Üst
II. Murad (Koca Sultan)

II. Murad (Koca Sultan)

II. Murat veya Koca Murad (Divan Edebiyatı'ndaki adıyla Muradî; d. 1404, Amasya – ö. 3 Şubat 1451, Edirne), 6. Osmanlı padişahı, I. Mehmed'in oğlu, Fatih Sultan Mehmed'in babası.

Annesi​

Kaynaklarda annesine dair kesin bir bilgi yoktur, çeşitli rivayetler vardır. Annesinin Dulkadiroğulları Beyi Nâsıreddin Muhammed Bey'in kızı Emine Hatun veya Amasyalı Divittar Ahmed Paşa'nın kızı Şehzade Hatun olduğunu belirten kaynaklar vardır. Şükrullâh ve tarihçi Halil İnalcık annesinin cariye kökenli olduğunu belirtirler.

Şehzadeliği​

2-murad54efa24871b26fb3.webp
2-murad54efa24871b26fb3.webp
II. Murad; bazı kaynaklara göre 1402'de, bazılarına göre ise 1404'te Amasya'da dünyaya geldi. İlk çocukluk yılları Amasya'da geçti. 1410'da babasıyla Bursa'ya gelerek orada saray eğitimi aldı. 1415'te lalası Yörgüç Paşa gözetimi altında merkezi Amasya'da bulunan ve devletin doğu sınırında olması dolayısıyla büyük stratejik önemi olan Rum ve Danışmendiye eyaleti valisi olarak görevlendirildi. Tahta çıkıncaya kadar 6 yıl bu görevi yaptı. Amasya aynı zamanda çok önemli bir Anadolu kültür merkeziydi ve bu merkezde bilim ve din alimleri, şairler ve mutasavvıflarla meclisler tertip edip şehrin kültür hayatına destek sağlayıp katıldı. 1416'da bölgesi askeri başında Börklüce Mustafa'nın İzmir ve Saruhan tarafında çıkardığı ayaklanmaların bastırılmasında görev aldı. 1418'de sonraki lalası Hamza Bey ile Çandaroğullarından Samsun'u aldı.

Babası I. Mehmed Edirne'de bir av kazası sonunda ağır yaralanınca ölüm yatağında devletin idaresinin biran evvel oğlu Murat'a devrini vasiyet etti. Murat, Amasya'dan tahta geçme töreni yapılacak Bursa'ya gelinceye kadar devlet adamları babasının ölümünü sakladılar. Murat 25 Haziran 1421'de Bursa'da gelip culûs ve biat törenleri yapılıp devletin ileri gelenleri ve yeniçerilerin desteğiyle 17 yaşındayken tahta çıktı.

Sultan II. Murad, soyunun Kayı boyuna mensubiyetini göstermek için, sikkelerine, Kayı boyuna ait iki ok ve bir yaydan müteşekkil damgayı koydurmuştur. Sonraki padişahların bastırdıkları sikkelerde görülmeyen Kayı damgası, I. Süleyman’a kadar çeşitli eşya ve silâhlar üzerine konulmasına devam edilmiştir.

Saltanatı​

İlk yılları​

Murat'ın babası Mehmet'in ölümünden sonra saltanat davası güden şehzadeler dolayısıyla üç yıl süren büyük bir bunalım izlendi.

2. Murad  at üstünde ok atarken minyatürü
2. Murad at üstünde ok atarken minyatürü
Yıldırım Beyazid'in oğlu ve II. Murad'ın amcası olan Mustafa Çelebi Bizanslılarca Limni'de gözaltında tutulmaktaydı. Babası I. Mehmed çocuk yaşlarında olan küçük oğulları Mustafa, Yusuf ve Mahmud'un ağabeyleri yeni Sultan II. Murad tarafından "siyaset" icabı öldürülmelerini önlemek için onların Konstantinopolis'te Bizans İmparatoru II. Manuil'in koruması altında yaşamaları için imparatorla anlaşma yapmıştı.

Fakat I. Mehmed'in ölümünden hemen sonra bu anlaşmaya uymayan Bizans İmparatoru II. Manuil, Limni'de gözaltında tutulan Murad'ın amcası Mustafa Çelebi'yi, Gelibolu'yu Bizans'a vermesi karşılığında, serbest bıraktı. İmparator II. Manuel Mustafa Çelebi'yi meşru padişah kabul edip, bir Bizans donanma filosu ile Limni'den Rumeli'ye geçmesini sağladı. Mustafa Çelebi, özellikle İzmiroğlu Cüneyd Bey'in yardımı ile Rumeli beylerinin de desteğini aldı. II. Murat'ın veziriazamı olan Amasyalı Beyazıt Paşa Edirne'deki ordu ile Mustafa Çelebi'nin yeni topladığı orduya karşı yola çıktı. Yapılan Sazlıdere Muharebesi sonucunda sadrazamın ordusunun büyük bir kısmı taraf değiştirdi ve II. Murad'ın veziriazamı teslim olmak zorunda kaldı. İzmiroğlu Cüneyd Bey'in ısrarı üzerine Mustafa Çelebi esir aldığı Amasyalı Beyazıt Paşa'yı idam ettirdi. Mustafa Çelebi'yi ikinci başkent olan Edirne halkı tezahüratlarla karşıladı. Mustafa Çelebi Edirne'de hükümdarlığını ilan edip kendi adına hutbe okutup sikke bastırdı.

Bir padişah gibi hareket eden Mustafa Çelebi siyasetinde bazı büyük hatalar yaptı. Bizans'a vadettiği Gelibolu'yu vermeyerek ilk ve baş destekçisini kaybetti. Sonra 12 bin sipahi ve 5 bin yaya ordusuyla Galata Cenevizlilerinin gemileri ile Gelibolu'dan Anadolu'ya geçti ve Bursa'yı kuşatmaya koyuldu. Fakat Anadolu'da savaşa girişmek istemeyen Rumeli asıllı ordu bu sefere pek gönüllü değildi. Diğer taraftan II. Murad'ın Mustafa Çelebi'nin Beyazıt'ın oğlu olmayıp Düzmece olduğuna dair menfi propagandalarının inandırıcı olması Mustafa Çelebi'nin ordusunun dağılmasına neden oldu. Özellikle II. Murad tarafından kendisine İzmir ve Aydın beyliği teklif edilen İzmirlioğlu Cüneyd Bey bu teklifi kabul edip, yandaşları ile Mustafa Çelebi'nin ordusundan ayrıldı. Mustafa Çelebi ordusundan kalanlarla geri çekilirken Ulubat civarında bir köprüde Hacı İvaz Paşa'nın birliği ile tutuştuğu çarpışmada büyük zararlar aldı.

Mustafa Çelebi Gelibolu'ya kaçmayı başardı ve orada Boğaz trafiğini durdurup Bizanslıları kendine destek vermeye zorlamaya çalıştı. Fakat II. Murad Cenevizli Foça Podestası Adorno'dan kiraladığı gemi ve askerlerle birlikte Rumeli'ye geçmeyi başardı. Mustafa Çelebi Gelibolu'da duramayıp Edirne'ye kaçtı. II. Murat 2 bin zırhlı Foça Podestası askeriyle takviyeli orduyla Edirne üzerine yürüdü. Edirne'liler onu şehir dışında karşılayıp ona sadık olduklarını bildirdiler. Mustafa Çelebi devlet hazinesini de alarak Edirne'den kaçtı. Fakat Tunca Vadisi'ndeki Kızılağaç Yenicesi'nde yakalanıp Edirne'ye gönderildi. Mustafa Çelebi gailesi, Mustafa'nın Edirne kale burcundan asılması ile böylece 1422'de son buldu. Fakat tarihçiler hala Mustafa Çelebi'nin düzmece mi yoksa gerçekten padişah oğlu olup olmadığı sorusunu tartışmaktadırlar. Elimizde bulunan Mustafa Çelebi adına basılan sikkelerde 1422 tarihi ve "Mustafa bin Beyazid Han" ismi bulunmaktadır.

Bu olayın ardından Mustafa Çelebi'yi destekleyen Bizanslılar yeni bir oyun sergileyerek, bu desteğin o zaman güç kazanan bir saray kliği tarafından uygulandığını ve imparator II. Manuel'in gerçekte II. Murat'ın dostu olduğunu beyan ettiler. Fakat yeni veziriazam Çandarlı İbrahim Paşa, Vezir Hacı İvaz Paşa ve Lala Yorguç Paşa'nın görüşlerini alan Murat, Bizans'a sert tepki gösterdi ve 2 Haziran 1422'den Eylül başına kadar Konstantinopolis'i karadan kuşatmaya aldı. Bu kuşatma Bizans için büyük asker ve bina hasarına yol açtı. Bu kuşatmadan kurtulmak için Bizans'lılara bu sefer kuşatma sürerken Ağustos ayında II. Murat'ın kardeşi Küçük Mustafa'yı ayaklandırmayı başardılar.

Karaman ve Germiyan beyleri ile birlikte Hamid-İli'nden hareket eden Küçük Mustafa Bursa'ya gelip bu şehri kuşattı. Bursa Ahileri Şehzade Küçük Mustafa'nın lalası olan Şarapdar İlyas'a heyet göndererek şehrin kendini savunacak personel ve ikmal maddesi olduğunu ve Ahilerin bu savunmayı destekleyeceğini bildirdiler. Bunun üzerine Şehzade Küçük Mustafa İznik üzerine yönelip 40 günlük kuşatmadan sonra bu şehri eline geçirdi. Şehzade Küçük Mustafa burada "İbrahim Paşa Sarayı"'na yerleşip padişahlığını ilan ettirdi.

