır.Ayrıca Yahudi kültürüne ait Kaleiçinde Edirne Büyük Sinagogu bulunur. Bu, Türkiye sınırları içerisindeki en büyük, Avrupa'daki 3. büyük sinagogdur.

Kapalı çarşılar​

Selimiye Arastası, Bedesten ve Alipaşa adlı üç kapalıçarşısı bulunmaktadır.

Edirne Sarayı​

Edirne Sarayı ya da Saray-ı Cedid-i Amire (Yeni Saray) Edirne'deki Osmanlı saraylarından biridir. İstanbul’daki Topkapı Sarayı’ndan sonra Osmanlı’nın en büyük sarayı idi. Günümüze yalnızca çok küçük bir kısmı ulaşabilmiştir.
Edirne Sarayı ya da Saray-ı Cedid-i Amire (Yeni Saray) Edirne'deki Osmanlı saraylarından biridir. İstanbul’daki Topkapı Sarayı’ndan sonra Osmanlı’nın en büyük sarayı idi. Günümüze yalnızca çok küçük bir kısmı ulaşabilmiştir.
Osmanlı döneminde kullanılan saraydan o zamanlardan günümüzde adaletin timsali olan Adalet Kasrı haricinde bir bina kalmamıştır, önünde seng-i arz ve seng-i ibret. Kum Kasrı Hamamında restorasyon çalışmaları devam etmekte olup, restorasyon çalışmalarına başlanılan Matbah-ı Amire'de (Saray Mutfağı), 2013 yılı itibarıyla çalışmalar tamamlanmış bulunmaktadır. Saray mutfağı müzeye dönüştürülecektir.

Edirne Sarayı ya da Saray-ı Cedid-i Amire (Yeni Saray) Edirne'deki Osmanlı saraylarından biridir. İstanbul’daki Topkapı Sarayı’ndan sonra Osmanlı’nın en büyük sarayı idi. Günümüze yalnızca çok küçük bir kısmı ulaşabilmiştir.

Şehir merkezinin dışında kuzeyde Tunca nehrinin batısında çok geniş bir avlak ve orman içinde bulunan saray, yaklaşık 3 milyon metrekarelik bir arazi üzerinde kurulu idi . 5 ana meydan ve bu meydan içinde bulunan yapılardan oluşuyordu. İçinde bir Saray Bahçesi bulunurdu. Geçmişte sarayın bulunduğu Sarayiçi bölgesi, günümüzde Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı alandır.

Yapımına II. Murat döneminde başlanmış, Fatih Sultan Mehmet zamanında Mimar Şehabettin’e tamamlattırılmıştı. En görkemli zamanı, padişah IV. Mehmed'in saltanatlığında yaşandı. Bu devirde içine yeni köşk, oda, kasr, çeşme ve havuzlar yapıldı.

Adalet Kasrı, önünde seng-i arz ve seng-i ibret.
Adalet Kasrı, önünde seng-i arz ve seng-i ibret.
Saray, 19. yüzyıla kadar Osmanlı padişahları tarafından kullanıldı. Saraya gidip kalmış Osmanlı padişahları arasında Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim,I. Ahmed, IV. Mehmed,II. Ahmed, II. Mustafa, III. Ahmet bulunur . 22 Ağustos 1829'da Rusların kente girip, şehri terk ettikleri tarih olan 14 Eylül 1829’a kadar geçen süre içinde sarayda büyük bir yıkım yaşandı. 1878’deki 93 Harbi sırasında ise Rusların Edirne'yi işgal edeceği haberi üzerine valinin emri ile sarayın yakınında bulunan cephaneliğin Rusların eline geçmesin diye ateşlenmesi üzerine saray ortadan kalktı.

2008 yılında Edirne Sarayı’nın restorasyonu için çalışma başlatılmıştır

Cihannüma (Has Oda) Kasrı : Cihannüma kasrı, Edirne sarayının en görkemli yapısıdır. Fatih Sultan Mehmet tarafından 1452’de yaptırılmış yedi katlı bir binadır. En üst katında sekizgen bir oda içinde bir havuz bulunurdu. Cem Sultan’ın doğduğu yer olan bu kasr, günümüze kadar harap halde gelen yapılar arasındadır .

