İçindekiler
AYASOFYA (İSTANBUL)
Ayasofya Camii
Ayasofya adındaki "aya" sözcüğü "kutsal, azize", "sofya" sözcüğüyse herhangi bir kimsenin adı olmayıp Eski Yunancada "bilgelik" anlamındaki sophos sözcüğünden gelir. Dolayısıyla "aya sofya" adı "kutsal bilgelik" ya da "ilahî bilgelik" anlamına gelmekte olup Ortodoksluk mezhebinde Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır. 6. yüzyılın ünlü bilim adamları, fizikçi Miletli İsidoros ve Trallesli matematikçi Anthemius'un yönettiği Ayasofya’nın inşaatında yaklaşık 10.000 işçinin çalıştığı ve I. Justinianus'un bu iş için büyük bir servet harcadığı belirtilir. Bu çok eski binanın bir özelliği, yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır.
Bizans döneminde Ayasofya, büyük bir "kutsal emanetler" zenginliğine sahipti. Bu emanetlerden biri de 15 metre yüksekliğindeki gümüş ikonostasisti. Konstantinopolis Patriği'nin patrik kilisesi ve Ortodoks Kilisesi'nin bin yıl boyunca merkezi olan Ayasofya, 1054 yılında Patrik I. Mihail Kirularios'un Papa IX. Leo tarafından aforoz edilmesine şahitlik etmiş olup bu olay, genel olarak Schisma'nın, yani Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılmasının başlangıcı sayılır.
1453’te kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet’in gösterdiği hoşgörüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenlerse olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler, bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir. Cami, müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştır. Günümüzde görülen Ayasofya binası, aslında aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan "Üçüncü Ayasofya" olarak da bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüş, Mimar Sinan’ın binaya istinat duvarlarını eklemesinden itibaren hiç çökmemiştir.
KÜÇÜK AYASOFYA (İSTANBUL)
Küçük Ayasofya Camii, İstanbul'un Küçük Ayasofya semtindeki cami. Bizans (Doğu Roma) İmparatoru I. Justinianus ve karısı Theodora tarafından 527-536 yılları arasında Aya Sergios ve Bachos Kilisesi (Modern Yunanca: Eκκλησία τῶν Άγίων Σεργίου καί Βάκχου ὲν τοῖς Ὸρμίσδου) adıyla yaptırılan kilise 1497'de sultan II. Beyazıt Topkapı Sarayı Darüssaade ağası Hüseyin Ağa döneminde camiye çevrilmiştir.Temelinde 3 metreye 1,8 metrelik blok taşlar kullanılmıştır. 8 köşeli ana kubbesi bulunmaktadır. İstanbul'un en eski Bizans Dönemi yapısı olarak bilinir. Bahçesinin güney kısmında 24 odalı geniş bir bahçesi ve ortasında şadırvanı olan Hüseyin Ağa Medresesi yer alır. Medrese Yesevi Vakfı tarafından restore edilmiş ve Türk el sanatlarının hizmetine verilmiştir. Yakınında Kesikbaş Hüseyin Ağa türbesi yer alır.
Yapı 1836 ve 1956 yıllarında iki onarım görmüş, muhtelif kurşun ve sıvaları yenilenmiş, tek minaresi önemli ölçüde onarılmıştır.
Söylencelere göre kilise ismini I. Anastasius'un Doğa Roma İmparatoru olduğu zamanda gerçekleşen bir olaydan alır. I. Anastasius devrinde imparatora karşı bir toplumsal ayaklanma gerçekleşir ve bu isyana I. Justinianus'un da adı karışır. Bunun üzerine, I. Justinianus imparator tarafından idam cezasına çarptırılır mamafih hükümün gerçekleşeceği sabahtan önceki gece Aziz Sergius ve Aziz Bacchus imparator I. Anastasius'un rüyasına girerler ve I. Justinianus'un lehinde tanıklık ederler. Bu rüya yahut görü imparatora, verilen hükmün hakkaniyeti üzerine tekrar düşünmesine sebebiyet verecek derecede tesir eder. I. Anastasius verdiği karardan vazgeçerek I. Justinianus'u bağışlar. I. Justinianus tahta çıktıktan sonra, I. Anastasius tarafından hayatının bağışlanması kararına mucip olan Azizlere şükran borcunu ödemek için bir adak kilisesi olarak Aziz Sergius ve Aziz Bacchus adına halihazırda Küçük Ayasofya Camii olarak hizmet veren kiliseyi inşa ettirir.