Bunun üzerine Murat, 6 Eylül'de Konstantinopolis kuşatmasını kaldırıp Anadolu yakasına geçti. Mihaloğlu Mehmet Bey'i sipahilerle İznik üzerine gönderdi. Şehzadenin lalası Şarapdar İlyas ise beylerbeylik verme vaadleri ile elde edildi. Şubat 1423'te Mihaloğlu İznik'i bastığı zaman, Şehzade Küçük Mustafa hamamda idi; yandaşları onu savunup kaçırmaya çalışırken Mihaloğlu yaralandı. Fakat lala Şarapdar İlyas küçük Şehzadeyi kendi atına bindirip götürüp II. Murat'a teslim etti. Şehzade Küçük Mustafa boğulup idam edildi; cesedi İznik dışında bir incir ağacına asıldı ve sonra Bursa'ya götürülüp Yeşil Türbe'ye gömüldü.

1423'te II. Murat Şehzade Küçük Mustafa olayını gizliden destekleyen Candaroğulları beyi İsfendiyar Bey üzerine yürüyerek topraklarının büyük bölümünü ve özellikle Taraklıboru (Safranbolu) şehrini Osmanlı ülkesine kattı. Karamanoğlu Mehmet Bey'in Antakya'yı kuşatması sırasında ölmesi, yerine geçebilecekler arasında bir çatışmaya neden oldu. II. Murat, II. Mehmet Bey'in (1423-1426) hükümdar olmasına yardımcı oldu ve bunun sonucu bir anlaşma ile Karamanlıların ellerine geçirmiş oldukları Göller Bölgesi Osmanlılar tarafından geri alındı.

Eflak voyvodasının Osmanlı topraklarına yaptığı saldırılar püskürtüldü ve akıncıların yıldırıcı hücumlarını durdurmak için Eflak Voyvodası yine bağımlılığı kabul etti.

İlk sefer Roma üzerine​

Ecnebî tebrîklerini kabul ettikten sonra Yeniçeri kışlalarının merkez binâsına gelen Sultana, Yeniçeri ağası, bir kupa şerbet ikrâm ederdi. Hazır olan kesedar da, boşalan kupayı altınla doldururdu.

Yeniçeri ağası, bunu alıp geri geri huzurdan çekilirken: “–Asker kullarının siz Sultan Hazretlerinden niyâzı oldur ki, ilk seferimiz Batı Roma üzerine ola!..” derdi. Sultan da: “–İnşâallâh!..” sözüyle bu talebe iştirâk ederdi. Ardından bütün askerler hep bir ağızdan: “–İnşâallâh!..” diye bağırır ve böylece merâsim biterdi. Bu an’ane de, 1826 yılında Yeniçeriliğin ilgasına kadar hep böyle devam etmiştir.

2. Murat Han tahta geçince, Bizans imparatoru, onun cülûsunu tebrikle beraber Sultanın kardeşlerinin kendilerine verilmesini istedi. Bu teklîfe karşı Sultan II. Murat’ın cevabı gâyet vakur ve kesin oldu. Bayezît Paşa vasıtasıyla Bizans elçilerine şöyle dedi:
“–Bizans hükümdarına söyleyiniz! Bir Müslüman evlâdının gayr-i müslimler nezdinde terbiye edilmesi, şerîat-i Muhammediyye’ye muvâfık değildir. Yine hükümdarınıza söyleyin ki, bir daha bu tür talepleriyle dostâne münâsebetlerimizi ihlâl eylemesin!..”

Düzmece Mustafa Olayı​

2. Murat Han’ın bu davranışı üzerine Bizans, elinde bulundurduğu Şehzâde Mustafa’yı (Sultanın amcasını) tahrîk ederek Osmanlı’yı parçalamak istediyse de, muvaffak olamadı. Düzmece Mustafa olarak târihe geçen hâdise, kısa zamanda mânevî yardımların da vâkî olmasıyla bertaraf edildi. Bu mânevî yardımı Emîr Buhârî Hazretleri şöyle anlatır:
“Pâdişâhlık Sultan Murat Han’dan alınmıştı. Hazret-i Habîbullâh ile üç defa buluştum. Tazarrû ve niyâz edip ayağına düştüm. Sultan Murât’ın saltanatta bırakılmasını istirhâm eyledim...”
Bu duâ ve himmetin bir bereketidir ki, o esnâda büyük ve güçlü bir ordu ile II. Murat Han’ın karşısına çıkmış bulunan Şehzâde Mustafa’da şiddetli bir burun kanaması hastalığı peydâ oldu. Öyle ki, burnundan akan bu kan üç gün üç gece durdurulamadı ve şehzâdeyi ölüm derecesinde mecalsiz bıraktı. Onun bu hâlini gören etrafındakilerin birçoğu da II. Murat Han’ın tarafına geçti. Nihâyet Şehzâde Mustafa, savaşta muvaffak olamayacak bir hâle düştü ve kolaylıkla bertaraf edildi.

Bundan sonra II. Murat, -Düzmece Mustafâ hâdisesi dâhil- Bizans’ın yapmış olduğu sayısız entrikalara son vermek, husûsiyle Hz. Peygamber’in müjdesine mazhar olabilmek niyet ve azmiyle İstanbul’u kuşattı. Sur dışındaki bütün Bizans topraklarını daha evvel ele geçirmişti. Muhâsaraya Emîr Sultan Hazretleri de 500 müridiyle iltihâk etti. Daha birçok meşâyıh ve mânâ erlerinin iştirâk ettiği bu kuşatma, dört ay sürdü. Ancak o sırada biraz da Bizans’ın tahrikleriyle Anadolu’da patlak veren gâileler dolayısıyla yine kesin neticeye varılamadı.

Venedik'le savaş ve Selanik'in fethi​

II. Murad ve John Hunyadi
II. Murad ve John Hunyadi
Konstantinopolis kuşatması sırasında Venedikliler Selanik ve Mora'yı kendi denetimleri altına almak için Bizans ile görüşmeler başlatmışlardı. 1423'te Osmanlı ordusu Selanik'i kuşatmakta iken Bizanslılarla Selanik'i Venedik Cumhuriyeti'ne teslim etmek üzere anlaştılar ve Venedik Selanik'e sahip oldu. 1424'te Venedikliler Çanakkale Boğazı'nı ablukaya aldılar.

Bunun üzerine Konstantinopolis'in de Venediklilere bırakılabileceği endişesiyle II. Murad 1424 yılında Cenevizliler aracılığıyla Bizans ile bir antlaşma yaptı. Bu antlaşmaya göre Bizans imparatoru her yıl vergi olarak 30.000 düka altın vermeyi ve Ankara Savaşı'nın ardından tekrar Bizanslıların eline geçmiş olan Ege ve Karadeniz kıyılarındaki toprakları Osmanlılar'a iade etmeyi kabul etti.

Aynı yıl Evrenosoğlu İshak Bey idaresindeki akıncılar Arnavutluk'a ve yerel Arnavut beylerine karşı bir sıra hücuma geçti. Gjion Kastrioti ve Atariti adlı Arnavut beyleri ancak II. Murat'ın üst egemenliğini kabul edip bu akınların önüne geçebildiler. Kastrioti 4 oğlunu Edirne'deki Osmanlı sarayına rehin ve eğitim almak için göndermek zorunda kaldı. Bu çocuklardan en küçüğü olan İskender Bey sonradan Osmanlı devleti başına büyük gaileler çıkartmıştır.

1424'te Edirne sarayında, bir büyük düğün merasimi ile II. Murad, Candaroğulları beyi İsfendiyar Bey'in torunu Tacunnisa Hatice Halime Hatun ile evlendi. Aynı merasimde II. Murad'ın kız kardeşleri de evlendirildi. Sultan Hatun, İsfendiyaroğlu Kasım Bey'le; Ayşe Hatun Osmanlı komutanlarından Karaca Bey'le ve Hafsa Hatun Çandarlı Halil Paşa'nın oğlu olan Mahmud Bey ile evlendiler.

Anadolu'da ve Rumeli'de tekrar savaş​

II. Murad 1425 Anadolu'da birlik sağlama çalışmalarına girişti. Önce Düzmece Mustafa vakasında Aydınoğlu Beyliği verilen İzmiroğlu Cüneyd Bey ile uğraşıldı. Cüneyd Bey ardı ardına gerçek ve sahte şehzade ayaklanmalarına destek vermişti. Önce Şehzade İsmail'e isyanında yardım etmiş ve 1425'te ise Selanik'te Venedik desteği ile isyan çıkaran kimliği bilinmeyen yeni bir Düzmece Mustafa'ya destek vermişti. II. Murat Cenevizlilere tekrar Karadeniz'de bulunan liman kolonilerini geri verip onlarla anlaşarak Midilli ve Sakız'dan getirilen Ceneviz filolarını kullanarak Cüneyt Bey'in denizden destek sağlamasına engel oldu. Sonra İzmiroğulları'nın kökünü kazımak hedefiyle, bir kara ordusuyla uzun süren bir uğraştan sonra 1426'da Cüneyd Bey, ailesi ve hanedanının diğer mensupları yakalanarak hepsi idam edildi.

1426'da II. Murad Rumeli'de birkaç koldan ordular göndererek Rumeli ve Balkanlarda bir askeri harekata başladı. Bu harekatın bir hedefi Venedik desteği verilen ne olduğu belirsiz yeni bir "Düzmece Mustafa"'nın Selanik ve civarında çıkardığı isyan idi. Diğer hedef ise Macarların desteği ile Balkanlarda çıkan karışıklıklar idi. II. Murad şahsen bir ordu başında Sofya'dan Vidin'e gitti. Osmanlı akıncıları Bosna'ya hücum edip talan ettiler ve Hırvatistan'a kadar ilerlediler.