Kum Kasrı : Kum Kasrı, Edirne Sarayı’nda, Cihannüma Kasrı’nın sağ tarafından bulunan önemli bir yapıdır. Adını, bulunduğu yerin sarı kumundan aldığı söylenir. Fatih devrinde yapılmıştır. Bitişiğindeki Kum Kasrı Hamamı, günümüze gelebilen saray yapılarından birisidir .

Adalet Kasrı : Adalet Kasrı, 1562 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış bir taş yapıdır. Divan-ı Hümayun (Bakanlar Kurulu) ve Yargıtay olarak kullanıldı . İlk katında Şerbethane, ikincisinde divan kâtipleri, en üst katta da Divan heyetinin toplandıgı mermer salon bulunmaktaydı. Mermer salonun ortasında Edirnekâri mermer bir havuz ve kösede kafes arkasında padisşahın tahtı bulunmaktaydı .

Adalet Kasrı, Edirne Sarayı'nda kasır. Sarayın sağlam kalan tek binası.

Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin düzenlendiği Sarayiçi semtindedir. Edirne Sarayı'na Kanuni Sultan Süleyman zamanında eklendi. Kanuni'nin kanunlarını burada yazdırdığı söylenir. Kasrın önünde iki taş vardır. Bunlardan sağdaki, seng-i arz, halkın dilekçelerini değerlendirilmek için üzerine bıraktığı taştı. Soldaki, Seng-i İbret'te ise ölüm cezasına çarptırılanların kesik başları sergilenirdi. Günümüzde Edirne Müzesi Müdürlüğüne ait bir yapı olup, zaman zaman resim sergileri açılmaktadır.

Saray Bahçesi : Edirne Sarayı’nın içinde yer alan Saray Bahçesi’nden günümüze yalnızca 'Tavuk Ormanı' denen 58 hektarlık parça kalmıştır. Tavuk Ormanı, otsu soğanlı ve değerli tıbbi bitkilerle dolu bir alandır. Bu alanda IV. Mehmet tarafından 1671’de yaptırılmış “Bülbül Köşkü” adlı av köşkünün küçük bir eki günümüzde halen ayaktadır .

Bugün Tavuk Ormanı denen alanda bir söylenceye göre geçmişte tavuk yetiştirilmekteydi ve bu tavuklardan elde edilen yumurta akları horasan harcına karıştırılmakta, tavuk etleri askeri bölgelere gönderilmekteydi

edirne-panoramik-resim5a4ca411a6600308.webp
edirne-panoramik-resim5a4ca411a6600308.webp

Selimiye Camii minaresinden Edirne'nin panoramik görüntüsü.


El sanatları​

Osmanlılar döneminde hastane olarak da kullanılan II. Beyazıt Külliyesi
Osmanlılar döneminde hastane olarak da kullanılan II. Beyazıt Külliyesi
Selimiye Camii
Selimiye Camii
Edirne, Osmanlı döneminde çini ve seramik sanatının önemli merkezlerindendi. Edirne'deki saray ve önemli binaların çinileri, şehrin sanatsal geleneğinin ürünleridir.

Edirne'deki el sanatları üslubuna "Edirnekâri" (Edirne işi) adı verilir. Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olduğu dönemden beri Edirne'deki el işleri yüksek nitelikleriyle beğeni toplamıştır. Günümüzde de bu gelenek ağaç ve oyma işlemeciliğinde devam etmekte; sandık ve dolap gibi ahşap malzemeler üzerine boya ile yapılan desenlerle kendini göstermektedir. Lake kap ve kutu yapımcılığı, çiçek ressamlığı, ciltçilik, hattatlık (özellikle talik yazı), ahşap oyuculuğu ve mezar taşçılığı, Edirne'deki diğer el sanatlarıdır.