EDİRNE AYASOFYASI
Edirne Ayasofya Camii
Edirne'de çok büyük tahribat yapan 1165 (1752) zelzelesinde harap olan Ayasofya bundan sonra tamir edilmediğinden gitgide yıkılmaya yüz tutmuş ve nihayet 1899'da kubbesi çökmüştür. XIX. yüzyıl sonlarında henüz ayakta kalabilen kısımları da malzemesinden faydalanılmak üzere yıktırılmış, 1902'de ise son harabesi ortadan kaldırılmıştır. Osman Nuri Peremeci'ye göre Ayasofya Kaleiçi'nde, Keçeciler Kapısı yolu üstünde imiş.
Ayasofya ile, Fâtih Sultan Mehmed tarafından eski bir kilisenin yerinde yaptırılan iki pâyeli ve altı kubbeli, İstanbul Edirnekapı'daki Atik Ali Paşa Camii'nin benzeri olan Kilise Camii ayrı iki binadır. Edirne'deki mimari eserler hakkında değerli araştırmaları bulunan Rifat Osman Bey bu iki camiyi karıştırmıştır. Edirne'yi 4 Ekim 1875'te ziyaret eden Fransız mimarlık tarihi uzmanı A. Choisy, Ayasofya'nın bir planını çizip yayımlamıştır. 1888'de Edirne'de Rus konsolosu olan G. Lechine de bu harap mâbedin bir fotoğrafını çekmiş ve bunu Bulgar konsolosu P. Mateev'e vermiştir. Bu iki belgenin yardımıyla, 1752'ye kadar Ayasofya Camii olarak kullanılan eski kilisenin tuğladan inşa edilmiş büyük bir yapı olduğu ve esasında dört yapraklı yonca biçiminde bir planı bulunduğu anlaşılmaktadır. Bizans'ın geç devirlerinde ortadaki ana mekân takviye edilerek bunun üstü yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştü. 1888'de çekilen fotoğrafta bu kubbenin bir kısmının henüz durduğu görülmektedir.
GAZİ SÜLEYMAN PAŞA CAMİ (KIRKLARELİ)
Vize Küçük Ayasofya (Gazi Süleyman Paşa) Camii
Kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Üç apsisi bulunmakta olup, kubbesi on altı köşeli tanbur üzerine oturtulmuştur. Yapı, kubbeyi tutan 1.30, 1.40 santimetre çapında ayaklar ve bunların yanında (arasında) bulunan sütunlarla üç bölüme ayrılmıştır.
Mermer olan bu sütunların başlıkları korinth stildedir. Sütunlar gibi hali hazırda mevcut olmayan mozaikler, şekil itibariyle Ayasofya ile St. İrene arasındaki kazıda bulunanlarla benzeşmektedir.
Asıl binaya narteksten, tamamen Bizans stilindeki üç mermer söveli kapı ile girilmekteydi. Bir zamanlar kırık yazılar ve kadın heykellerinin yer aldığı bina, taş ve tuğladan inşa edilmiştir. Kubbe çapraz ve beşik tonozludur. Mihrap sonradan beton ilavedir. Minberi bulunmamaktadır. 1997 yılında Kırklareli Müzesi ile T.Ü. Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nün müşterek bir çalışması ile kısmi bakım ve temizliği yapılmış, 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından aslına uygun bir restorasyon geçirmiştir.
TRABZON AYASOFYASI
Trabzon Ayasofya Camii
İstanbul'un Latinler tarafından işgal edilmesinden sonra kaçan ve Trabzon'da 1204 yılında Trabzon İmparatorluğu'nu kuran Komninos Hanedanı'ndan İmparator I. Manuil (1238-1263) tarafından 1250-1260 yılları arasında yaptırılan ve bir manastır kilisesi olan Ayasofya adı "Kutsal Bilgelik" anlamına gelir. Fatih Sultan Mehmed'in 1461 yılında Trabzon'u fethinden sonra da kilise olarak kullanılan yapı 1584 yılında sultanın emriyle Kürd Ali Bey adlı bir ayân tarafından bir minber ve müezzin mahfili eklenerek camiye dönüştürülmüştür. 1610’da kente gelen Julian Bordier camiye dönüştürülen yapının onarılmadığı için boş tutulduğunu ve ibadet için kullanıldığını bildirmiştir. Uzun süre ibadete kapalı olan yapı 1865’de Müslüman cemaatin topladığı 95.000 kuruş ile Rum ustalar tarafından onarıldıktan sonra yeniden camiye dönüştürülse de I. Dünya Savaşı sırasında Trabzon’u işgal eden Rus ordusu tarafından depo ve askeri hastane olarak kullanılmıştır. Savaş sonrasında 1960 yılında dek cami olarak kullanılan yapının freskleri 957-62 yılları arasında Edinburgh Üniversitesi’nden Russell Trust tarafından temizlendikten sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek 1964 yılında müze hâline getirilmiştir. Her yıl on binlerce turist tarafından ziyaret edilen yapı Vakıflar Trabzon Bölge Müdürlüğü tarafından camiye dönüştürülmekte, imam atanması beklenmektedir. Müzenin camiye dönüştürülmesi kimi muhafazakâr siyasetçi ve medya kurumlarınca desteklenir , hatta İstanbul Ayasofya'nın da ibadete açılması beklenirken, çeşitli aydın ve aktivistlerce freskler ve yapının zarar göreceği gerekçesiyle müze statüsünü yitirmesine karşı çıkılmış ve "Trabzon Ayasofya Müzesi Müze olarak kalmalı" adlı bir de imza kampanyası başlatılmıştır . 3 Haziran 2013 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğüne teslim edildi. Ardından mahkeme kararları ve vakıf kaydı dolayısıyla Ayasofya, 28 Haziran 2013 Cuma günü 49 yıl sonra yeniden müslümanların ibadetine açıldı.