Sonra Menteşe ve Teke beylikleri Osmanlı topraklarına katıldı. Fakat daha doğuda bulunan Karaman ve Çandarlı beyliklerin egemenliklerine son verilmedi. Buna bir neden bu siyasetin Timur'un yerine geçen Şahruh'un bir zamanlar Selçuklular ve İlhanlılar'ın hükümdarlığı altında bulunan bütün arazilerin üstünde hak ilan etmesi ve bir istila hareketine girişmesi tehdidinin ortaya çıkması idi.

1428-1429'da Osmanlı ülkesinde veba salgını başladı. Bu veba salgınında Bursa'da İslam ve tasavvuf dünyasında tanınmış düşünce adamı Emir Sultan; devlet adamı , asker, mimar Hacı İvaz Paşa; Sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa ve II. Murad'ın gözlerine mil çektirdiği küçük kardeşleri Mahmud Çelebi ve Yusuf Çelebi hayatlarını kaybettiler.

Sultan II. Murad'ın John Young tarafından yapılmış resmi
Sultan II. Murad'ın John Young tarafından yapılmış resmi
1429'da erkek çocuğu olmayan Germiyanoğlu II. Yakup Bey'in ölümünün ardından vasiyeti üzerine Germiyanoğulları Beyliği Osmanlı topraklarına katıldı.

II. Murad Anadolu'da barışı sağladıktan ve veba salgını atlatıldıktan sonra tüm gücünü Venediklilere yöneltti. Venedik Cumhuriyeti bu zamana kadar Selanik'i elinde tutarak Çanakkale Boğazı'nda abluka uygulamaktaydı. Osmanlılar 29 Mart 1430'da Selanik'i, ardından da "Yuvan-ili" ve sonra Yanya'yı ele geçirdiler. Bir Osmanlı-Venedik Antlaşması imzalandı.

1430'da Rumeli'de toprak tahriri başlamıştı. Bu sayımlardan sonra bu arazilere tımar sistemi uygulanmaya geçildi. Osmanlılar, Selanik'i ele geçirdikten sonra, Üsküp valisi olan Evrenosoğlu İshak Bey yerel isyancı Arnavut beyi Gjon Kastrioti'nin elindeki arazilere hücumlar uygulayıp onun elindeki tahkimli mevkileri eline geçirdi ve iki tanesi hariç diğer hepsini yıktırdı. Zaten devamlı yerel isyancı olan Arnavutlar tımar sisteminin uygulanması aleyhtarı olarak 1432-1434 döneminde de devam eden Arnavutluk isyanını çıkardılar. Edirne'de bulunan Arnavut beyi Gjergj Ariani buradan kaçarak bu isyanın idaresini üzerine aldı. Bu isyanın başlangıcı olan 1432-33 kışında, II. Murad kışı Serez'de geçirdi ve Arnavut isyancılar üzerine Evrenosoğlu Ali Bey komutası altında bir akıncı ordusu gönderildi. Bu kış döneminde dar bir vadi olan Shkumbin'de Arnavutlar bu akıncı ordusunu pusuya düşürdüler ve akıncılar büyük zayiat verdiler. 1433'te Arnavutlar yine Evrenosoğlu Ali Bey akınına başarı ile karşı koydular. 1434'te Arnavutlar çete ve pusu savaşları ile Osmanlı akıncılarına karşı bazı başarılar kazandılar. Fakat 1435 ve 1436 Evrenosoğlu Ali Bey ve diğer akıncı beyi Turahan Bey Arnavutluk isyanını bastırmayı başardılar.

Sırbistan'ın ilhakı​

Osmanlı iç savaşı sırasında Balkanlarda Macar etkisi artmış ve 1427 yılında Sırp Despotu Stefan Lazareviç'in ölümü üzerine Macaristan ile Osmanlılar arasında Sırbistan tahtı üzerinde çekişme çıkmıştır.

1428'de Sırbistan’ın kuzeydoğu kesiminde Tuna Nehri üzerinde bulunan Güvercinlik kalesi Osmanlılara eline geçti.

1428'de Macarlarla Osmanlılar arasında yapılan üç yıl süreli bir anlaşma sonucunda Yorgo Brankoviç Sırp Despotu olarak tanındı. Bu üç yıllık anlaşma bir defa daha yenilendi.

Buna karşılık II. Murad Rumeli'de uğraşmakta iken Anadolu'da Karamanoğulları Göller Bölgesi'ndeki eski Hamidoğulları arazilerini tekrar eline geçirdi ve II. Murad buna seyirci olarak kalmak zorunda kaldı.

Yenilenen antlaşmanın süresi dolunca 1434'te Macar Kralı Sigismund II. Murad'a bir elçi göndererek Bosna, Sırbistan ve Bulgaristan üzerindeki Macaristan yüksek egemenliğini tanınmasını resmen istedi. Bu hareketle Macaristan savaş ilan etmiş oluyordu. Osmanlı devleti aleyhinde olanlar Macaristan Kralı çevresinde toplanmaya başladılar. Bunlar arasında Bosna Kralı II. Tvrtko, kızı Mara'nın II. Murad'la evlenmiş olan Sırp Despotu Yorgo Brankoviç, Eflak prensliğini Sigismund desteği ile eline geçiren I. Vlad Drakul, Savcı Bey'in oğlu Şehzade Davut, taht hakkı arayan birçok Balkan soylusu ve pek çok asil senyör bulunmaktaydı. Fakat bu çok karmaşık ittifak arama süreci gayet yavaş gelişti ve atak bir birleşme gelişmesi ortaya çıkmadı. Buna karşılık Macarların artan etkisi karşısında II. Murad 1434'ten itibaren Balkanlar'da daha saldırgan bir tutum izlemeye başladı.

Fakat Anadolu'da ve Asya'da önemli gelişmeler yani Timur torunu Timurlu Gürkan hükümdarı Şahruh'un Anadolu'ya yönelmesi olasılığı ve Karamanoğulları'nın mütecaviz bir atakla eski Hamideli arazilerini geri almaları II. Murat'ın Balkan sorunlarına dikkatini çekmesini önledi. Timurlu Gürkan hükümdarı Şahruh Karakoyunlu hükümdarı İskender Bey'i desteklemekteydi. İskender Bey Akkoyunlu hükümdarı Karayülük Osman'ı yenerek Doğu Anadolu'nun tamamını eline geçirmişti. 1434'te Timurlu Gürkan hükümdarı Şahruh Karakoyunlu Devleti üzerine bir tedip harekatı düzenledi. 1435-36'da İskender Bey'in üzerine yürüyerek onu Karakoyunlular tahtından indirdi. Yerine kendine sadık olan Cihan Şah'ı Karakoyunlu tahtına getirerek onu Tebriz valisi tayin etti. İskender Han da Osmanlı Devleti'ne sığındı ve 1435-36 kışında Tokat'ta kaldı. İşte doğuda bu gelişmeler II. Murad ve Osmanlıları çok kuşkulandırmıştı. Fakat 1436'da Timurlu Gürkan hükümdarı Şahruh Horasan'a geri döndü ve Anadolu'ya bir sefer yapması olasılığı çok azaldı.

Bunu frsat bilen II. Murad 1437'de bir Anadolu seferine çıkarak Karamanoğulları'nın eline geçmiş olan Konya, Beyşehir ve Hamideli topraklarını tekrar Osmanlı devleti idaresine aldı.

9 Aralık 1437'de Macar Kralı Sigismund'un bir erkek çocuk varis bırakmadan ölmesi üzerine Macaristan'da işbaşına gelecek hanedan sorunları Macaristan'da epey kargaşalık yarattı. Sigismund'un Osmanlılar aleyhine kurmaya çalıştığı cephe de dağıldı. Sonunda Macar asilleri Jagiellon Hanedanı'nından 1434'ten beri Lehistan Kralı olan III. Vladislav'ı Macaristan Kralı olarak seçtiler ve kendisine Macaristan Krallığı için I. Vladislav ismi verildi.

II. Murad bu fırsatı iyi değerlendirerek üç yıl Rumeli'de kalarak, özellikle Sırbistan ve Eflak sorunları üzerine eğildi. Sırbistan ve Eflak prensliklerinin koşulsuz olarak kendisine bağlanmalarını sağladı. Sonra 1438'de II. Murad ilk Macaristan Seferi'ne çıktı. Tuna'yı geçerek Severin, Demirkapı, Orsova ve Sebeş kalelerini topa tutup yıkarak Erdel'in merkezi Zeybin (sonradan Hermannstadt ve şimdi Sibiu) kalesini kuşattı. Bu kaleyi eline geçirip Karpat Dağları geçitlerini aşıp Eflak topraklarına girdikten sonra Yergöğü üzerinden Edirne'ye geri döndü. Bu bir Osmanlı sultanının ilk büyük kapsamlı seferi oldu.

1438'de ise II. Murat Sırbistan üzerine yöneldi. Brankoviç tarafından yaptırmasına izin verilen yeni önemli savunma kalesi ve başkenti Semendire'yi fethederek Sırp Despotluğu'nu işgal etti. Bu bura devlete son vererek Sırbistan'ı bir Osmanlı eyaleti ilan etti. Üsküp Sancak Beyi Evrenosoğlu İshak Bey komutasındaki akıncılar Bosna Krallığı başkenti olan Yayçe önlerine kadar ilerlediler. O sırada Bosna Kralı II. Tvrtko'nun ölmesi Bosna Krallığı'nın iki varis arasında paylaşılması ve güneyde bulunan Hersek'in de ayrı bağımsız bir idare kazanması sonucunu doğurdu. II. Murad bundan istifade edip her üç idareyi de haraca bağladı.