Günümüzde süpürgecilik de bir el sanatı olarak varlığını sürdürmektedir. Turistik bir faaliyet haline dönüşen mis sabunculuğu da bir diğer geleneksel el sanatıdır.

Semtleri​

- Ayşekadın
- Esentepe
- Kaleiçi
- Karaağaç
- Kavgaz
- Kıyık
- Kirişhane
- Kutlutaş
- Muradiye
- Saraçhane
- Yıldırım
- Umur Bey
- Küçükpazar
- Binevler
- Kooperatifevleri
- Avrupa Kent

Spor​

Kırkpınar Yağlı Güreşleri şehirde düzenlenmektedir. Edirne'nin köklü kulübü Edirnespor bu şehirde oynamaktadır. Olin Edirne Basketbol şehrin basketbol kulübüdür. Edirnespor Gençlik Kulübü, Bölgesel Amatör Lig'de oynamaktadır.

Edirne Mutfağı​

Tarihi ve doğası ile ziyaretçilerini mest eden Edirne birbirinden lezzetli yöresel yemekleri ile zengin bir mutfak kültürüne sahiptir. Farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmasının yanı sıra yarım asır boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olması ile Edirne mutfağı ülkemizin önde gelen mutfaklarından biri olma özelliğine sahiptir. Edirne’nin tarihî güzelliklerini görmenin yanı sıra yemeklerini de denemek için günübirlik geziler düzenlenmektedir. Türkiye’de ciğer denince akla gelen ilk il hiç şüphesiz Edirne’dir. Damakları şenlendiren tadıyla Edirne tava ciğeri şehirde ilk denenmesi gereken yemektir. İnce ince dilimlenmiş ciğer dilimlerinin un ve yağ ile buluşması ile ortaya çıkan tava ciğeri şehre bir kez daha gelmenizi sağlayacak kadar lezzetlidir. Edirne’de tava ciğeri yiyebileceğiniz en iyi adreslerden biri Niyazi Usta’dır. Bir porsiyonla asla yetinmeyeceğiniz tava ciğerinin ardından mekânın irmik helvasını da denemenizi öneririz.

Aydın Tava Ciğer Salonu, Meşhur Edirne Ciğercisi Kazım & İlhan Usta, Öz Akgünler Edirne Ciğercisi uğramanızı önerdiğimiz diğer mekânlardır. Edirne mutfağının öne çıkan bir diğer lezzeti ise elbasan tavadır. Kuzu etinin haşlanıp yoğurtlu sos ile fırına verilmesiyle hazırlanan elbasan tava oldukça doyurucu bir yemektir. Patlıcan, domates, sivri biber, maydanoz ve sarımsak ile hazırlanan mamzana Edirne’ye yolunuz düştüğünde deneyebileceğiniz bir lezzettir. Hem kuzu eti hem de tavuk eti ile hazırlanabilen zirvaOsmanlı’dan miras kalan ve Edirne sofralarını süsleyen yemeklerden biridir. Kuru meyveler katılarak tadına doyum olmayan zırvanın yanı sıra mutancana da Osmanlı saray mutfağından günümüze miras kalan lezzetlerin başında gelmektedir.

Ciğer sarma, kabak bastı, Rumeli beğendisi, kıymalı saraypidesi, bulgurlu kol böreği, kandilli mantı Edirne’de mutlaka denemeniz gereken yemekler arasındadır. Edirne köftesi ve Yanya köftesi ile midenizi şenlendirebileceğiniz şehirde Köfteci Osman ve Köfteci Niyazi listenize eklemenizi önerdiğimiz mekânlardan bazılarıdır. Edirne’nin yöresel tatlılarını da mutlaka denemelisiniz. Osmanlı saraylarında yemeklerden sonra ikram edilen zerde tadını ve rengini zerdeçal ile safrandan almaktadır. Çıtır çıtır yufkaya sarılarak hazırlanan cevizli oturtma ve baklavaya farklı bir yorum katan bademli baklava Edirne’de ağzınızı tatlandıracak lezzetlerdir. Badem ezmesi, peynir tatlısı, Hayrabolu tatlısı Edirne’nin meşhur tatlılarındandır. En lezzetli badem ezmesini yemek için Keçecizade’ye, Hayrabolu tatlısını denemek için Tatlı Konağı’na uğramanızı tavsiye ederiz.