Macarlar yeni Macaristan Kralı olarak o zaman Polonya Kralı olan III. Wladislav'ı Macar Kralı I. Vladislav adi ile seçtiler ve Polonya/Lehistan ve Macaristan krallıkları aynı kişinin idaresi altına geçti. I. Vladislav Transilvanya voyvodalığına Janos Hünyadi Corvinus adlı, ailesinin aslı pek gizemli olan, fakat Eflak soylusu olduğunu iddia eden, bir kişiyi atadı. Bu kişiyi Osmanlılar ve Osmanlı tarihçiler "Hunyadi Yanos" olarak da anarlar. Böylelikle 20 yıl Osmanlılarla devamlı olarak bir Haçlı ruhu ile mücadele eden, Macarlar tarafından bir milli kahraman sayılan ve sonunda oğlu olan Matyas'in Macaristan Krallığına gelen bir kişi olan János Hünyadi Balkanlar siyaset sahnesine girmiş oldu. 1441'de János Hunyadi Semendire'yi Osmanlılar elinden geri aldı ve Transilvanya'ya gönderilen Osmanlı birliklerine karşı birkaç galibiyet kazandı.

János Hunyadi'nin Balkanlar'ı ilk istilası​

Murat 1440'ta Stefan Lazarević'in ölümünden beri Macar işgali altında olan Belgrad'ı altı ay süreyle kuşattı, ancak başarısız oldu. Bazı tarihçiler "Belgrad Ricati" adını verdikleri bu başarısızlığı II. Murad dönemininde bir dönüm noktası olduğunu iddia etmektedirler. Bundan sonra Macarlar Osmanlı güçlerini Bosna'dan çıkarttılar. Yeni Macar Kralı I. Vladislav iki komutanını, János Hunyadi ve Nicholas Ujlaki'yi Osmanlı tehdidi altındaki sınırları korumakla görevlendirdi. Bunlardan János Hunyadi Belgrad'daki karargahından Osmanlı topraklarına karşı taarruzlar yapmaya başladı.

1441'de Erdel'i işgal eden ve Sibiu'yu kuşatan akıncı beyinin akıncı ordusunu bozguna uğratıp Mezid Beyi öldürdü. Kaçış yolları kapatılan Mezid Bey'in Osmanlı akıncı birlikleri tamamen imha edildi. Ertesi yılın Eylül ayında Mezid Bey'in intikamını almak isteyen Şehabeddin Paşa da Vazag Muharebesi'nde aynı akıbete uğrayıp yenildi ve büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı.

Bizanslılar bir konsil toplayarak yeni bir Haçlı seferi açılması için diplomatik araştırmalara geçtiler. Aynı dönemde Macarlarla anlaşan Karamanoğlu İbrahim Bey de 1443 ilkbaharında Anadolu'da Akşehir ve Beyşehir üzerine saldırıya geçti ancak II. Murad, oğlu Aleaddin Ali Çelebi ile birlikte İbrahim Beyi durdurdu.

1443'un sonbaharında Hunyadi, Macar Kralı Vladislav ve Sırp Despotu Yorgo Brankoviç ile birlikte karşı taarruza geçti. Bu ordu ile Tuna Nehri'ni geçerek hızla ilerlediler ve Niş Muharebesi'ni kazanıp Niş ve Sofya'yı ele geçirerek Balkan geçitlerine dayandılar.

János Hunyadi önderliğindeki Macar ve Bosna ordusunun, Osmanlı topraklarını istila etmekte olduğunu II. Murat Karaman seferi dönüşünde öğrendi. II. Murad çok ivedi bir hareketle Balkanlara döndü. Macar, Sırp, Eflak ve Bulgar birliklerinden oluşan ordusuyla János Hunyadi önüne çıkan her Osmanlı kuvvetini yenip, İzladi Derbendi'ne (Slatiska) kadar ilerledi.

Bu olayları ele alıp inceleyen 16. yüzyılda yazdığı "Prens" adlı eserinde İtalyan düşünürü Niccolò Machiavelli Osmanlılar için şu iddialarda bulunmuştur: Ona göre Osmanlı ordusunun saldırı gücü çok yüksektir ama zor durumda kaldığında ordunun düzenli geri çekilme kabiliyeti çok zayıftır. Bu niteliğin Osmanlı ordusunun en zayıf noktası olduğunu belirtip; zira bir kere büyük yenilgiye uğrarsa Osmanlı ordusunun bir daha toparlanmasının zor olduğunu iddia etmiştir.

Gerçekten de János Hunyadi istilasında Osmanlı birliklerinin yenilerek geri çekilmeleri esnasındaki koordinasyonsuzluk ve askerin paniği bu yenilgileri daha da kötü duruma sokmuştur. II. Murad büyük bir gayretle ve güçlükle Osmanlı kuvvetlerini tekrar toplayıp, birleştirip, direniş yapabilecek hale getirebilmiştir. II. Murad, 24 Kasım 1443'te İzladi Geçidi'nde yapılan İzladi Muharebesi'nde János Hunyadi ordusu yeni bir çatışmaya girişti. "İzladi Muharebesi"'nin akıbeti ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı Avrupalı tarihçiler bu muharebeyi de Macar ve müttefikleri ordusunun kazanıp Filibe ovasına kadar ilerlediğini ve buradaki Osmanlı direnişini kırdığı ancak çetin kış koşulları ve direnişler sebebiyle geri dönmek zorunda kaldığını iddia etmektedir. Diğer tarihçilerin açıklaması ise bu muharebeyi Osmanlı Ordusunun aşırı derecede ağır kayıplar vererek zorlukla kazanabildiği yönündedir. II. Murad ve Osmanlıların bu kadar zorlanmalarında ve hatta yenilginin eşiğine gelmelerindeki temel faktör Macar ordularında bulunan arabalar üzerindeki tüfekli ve oklu askerler (Wagenburg, tabur sistemi) yüzündendi. Bunlar seri hareket edebiliyorlardı. Osmanlılar arabalar üzerindeki ateşli silah kullanan askerler ve okçular nedeniyle çok sıkıntıya düştüler ve İzladi Muharebesine kadar geri çekilmeye zorlandılar Sonuçta her ne olursa olsun İzladi Muharebesi çok büyük sayıda ve Osmanlıları barışa zorlayacak kadar zayiat doğurmuştu.

Bu günlerde zor bir muharebe geçiren II. Murad, Amasya Valisi olan çok sevdiği oğlu Aleaddin Ali Çelebi'nin ölüm haberini de aldı.

Birçok tarihçi, zaten çok hissi bir kişi olan II. Murad'ın bu Balkan isyanı, sıra sıra yenilgi, büyük askeri zayiatla zorla kazanılan bir muharebe süreci devam ederken II. Murad'ın hükümdarlıktan bezdiğini ve oğlunun kaybından dolayı da gayet büyük bir depresyona girdiğini iddia ederler. Eşi Mara Hatun'un ve sadrazam Çandarlı (2.) Halil Paşa'nın önerdikleri gibi, II. Murad uğranılan büyük kayıplar dolayısı ile Osmanlılar aleyhinde olan bir barış yapılması gereğini kabul etmek zorunda kalmıştı.

Segedin Antlaşması ve Yenişehir Sevgendnamesi, tahttan çekilmesi, 1444 buhranı ve Varna Muharebesi​

Janós Hunyadi önderliğindeki Macar ve müttefikleri ordusunun ilerleyişinin İzladi Geçidi'nde durdurulmasının ardından hemen II. Murad Macarlar ile barış görüşmeleri için girişimlerde bulundu.

1444'un Haziran ayında taraflar arasında tarihte Edirne-Segedin olarak bilinen bir 10 yıl süreli olacağı ön görülen bir kalıcı barış antlaşması yapılması üzerine taraflar anlaşmaya vardılar. Bu antlaşmanın kalıcı olması için II. Murad Edirne'de Kur'an üzerine ve Macar Kralı Vladislav ise Segedin'de kendi Kutsal Kitap İncil üzerine yemin verdiler ve antlaşmayı bu yeminlerle imzaladılar. Bu anlaşmaya göre Osmanlılar kendi ortadan kaldırdıkları Sırp Despotluğu devletini yeniden kurulmasını sağlamayı ve 1427'deki sınırlarıyla devlet başkanlığının Brankoviç'e iade edilmesini kabul ettiler. Macarlar ise Bulgaristan üzerindeki hak iddialarından vazgeçmeyi kabullendiler. Her iki taraf da, yani Osmanlılar ve Macarlar, Tuna'yı geçmemeyi taahhüt ettiler.

Bu yeminli Edirne-Segedin Antlaşması'nın ardından II. Murad, oğlu Mehmet'i Edirne'ye getirtti ve onu başkentte "kaymakam" olarak bıraktıktan sonra Karamanlılar ile ilgilenmek üzere Anadolu'ya geçti. Karamanoğlu İbrahim Bey Ankara'ya kadar ilerlemiş bulunuyordu. II. Murad Karamanoğlu İbrahim Bey ile görüşerek bir sulh anlaşması yapılmasını kabul etti. Bu anlaşma için Göller bölgesinin Karamanlılara bırakmayı kabul etti. Temmuz 1444'te iki taraf arasında diğer bir yeminli anlaşma yapıldı ve Karamanoğlu İbrahim Bey II. Murad'a barışı koruyacağı hakkında "sevgendname (yemin belgesi)" adı verilen bir ciddi belge verdi. Bu "Yenişehir Sevgendnamesi" ile Göller bölgesi özellikle Akşehir ve Beyşehir'i Karamanlılara bırakıldı.

Edirne-Segedin Antlaşması ve Yenişehir Sevgendnamesi ile o zamana kadar II. Murad'ın 23 yıl süren hükümdarlığı sırasında Osmanlı Devleti'ne katmış olduğu arazilerin büyük bir kısmı tekrar elden çıkmaktaydı. Fakat bu şekilde II. Murad hem batıda hem doğuda barışı sağladığını düşünüyordu. Yaşlı, yorgun ve hatta bir depresyon geçirdiği kabul edilen II. Murad bu antlaşmaların ardından Osmanlı tarihinde daha önce (ne de daha sonra) hiç eşi görülmemiş bir karar alarak tahtından çekildi. Ağustos 1444'te Mihaliç'te (Karacabey'de bulunan hanedan çiftliğinde devletin ilerigelen idarecilerini ve askeri komutanlarını; yüksek ulemayı, kapıkulu (yeniçeri ve sipahi) subaylarını bir toplantıya çağırdı. Bu toplantıda kendisinin bir köşeye çekilip dünya işlerinden ve eğlenceden uzaklaştığını Allah'a yöneleceğini bildirdi. Edirne'den getirttiği oğlu II. Mehmet'in bu nedenle tahta geçeceğini ilan etti. Bu kararı hakkında şu şiiri elimize geçmiştir.
Gerekdir-kim idem âheng-i uzlet
Koyub gayri tutam nefsi ülfet
Bu feragat ve devir töreninin neden devlet başkentleri olan Edirne veya Bursa'da değil de hanedan çiftliği bulunan Mihaliç'te yapıldığının nedenlerini açığa çıkartabilecek bilgiler hakkında ve törenin ayrıntıları hakkında tarihçilerin elinde hiçbir belge bulunmamaktadır. Bu sırada (belirsiz doğum tarihi dolayısıyla} 12-15 yaşları arasında bulunan bir çocuğa, (II. Mehmet'e) bu kadar ağır bir devlet yükünün verilmesinin nedeni de açıkça bilinmemektedir. II. Mehmet'in tahta getirilmesi için tarihçiler çeşitli nedenler ileri sürmüşlerdir. Bunların başında Başvezir olan Çandarlı Halil Paşa'nın entrikaları gelmektedir. Diğer bir neden olarak vezirler arasında (özellikle başvezir ve Fatih'in lalaları olan vezirler arasındaki) iktidar çatışmaları verilmektedir. Diğer neden ise II. Murad'ın Konstantinopolis'te Bizans İmparatoru'nun himayesinde olan ve Osmanlı tahtında hak iddia eden Orhan Çelebi'ye karşı oğlunun tahta yerleşmesini sağlamlaştırmak istemesi ileri sürülmüştür.

Macar ve müttefiklerinin ta İzladi'ye inmesi sırasında Roma'daki İtalyan asıllı Papa IV. Eugene yeni bir Haçlı seferi hazırlama hevesine kapılmıştı. Konstantinopolis'ten 1437'de Avrupa'ya, İtalya'ya gelen Bizans İmparatoru VIII. İoannis'in Floransa Konseyi'nin iştirak edip Hristiyan Ortodoks ve Hristiyan Katolik mezheplerinin birbirine uzlaştırıp Papalık altında, kısa bir süre için de olsa birlik sağlanmasını kabul etmesi; bu birlik iin Konseyde "Laetentor Corele" adli bir birlik belgesini kabul edip ilan etmesi Papa'nın bu Haçlı seferi hevesine kapılmasında ek rol oynamıştı. Papa IV. Eugene, kendini, Hristiyanlığı birleştiren, Osmanlıları Balkanlardan atıp tek mezhepli Katolik Hristiyanlığının bu yöreye geri getirilmesini sağlayan bir şampiyon olarak görmeye başlamıştı. Bu sefer için Hristiyan askerlerin çoğunluğunu sağlayan Polonya Kralı/Macaristan Kralı I. Vladislav ve onun ünlü generali o zaman Transilvanya Voyvodası olan János Hunyadi'yi de bu yeni Haçlı seferi için komutanlar olarak görmekteydi. Papa'nın en yakın politika danışmanı olan ve Floransa Konseyi'nde başrolü oynamış olan Kardinal Gialiano Cesarini'yi papa Polonya/Macaristan Kralı huzuruna papa temsilcisi olarak gönderdi. Kardinal Cesarini "Edirne-Segedin Antlaşması"'nın tümüyle aleyhinde idi. Genç Polonya/Macaristan kralına bir gayri-Hristiyanla yapılan bir anlaşmanın Hristiyan ilkelerine göre geçersiz sayılacağını; kutsal kitap üzerine bir gayri-Hristiyan verilen yeminin aksinin yapmanın Katolik Hristiyanlarca günah sayılmayacağına ve eğer kral bu yeminini tutmayıp günah işlediğini düşünmekte ise en yüksek Katolik papazı olan papanın bir günah çıkartıcı olarak Kralın işlediği bu türlü günahını çıkartarak kral yaşarken bile dinsel olarak aftedilmesini sağlayacağını I. Vladislav'a devamlı telkinle inandırdı. II. Murad'ın beklenmedik tahttan feragati de, zaten çok zorlukla ve danışmanlarının tüm tavsiyelerinin aksine Segedin Antlaşması'nı imzalayan Macaristan Kralı üzerinde büyük bir aksi etkisi oldu. II. Murat'ın tahttan feragat edip yerine oğlu II. Mehmed'in Osmanlı tahtına geçmesi ile Edirne-Segedin Antlaşması'nın geçersiz olduğu iddiası daha fazla güç kazandı. Çünkü bu anlaşmayı imzalayıcı olan ve şahsen yemin vermiş olan hükümdar (II. Murad) artık tahtta değildi. Tahta geçen yeni sultan antlaşmaya bir taraf olmamakta idi. Böylece bu antlaşma ve yemin geçersiz olmakta idi. Macar Kralı Ladislas bu antlaşmaya devam için verdiği yeminin yeni sultana karşı olmadığını ilan etti ve bunu antlaşmanın geçersiz olduğuna bahane olarak yayımladı. Böylece papalık temsilcisi telkinleri ve bulunan sudan bahanelerle Macar Kralı Vladislav Ağustos ayında Osmanlılar'la yaptığı Edirne-Segedin Antlaşmasının geçersiz olduğunu ve ertesi yıl yeni bir Haçlı seferine çıkacağını her Hristiyan tarafa duyurdu.

Aralarında Arnavutluk'ta babasının mirasında hak iddia eden İskender Bey'in de bulunduğu Rumeli'deki eski yerel hanedanlar Osmanlılar'a karşı silahlandılar. 1443'un yazının sonlarında çoğunluğunu Macar Krallığı ve Eflak ordularının oluşturduğu 25.000 kişilik Haçlı ordusu komutanları Macar Kralı Vladislav ve Transilvanya voyvodası János Hunyadi idaresi altında Balkanlardan güneye sarkmaya başladı. Bu ordunun geliş haberi Balkanlara yerleşmiş olan müslüman halkı gayet korkutup bir paniğe kapılmalarına ve bir göçün başlamasına neden oldu. Ta güneyde Edirne'deki halkın bile bir bölümünün Anadolu'ya kaçmasına neden oldu. Aynı dönemde Orhan Çelebi de Dobruca'ya giderek bir isyan girişiminde bulundu ancak bu girişim Rumeli beylerbeyi Şahabeddin Paşa tarafından önlendi. Fakat Rumeli Beylerbeyi Şahabeddin Paşa Niş önünde yeni Haçlı ordusu ile yaptığı Niş Muharebesi'nde yenik düştü ve geri çekilmek zorunda kaldı. Bu Haçlı seferi sadece karadan olmamaktaydı. Burgundi Dükü ve Papalık Devleti gemileriyle takviye edilmiş olan Venedik donanması Çanakkale Boğazı'nı kapattı ve büyük bir Haçlı filosu da Marmara Denizi'nden Boğaz üzerinden çıkıp Haçlı ordusunu beklemek üzere batı Karadeniz kıyılarına geçmeye hazırlanmakta idi. Haçlı ordusu Niş'teki galibiyetinden sonra doğuya yönelerek Bulgaristan ve Sofya'yı işgal etti ve Karadeniz kıyısında bulunan Varna'ya kadar ilerledi.

Eylül ortalarında Edirne'de bir din anlaşmazlığı çıkmıştı. Hurûfi akımı bir sıra eylemle başkentteki sosyal barışa aksi etkiler yapmıştı. Hurûfiler genç sultan II. Mehmed'e bile etkide bulunmuşlardı. Sonunda sunni Edirne uleması, softaları ve halkı tarafından Hurûfilere karşı bir kanlı yok etme kampanyası sürdürülmeye başlandı. Tam bu sırada Edirne'de bir korkunç bir yangın çıktı. Edirne çarşıları ve ve yedi bin kadar ev yandı ve olasılıkla kentin büyük bir kısmı harabeye döndü.

II. Murad tahttan feragatten sonra Manisa'ya çekilmişti. Macar ordusunun Tuna'yı aştığı haberi üzerine vezirlerin kararı ile II. Murad Edirne'ye geri çağrıldı. II. Murad ruh haletinin kırgınlığı yüzünden gelmek istemiyordu. Fakat oğlu II. Mehmet ağzından veya kendisi tarafından Çandarlı Halil Paşa'nın tavsiyesiyle bir ferman yazıldığı ve eğer Murad sultansa gelip ordusu başına geçmesi eğer Mehmed sultansa babasına kati emir vererek ordunun komutanlığını yapmaya geri gelmesi istendiği ve böylece II. Murad'ın geri gelmesini sağladığı bildirilmektedir. Diğer bir rivayete göre ise Başvezir Çandarlı Halil Paşa, II. Mehmed'i uzun süren bir sürek avına göndermiş; genç Sultan avda iken onun ağzı ile II. Murad'a onu Edirne'ye geri çağıran bir mektup yazmıştır.