Edirneye has yemeklerden bazıları:

Mutancana :
Kuru üzüm, erik ve kayısı kuruları kırmızı etle bir araya geldiğinde, bu buluşmaya bir de sirke, bal, ceviz ya da badem katıldığında tadına doyum olmuyor desek yanlış olmaz. geçmişte geyik etiyle de sık sık yapılan ama günümüzde yapımında daha çok kuzu eti kullanılan mutancana, osmanlı saray mutfağının özel reçetelerinden sayılıyor. bize de bu tarihi yemeği yaşatmak ve afiyetle yemek düşüyor.

Edirne tava ciğeri : "Ne var canım, tava ciğeri her yerde yiyebiliyoruz ki" gibi bir düşünce aklınızın en ufak bir köşesinden bile geçtiyse henüz Edirne tava ciğerini yememişsiniz demektir. Çünkü o öyle bir lezzettir ki bir yiyenin damağından tadı, aklından hatırası silinmez. İncecik ciğer dilimleri un ve yağla buluşunca ortaya çıkan bu lezzete, acı sevenler için bir tutku halini alacak kurutulmuş ve kızartılmış biberler eşlik edince ağzına ciğer sürmeyenler bile hayran olabilir, bizden söylemesi.

Mamzana : Mamzana derler adına, içinde patlıcan, domates, sivri biber, maydanoz, sarımsak ve limon suyu bulunan nefis bir salatayı andırır ilk yiyene. Bir de yedikçe yenmesiyle, neredeyse her yemeğin yanına yakışması ama aslında başlı başına da karın doyurucu olmasıyla ünlüdür. Patlıcana bir güzellemedir kısaca.

Edirne Ciğer Sarma
Edirne Ciğer Sarma
Mutacana
Mutacana
Elbasan tava : Baktıkça hepsi bir tanıdık geldiyse yemeklerin, sebebi o bahsettiğimiz köklü tarihi işte bu şehrin. Elbasan tava da adını sıkça duyduğumuz, bir kez yiyince bir daha tadını unutamadıklarınızdan olur. Kuzu etiyle yapılması makbuldür. Gelecek en özel misafirlerden tüm kalabalık sofralara, herkesin damak tadına pek bir hitap etmesiyle meşhurdur.

Soğanlı tavuk yahni : Tavuk ve soğan bir araya gelir de güzel olmaz mı hiç? Oluyor, hem de öyle bir mis, öyle bir enfes oluyor ki bir yapan bir daha, bir daha yapıyor. Dileyenler büyük bir soğanı ay şeklinde doğrayarak dileyenler doğrudan arpacık soğan kullanarak tatlandırabiliyor bu yemeği.

Köklü bir geleneğin başrolü - Zirva : Bu da tıpkı mutancana gibi hem meyveli hem de etli bir yemek. Köklü bir geleneğin başrolü olması da Osmanlı zamanında cuma akşamları, tüm ramazan akşamları ve iki bayramın sürdüğü günlerde halka dağıtılan bir yemek olmasından geliyor.

Kuzu ya da tavuk etiyle yapılabiliyor, olmazsa olmazları arasında kuru ya da yaş üzüm, kuru erik, bal, hurma, kayısı ve incir yer alıyor. İçindeki safran da güzelliğine güzellik, tadına tat katıyor.

Ciğer sarma : Kuş üzümü, dolmalık fıstık, soğan ve pirinçle hazırlanan nefis iç pilavla bir araya gelen ciğerler, kuzu iç gömleği de denilen ciğer zarlarına sarılıyor, fırında misler gibi pişiyor. Sofralara çıktığındaysa tam bir şölen oluyor.


--- EDİRNE ANLAŞMASI 1829
 
Geri
Üst