Bunun üzerine II. Murad kendine erişen Anadolu eyalet askerleri ordusu ile Venedik ablukası altında bulunan İstanbul Boğazı'nı geçip Edirne'ye ulaştı. Burada hiçbir sıfat taşımazken tüm Osmanlı ordusunun başına geçti ve Varna'ya yürüdü. Bu, tarihlerde eşi benzeri olmayan bir olay oldu.

19 Aralık 1444'te resmen sultan olmayan II.Murad'ın komutasındaki Osmanlı ordusu ile Haçlı ordusu Varna Muharebesi'ne giriştiler. Bu savaşın başında Haçlı ordusu çok baskı yapıp Osmanlı ordusunun kanatlarını yenme alemetleri gösterdi. Fakat Karaca Bey taktiğiyle sonuç değişti. Kral Vladislav ülkesine büyük zaferle dönmek için ortadan zırhlı ağır süvarileri başında atıyla bir süvari hücumu hareketine başladı. Fakat süvari hücumu başlangıcında bir yeniçeri tarafından atından düşürüldü ve hemen kim olduğu bilinerek öldürüldü. Kral Vladislav'ın kesilen başı ve yemini bozduğu Edirne-Segedin Antlaşması metinin kopyası bir mızrağa asıldı. Bu kesik baş ve anlaşma metni mızrağa takılı olarak Osmanlı ve Haçlı ordusu önünde gezdirilip kutsal yeminini kıran hükümdarın sonucu olarak gösterilmeye başladı. Bunun üzerine moral kazanan Osmanlı ordusu bir daha hamle yaptı ve Haçlı ordusu morali kırılmış olarak müthiş bir yenilgiye uğradı. Bununla birlikte Osmanlı ordusunun tüfekli askerlerin önemini anlayıp, kısmen de olsa Macarların Wagenburg, tabur sistemi sistemini kopyalamalarının zaferde payı olduğu iddia edilmektedir. Bir süre sonra II. Kosova Muharebesi'nde Osmanlılar daha da çok tüfekli askeri savaşta kullandılar ve Osmanlı ordusunda ateşli silah, top kullanımı giderek yayıldı. Bu Hristiyan hezimetinde papalık danışmanı ve papa temsilcisi Kardinal Cesarini de öldürüldü. Haçlı ordusu çok büyük zayiat verip büyük yenilgiye uğradı. Eğer esir alınıp köle yapılmamışlarsa Haçlı askerler ele geçirdikleri topraklardan perişan bir halde ülkelerine geri dönmeye başladılar. Macarların kahraman saydığı Transilvanya Voyvodası Janós Hunyadi ise çok küçük bir birlik başında harp sahasından Transilvanya'ya kaçmayı başardı. Böylece Avrupa'da Türkler aleyhine hazırlanıp hücuma geçmiş olan son Haçlı seferi, Haçlılar için bir felaketle sonuçlandı. .

Savaşın ardından Murat Edirne'de bir süre kaldıktan sonra tekrar Manisa'ya çekildi. Kendisinin mi ve yoksa oğlu II. Mehmet'in mi Osmanlı hükümdarı olduğu konusuna bir açıklık getirilemedi. Müslüman devletlere II. Mehmet adına fetihname gönderildi. Buna rağmen bundan sonraki bir buçuk yıl bir baba-oğul fetret dönemine girildiği iddia edilir.

Sultan II.Murad'ın Siyaseti​

Bu ihtişâma rağmen Sultan II. Murât’ın takip ettiği siyâset, gayet akıllıca ve yerli yerinceydi. Aşağıdaki hâdise, O’nun ince siyasetinin dâhiyâne bir misâlidir: Yıldırım Bayezit’i Ankara’da mağlûb eden Timur, Osmanlı’yı ancak birkaç yıl sürecek bir haraca bağlamıştı. Ondan sonra İlhanlılar, Timur’un yerine kendilerinin kaldığını söyleyerek bu haracı almaya devam ettiler. Bu haraç, II. Murat Han’a kadar verilmişti.

II. Murat zamanında tamamen toparlanıp güçlenmiş olan Osmanlı’nın paşaları, Sultan’a:

“–Pâdişâhım! Bunlara ne diye haraç veriyoruz? Artık başımızdan defedelim!..” dediler.

Son derece akıllı ve firâsetli bir Sultan olan II. Murat, bu hissî talebe şu ibretli cevabı verdi:

“–Onlar bizim yükselişimizin ve şu anki kudretimizin farkında değiller. Şâyet şimdi biz, istedikleri parayı onlara vermezsek, giderler; sıradan da olsa bir ordu toplayıp üzerimize gelirler. Gerçi mağlûb olurlar, ama Müslüman kanı akar... Dolayısıyla siz onlara istedikleri parayı şu an için verin!

Zîrâ para için Müslüman kanı akıtmak istemem! Ancak İlhanlı elçilerine öyle gösteriler yapın ve ordumuzun ihtişâmını seyrettirin ki, sahip olduğumuz kuvvet ve kudretin farkına varsınlar da bir daha kendilerinden çok üstün olduğu muhakkak olan bu devlet-i aliyyeden haraç isteme cür’et ve cesâretini gösteremesinler!..”

Sultan Murat Han, oğlu Fâtih’in doğumu yaklaşınca sabaha kadar uyumamış, gece boyunca Kur’ân-ı Kerîm okumuş ve doğacak çocuğun müjdesini beklemişti. Tam Sûre-i Feth’i okuyordu ki, beklediği müjde geldi:

“–Sultanım! Müjdeler olsun, bir oğlunuz oldu.” dediler. Sultan Murat Han, gayr-i ihtiyârî bir şekilde:

“–Elhamdülillâh, ravza-i Murat’ta bir gül-i Muhammedî açtı.” dedi. Adını Mehmet koydu. Ve:

“–Bu şehzâde Mehmet’in kudûmü şânına, âleme gülâb-ı meserret saçılsın!” diye fermân eyledi.

Doğumuyla kendisini son derece sürûra garkeden bu şehzâdesini mükemmel bir eğitime tâbî tutarak onun, her bakımdan müstesnâ bir şekilde yetişmesini sağladı. Öyle ki II. Mehmet, oniki yaşında iken bile tahta oturtulabilecek bir seviyeye gelmişti. Nitekim oğlundaki bu seviye ve istîdâdı gören Sultan II. Murat Han, büyük bir sır ve ferâgatle tahtı ona bırakıp kendisi Manisa’da uzlete çekildi. Sultan II. Murat Han’ın tahtı oğluna bırakması, târihin en mühim hâdiselerindendir. Bu ferâgatin en büyük hikmeti, Sultan’ın derviş meşreb bir tabîate sahip bulunması yanında İstanbul’un Fethi’ni sağlığında görmeyi murât etmesi idi.

Zîrâ Sultan II. Murat Han da, İstanbul’u alıp gülzâr yapmak iştiyâkı ile yanan bir pâdişahdı ve bu hususda fethin tahakkuku için büyük bir gayret sarfediyordu. Tâ ki Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri ile görüşene kadar bu istikâmetteki gayret ve hamlesi devam etti. Ancak o büyük Allâh dostunun İstanbul’un Fethi ile alâkalı işâretlerini alıp feth-i mübîn’in, evlâdı Mehmet tarafından gerçekleştirileceğini öğrenince, bu mâlumatı cân ü gönülden tasdîk ile bu yoldaki siyâsetini yeniden düzenledi. Ancak fethi hayatta iken görmek iştiyâkının ağır basması üzerine tahtı o sırada henüz oniki yaşında bulunan oğlu Mehmet’e bıraktı.

Sultan II.Murad'ın Hacı Bayryamm Veli ile karşılaşması​

Sultan II. Murât Han ile devrin büyük mânâ sultanlarından olan Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinin görüşme ve mükâlemeleri rivâyetlere göre şöyle olmuştur: Hakk dostlarından Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinin feyizli ve bereketli irşâdları neticesinde etrafında toplanan mürîdân hayli çoğalmıştı. Hazret-i Pîr’in ismi, Ankara dışına taşmış, bütün memlekete yayılmıştı.

Ancak kendisini son derece sevenler olduğu gibi hased eden kimseler de vardı. Nitekim bu hasedçilerden bazıları, onun mübârek adını duyup da kendisini merak eden Sultan II. Murat Han’a Hacı Bayram-ı Velî -kuddise sirruh- hakkında yanlış mâlûmâtlar verdiler. Fakat Sultan’ın, Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri’ni sevenlerden de aldığı birtakım bilgiler vardı.

Dolayısıyla Hazret-i Pîr için söylenen: «Devlet aleyhine adam topluyor!» hezeyanına kapılmayıp: «Oldukça çok sayıda mürîdânı vardır. Bunlar tarlalarda çalışır ve fakîr-fukarâya yardımda bulunurlar.» şeklinde aldığı mâlûmâtı da göz önünde bulundurarak hareket etti: “–Sakın hürmette kusur etmeyesiniz!” diyerek Hacı Bayram-ı Velî’ye iki elçi gönderdi ve Onu Edirne’ye dâvet etti. Gelen elçilerden mânen haberdar olarak onları Ankara’nın girişinde talebesi Akşemseddîn ile birlikte karşılayan Hacı Bayram-ı Velî, Sultan’ın dâvetini kabûl etti.

Yine Akşemseddîn ile birlikte Edirne’ye geldiğinde de, Sultan tarafından büyük bir tâzimle karşılandı. II. Murat, zarûret dolayısıyla pâyitahta çağırmak durumunda kaldığı bu büyük velîye: “–Efendim, sizlere hayli zahmetler verdik!” dedi. Hacı Bayram-ı Velî, Sultan’ın bu ifâdesine: “–Güzel ve bereketli neticelerde sebepler ve zahmetler yok olur...” mukâbelesinde bulundu. Bu büyük pîr ile Sultan, uzun uzun sohbetler yaptılar.

2. Murat Han, Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerine muhtelif ve derûnî suâller sordu. Aldığı cevaplar karşısında son derece memnûn kalarak ayağa kalktı ve Hazret-i Pîr’in ellerine sarıldı; öpmek istedi. Ancak Hacı Bayram-ı Velî, ellerini çekti ve Sultan’a şöyle dedi:

“–Siz Müslümanların dünyâ işlerini çekip çeviren devletlü bir sultansınız.. İşiniz devlete ve millete nizâm vermektir. Bizim dahî işimiz ise, ahalîyi bu devlete lâyık kılmaktır. Sizlere duâcıyız. Biz halka hizmeti büyük bir ibâdet sayarız. Size gelince büyük dedenizin buyurduğu «Cihâdı terketmeyiniz!» düstûruna uyduğunuz takdirde fütûhâtınız genişleyecek, bir gün Roma topraklarını da tamamen ele geçireceksiniz!..”

2. Murât Han ile bu büyük Allâh dostu arasında âdetâ bir şeyh-mürîd alâkası başladı. Sultan, O’nun sohbetinde erimiş, pâdişâhlık kisvesinden sıyrılarak samîmî bir mürîd durumuna gelmişti. Sultan II. Murât Han da, devletinin kazandığı ihtişama rağmen son derece mahviyetkâr bir şahsiyetti. Zâhir iklîminde olduğu kadar mânevî âlemde de sultandı. O’nun Hacı Bayram-ı Velî ile şu görüşmesi ve koca bir devletin reisliğinden ferâgat-ı nefs göstererek ayrılabilmesi de, bu mânevî sultanlığın bir tezâhürüdür.

2. Murât Han ve Hacı Bayram-ı Velî görüşürlerken içeriye bir beşik getirdiler. Hacı Bayram-ı Velî, beşiğe baktı ve herkesin işiteceği bir sesle Fetih Sûresi’ni okumaya başladı. Herkes hayretler içinde kaldı. Henüz beşikte kimin bulunduğuna bakılmadan Fetih Sûresi’nin okunmasına bir mânâ veremediler. Sûreyi bitirdikten sonra Sultan Murât Han’a dönen Hacı Bayram-ı Velî: “–Siz bir zât-ı kâmilsiniz. Şehzâdeniz için okuduğunuz o güzel mısrâı tekrar okur musunuz?” dedi.

Hacı Bayram Veli Hazretlerinin Müjdesi​

Hacı Bayram-ı Velî konuşmasına şöyle devam etti:

“–Sultanım! İstanbul’u fethetmek size nasîp olmayacak. Evet, o mübârek belde elbette fetholunacaktır, fakat bunu ben dahî göremeyeceğim. O belde-i tayyibenin fethi, sizin şu beşikteki gül-i Muhammedîniz ile bizim köse Akşemseddîn’e nasîb olacaktır.” dedi. Huzurda bulunan herkesin gözlerinden inci tanesi gibi yaşlar dökülmeye başlamış, gönüller, büyük bir mânevî heyecan ve vecd ile dolup taşmıştı.

Hacı Bayram-ı Velî, suâller kendisine daha tevcîh edilmeden onları cevaplandırmış ve bu mânevî ziyâfet başta Sultan olmak üzere herkesi mesrûr eylemişti. Hacı Bayram-ı Velî, son olarak Sultan’a:

“–Sultanım! Mehmetimiz’i hocasına, yâni Akşemseddîn’e bırakmak gerek! Zîrâ biz dahî onun liyâkatini bilenlerdeniz!..” diyerek sözlerini bitirdi.

Tahta dönüşü, Mora Seferi, İkinci Kosova Savaşı ve ölümü​

Murad'ın Manisa'ya çekildiği dönemde başkent Edirne'de barış yanlısı Sadrazam Çandarlı Halil Paşa ile dış siyasette daha saldırgan tutum içinde olan Şehabeddin ve Zağanos paşalar ile arasındaki çekişme sürmekteydi. Sadrazam Halil Paşa bu dönemde II. Murad'a hâlen gerçek padişah muamelesi yapıyordu. Öte yandan Şehabeddin ve Zağanos paşalar ise genç padişah Mehmet'i Doğu Roma'ya karşı saldırmaya teşvik ediyorlardı.

1445'te durum yine karıştı. János Hunyadi Tuna üzerinden Osmanlı topraklarına bir sıra akına başladı. Eflak Voyvodası Vlad Drakul ise Osmanlılar elinde bulunan Yergöğü kalesini kuşatıp ele geçirdi. Saltanat davası süren şehzade Davut Çelebi Dobruca'da isyan bayrağını açtı.

1446 ilkbaharında ise Edirne'de "Buçuktepe" adlı bir tepede başlayan ve buna izafeten Buçuktepe İsyanı adı verilen bir kapıkulu yeniçeri askeri isyanı başladı. Bu isyan ilk kapıkulu askeri isyanı olarak nitelendirilmektedir. Bu isyana neden kapıkulu askerinin ulufelerinin düşük vezinli akçelerle verilmesi idi. İsyancılara bir "buçuk akçe terakki" prim verilerek bu isyan yatıştırıldı. Bazı tarihçiler göre bu isyan Çandarlı Halil Paşa'nın, II. Murad'ı tahta geçmeye zorlamak için düzenlediği bir oyun idi. Her ne için olursa olsun, Buçuktepe İsyanı Osmanlı devletinin durumunu iyice zora soktu. Ayaklanan yeniçeriler Konstantinopolis'te rehine bulunan Orhan Çelebi'nin yanına gitme tehdidinde bulunmuşlardı. Bunun üzerine Sadrazam Çandarlı Halil Paşa, Murad'ı Edirne'ye geri davet etti. Murad İstanbul'a gitmek üzere 5 Mayıs'ta Manisa'dan ayrıldı ama çok yavaş ilerleyerek Ağustos ayının sonlarında Edirne'ye ulaştı. II. Murad böylece ikinci defa tahta çıktı. Oğlu II. Mehmed yanına lala olarak verilen Zağanos Paşa ve Şehabeddin Paşa ile Manisa'ya sancak beyi olarak gönderildi. II. Murad'ın çok yavaş hareketle gelişi ve oğlunun özel lalalar ile Manisa'ya gönderilmesi Osmanlı tarihinin, nedeni gizli kalmış ve incelenmemiş olaylarının başında gelmektedir.

II. Murad türbesi
II. Murad türbesi
II. Murat'ın beş yıl süren ikinci saltanatında, 1444 buhranında isyan eden Balkanlar'daki yerel hanedanları boyun eğdirmekle uğraştı. Bunların arasında özellikle Arnavutluk'ta İskender Bey ile meşgul olmuştur.

1446 yılı sonbaharında Osmanlı devletinin himayesi altında bulunan Atina Dükası'ın şikayeti üzerine II.Murad Mora despotuna karşı bir Mora seferine çıktı. Mora yarımadasını ana karadan ayıran Körent kıstak üzerinde bulunan ve Mora Despotluğu tarafından yeniden ama eski kale bina kurallarına göre yapılan Heksimillian Duvarı surları'nı ateşli silahlar kullanarak yerle bir ederek Mora'ya girdi. Heksimillian Duvarı'nın yerle bir edilmesi gelecekte 1453'te İstanbul kuşatmasına ve bu kuşatmada surlara karşı büyük toplar kullanılması bir harp tarihi kilometre taşı olduğu iddia edilmektedir. Bundan sonra eski tip taştan duvar korunak kurma ile mevki savunması prensipleri değişmiş ve savunma için yeni tip tabyalar kurulması gereği ortaya açıkça çıkmış olduğu belirtilmektedir. Mevsimin geç olması dolayısıyla hava şartlarının iyi olmaması beklenmekte olduğundan yarımadanın tümünün ele geçirilmesi imkansız görülmekte idi. Bunun için bu sefer bir akıncı hücumlarına dönüştü. Osmanlı ordusu ikiye ayrılıp bir ordu grubu Turahan Bey komutasında Patras'a kadar ilerledi. Mora içerilerine akınlar yapıldı; Mora'da yerleşkeler yakıldı ve ganimet toplandı ve Mora Despotu da vergiye bağladı. Edirne'ye 6.000 kadar esirle dönüldü.

1447'de II. Murad'da bağlılık sunmak istediği iddiasıyla, bazı Eflak boyarları Macaristan kral naibi olan János Hunyadi kışkırtması ile isyan ettiler ve Eflak Voyvodası II. Vlad Drakul'u Balteni bataklıklarında öldürdüler.

1448'de II. Murad İskender Bey'e karşı birinci seferine başladı.

Fakat 1448 yazında János Hunyadi'nin Varna Muharebesi'nden sonra yeniden toplamış olduğu yeni bir Macar ordusu başında Eflak ordusu ile birlikte yeniden harekete geçtiği haberi II. Murad'a yetişti. II. Murad Arnavutluk Seferi'ni yarıda bırakıp ordu ile Sofya'ya geri döndü. János Hunyadi Macar ordusu ve Eflak, Bohemyalı ve Alman asıllı ordu birlikleri ile Yorgo Bronkoviç'in kralı olduğu Sırbistan'a hücuma geçmişti. Bu yeni Macar ve müttefikleri ordusu bir ay Sırbistan başkenti olan Semendire kalesi önünde Kovin'de durakaldı. Segedin Anlaşması ile yeniden kurulan Sırbıstan despotu Brankoviç yeni bir askeri macera peşine gitmeyi kabul etmedi.

Sırbistan'ın ordusuna katılmayacağı açığa çıkınca János Hunyadi Macar ordusu ile Sırbistan'ını yakıp yıkıp yağma edip Osmanlı topraklarına girip güneye doğru yürüyüp ordusu ile Kosova sahrasina indi. II. Murad da Osmanlı ordusu ile Kosova'ya geldi. 17-20 Ekim 1448'de Kosova Savaşı'nda Osmanlı ordusu János Hunyadi'nin yeni ordusu ile muharebeye başladı. Her iki orduda da ateşli silahlar kullanılmakta idi. Fakat profesyonel Osmanlı ordusu ateşli silahları ve tabor tipi top arabalarını kullanmayı iyice öğrenmişti. Bu muharebede II. Murad toplar ve tabor tipi top arabalarıyla ve yeniçeri askeri ile orta kanatta idi. Oğlu II. Mehmed Anadolu eyalet askerleri ile sağ kanatta bulunmakta idi. Osmanlılar saflarında Macarların yaptığı gibi çok sayıda tüfekli asker bulunmaktaydı. Macar kuvvetleri önce sağ ve sol kanatta Osmanlıları yenmeye başladılar. Ağır süvarileriyle Osmanlı orta kanadına yüklendiler. Ama bu Osmanlı tüfekli piyade yeniçerilerinin ve topçularının ateşini teksif etmelerine neden oldu. Gayet iyi eğitilmiş ve teksif edilmiş seri ateş eden tüfekçi yeniçerilerin gayretleri ile Macar süvarileri ağır zayiat verip geri itildiler. Bir kere daha yenilgiye uğradılar. Macar ordusunun yarısından çoğu ve özellikle Macar asilleri öldürüldü. Pek çok sayıda esir alındı. Çarpışmalar ertesi gün de sürüp Osmanlı ordusunun son taarruzu ile Macar ve müttefiklerinin ordusundan sona kalan ve hala direnişte bulunan savaşçı birlikler de tümüyle imha edildiler. Kaçabilenlerin çoğu da Kosova'ya inerken talan ettikleri Sırbistan'da intikam alan Sırplar tarafından öldürüldüler. Savaş meydanından kaçan János Hunyadi Sırp Despotu Yorgo Brankoviç askerleri tarafından yakalandı. Brankovic Janos Hunyadi'yi tutukladı. Serbest bırakmak için 100.000 altın florin fidye aldı; Macar Krallığı'nın işgal etmiş olduğu geleneksel Sırbistan toprakları tekrar Sırbistan idaresine verildi ve Hunyadi'nin varisi olan oğlunun Brankoviç'in kızı ile evlenmesi için nişan yapılmasını Hunyadi kabul etti. Ancak bu şartlar gerçekleşince Sırp Despotu Brankoviç János Hunyadi'nin Macaristan'a dönmesine izin verdi.

1449'da Osmanlı akıncı güçleri Eflak üzerine hücuma gönderildiler.

1450'de oğlu II. Mehmet ile birlikte İskender Bey'e karşı Arnavutluk üzerine ikinci seferini düzenledi. Sefer dönüşü Edirne sarayda oğlu II. Mehmed, Dülkadir oğlu Süleyman Bey'in kızı Sitti Hanım'la evlendi ve bunun üzerine şaşaalı düğün eğlenceleri yapıldı ve bundan sonra çift Manisa'ya gönderildi.

Bu düğünden kısa bir müddet sonra 1451'de II. Murad dinlenmek üzere çekildiği Edirne'deki Tunca'daki bir adada felç geçirdi ve 3 Şubat 1451'de günü öldü. Öldüğünde Cenazesi Bursa'ya götürüldü. Bursa'da Muradiye Camii'ndeki oğlu Alaaddin'in yanında gömülmesi vasiyeti üzerine onun yanına gömüldü ve sonradan üstü açık türbe yapıldı.Türbesinin üstünün açık olmasının sebebi Allah'ın rahmeti ve bereketinin üstüne yağmasını istemesidir.

Öldüğünde Osmanlı Devleti 1402 yılında aldığı darbeden tamamıyla kurtulmuştu.

Ailesi​

Eşleri​

  1. Hüma Hâtûn - Fatih Sultan Mehmed'in annesi.
  2. Hatice Halime Hatun - Candaroğlu İsfendiyar Bey'in torunu.
  3. Mara Hatun - Sırbistan Despotu Yorgo Bronkoviç'in kızı, Fatih'in üvey annesi.

Erkek çocukları​

  1. Şehzade Büyük Ahmed
  2. Şehzade Alaaddin
  3. Şehzade Mehmed
  4. Şehzade Orhan
  5. Şehzade Hasan
  6. Şehzade Küçük Ahmed

Kız çocukları​

  1. Hatice Hatun
  2. Fatma Hatun
  3. Şehzâde Hatun
  4. Erhundi Hatun

Muradiye Külliyesi​

Muradiye Külliyesi, Bursa’da Osmanlı sultanları tarafından yaptırılan son külliyedir. Sultan II. Murad tarafından 1425-1426 yılları arasında yaptırılmış ve içinde bulunduğu semte ismini vermiştir. Cami, medrese, hamam, darüşşifa ve türbeden oluşan Muradiye Külliyesi’ne Fatih Sultan Mehmed, II. Bayezid ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde yapıldığı bilinen türbeler de eklenmiştir.

Ölüm ile yaşamı, rüya ile hakikati, hüzün ile huzuru bir arada tadabileceğiniz, hissedebileceğiniz, bu mistik mekanın bahçesinde, yer alan çınarlar servilerin gölgesinde, çiçekler arasında, bedenen ve ruhen dinlenebilirsiniz.

Muradiye Camii​

1425-26 yılında yaptırılan II. Murad Camii, zaviyeli plan tipi camilerin en yalın biçimini yansıtmaktadır. Oldukça yalın bir plana sahip olmasına karşılık, gerek dış cephesi, gerekse iç mekanları süsleme bakımından oldukça zengindir. Dış cephede taş ve tuğla işçiliği, iç mekanlarda ise renkli sırlar ve çeşitli motiflerle çiniler sanat tarihi açısından önem arz etmektedir.

II. Murad Türbesi​

Muradiye Külliyesi’nin merkezinde, caminin güneybatısında II. Murad türbesi yer almaktadır. Kare planlı olan türbenin, II. Murad’ın mezarının bulunduğu alanın kubbesi açık bırakılarak, yamur suyunun mezara gelmesi sağlanmıştır. Sultan II. Murad, “Allah’ın rahmeti, ister güneş ve ayın parlaklığı, isterse cennetin yağmuru veya çiği olsun, mezarımın doğrudan üzerine yağsın” diye vasiyet ettiği bilinmektedir. Uhrevi aleme olan bağlılığı ve gösterişten hoşlaşan yapısı olan Sultan II. Murad’ın türbesi de oldukça sadedir. Aynı türbe yapısı içerisinde yer alan yan odada iki büyük oğlu ve bir kızının mezarları bulunmaktadır.

Sultanlıktan kendi isteğiyle ayrılan ilk ve son hükümdar olan II. Murad, Bursa’da gömülen son Osmanlı padişahıdır.

Muradiye Türbeleri​

Osmanlı hanedan üyelerinin türbelerinin yer aldığı külliyede 12 türbe bulunmaktadır. Bursa’nın Osmanlı türbeler şehri olarak anılmasında büyük bir paya sahip olan külliyenin bahçesinde yer alan türbeler, adeta hüznün acı meyveleri gibidir. Fatih Sultan Mehmed’den itibaren 100 yılı aşkın bir dönem içinde peyderpey yaptırılan bu komplekste ; Hüma Hatun (Hatuniye) Türbesi, Şehzade Alaaddin Türbesi, Şehzade Ahmed Türbesi, Şehzade Mustafa Türbesi, Şirin Hatun Türbesi, Gülruh Hatun Türbesi, Ebe Hatun (Fatih Sultan Mehmed’in Ebesi) , Şehzade Mahmed Türbesi, Mükrime Hatun Türbesi, Gülşah Hatun Türbesi, Saraylılar (Cariyeler) Türbesi bulunmaktadır.

II. Murad Medresesi​

Bursa’da inşa edilen son selatin medresesidir. Altıncı Osmanlı padişahı II. Murad tarafından yaptırılmıştır. II. Murad’ın Bursa’da kurduğu medrese dışında, cami, imaret, zaviye, muvakkithane, hamam ve bir de misafirhane yaptırdığı bilinmektedir. Medrese, kendi adıyla anılan caminin yaklaşık 40 m. batısındadır. Öğrencilerin kalabileceği ölçülerde 14 odası ve bir büyük dershanesi bulunan medresenin bir de kütüphanesi vardır. Bursa’daki güzel medreselerden biri olan Muradiye Medresesi, 1951 yılında restore edilerek yakın zamana kadar Verem Savaş Dispanseri olarak kullanılmıştır. 2005 yılından bu yana “Döne Ocak Kanser Erken Tanı Merkezi” olarak kullanılmakta olup, içinde bir de sağlık müzesi bulunmaktadır.


 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Geri
Üst