Geç Bizans Kiliselerinin en güzel örneklerinden biri olan yapı, kapalı kollu haç planlı olup, yüksek kasnaklı bir kubbeye sahiptir. Kuzey, batı ve güneyinde revaklı üç kirişi bulunmaktadır. Yapı ana kubbenin üzerine değişik tonozlarla örtülmüş ve çatıya farklı yükseltiler verilerek kiremitle örtülmüştür. Üstün bir işçiliğin görüldüğü taş plastiklerde Hristiyan sanatının yanı sıra Selçuklu Dönemi İslam sanatının da etkileri görülmektedir. Kuzey ve batıdaki revak cephelerinde görülen geometrik geçmeli bezemeleri içeren madalyonlarla, batı cephesinde görülen mukarnaslı nişler Selçuklu taş işlemelerindeki özellikleri taşımaktadır.
Binanın en görkemli cephesi güneyidir. Burada Adem'le Havva'nın yaratılışı kabartma olarak bir friz hâlinde anlatılmıştır. Güney cephesindeki kemerin kilittaşı üzerinde Trabzon'da 257 yıl hüküm süren Komninos Hanedanı'nın sembolü olan tekbaşlı kartal motifi bulunmaktadır. Kubbede ana tasvir İsa, onun tanrısal yönünü aksettiren Hristos Pantokrator (Herşeye kâdir İsa) tarzıdır. Bunun altında bir kitabe kuşağı, daha altta ise melekler frizi bulunur. Pencere aralarında on iki havari tasvir edilmiştir. Pandantiflerde değişik kompozisyonlar yer almaktadır. İsa'nın doğumu, vaftizi, çarmıha gerilişi, kıyamet günü gibi sahneler betimlenmiştir.
KABAKÖY AYASOFYASI (GÜMÜŞHANE)
Gümüşhane Ayasofya Camii
Yazılı kaynaklarda, bölgede 8. yüzyılda Ermenilerin iskân ettiği ve kilisenin de aynı yüzyılda yapıldığı belirtilmektedir. İleriki dönemlerde Hagia Sophia’ya adanan kilise, 18. yüzyılda bölgeye Türkler’in yerleşmesiyle camiye çevrilmiş (1737) ve Ayasofya Camii adıyla anılmıştır.
Camiye çevrilirken pastoforion odaları kapatılmıştır. Yapının kuzeyinde yer alan minaresi yakın tarihlidir. Yapının kuzeydoğusunda geç döneme tarihlenen bir de çeşme bulunmaktadır. Yapıya giriş, batı cephede yer alan taş söveli ve yuvarlak kemerli açıklıktan sağlanmaktadır. İç mekânda, güney duvara mihrap ve minber eklenmiştir. Mihrap kesme taştan yapılmış olup niş çevresi kalem işiyle süslenmiştir. Yenilenmiş olan minberi ve vaaz kürsüsü ahşaptandır. İç mekânda beden duvarları ve taşıyıcılar sıvalı ve boyalıyken kemerler, taşıyıcıların başlıkları, pencere ve kapı söveleri taş olarak bırakılmıştır.
Bu uygulama iç mekânda sade ve şık bir hareketlilik sağlamıştır. Pencereleri tonozlu pencere tipi olup ahşap malzemelidir. Güney cephede görülen haç motifli ve işlemeli taşlar, insitu olmalıdır.
ORTA CAMİ (ZONGULDAK)
Zonguldak Orta Camii
Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın ve özellikle de komutanlarından Konur Alp’in, Ereğli’yi fetih mücadelesinden hareketle, kaynaklarda-kitaplarda; Ereğli’deki Ayasofya Kilisesi-Camisi adından bahsedilirken, “bu Caminin adı Orhan Gazi’ye izafeten-ithafen Orhan Gazi Camii adı verilmiş olduğu”ndan bahsedilir. Bu ifadeler kullanılırken, fetih duygusu mu düşünülüyor, yoksa ‘çok sonraki yıllarda bu ad verilmiştir’ denilerek, ‘Orhan Gazi’nin Ereğli’de fetihleştirmesi yoktur’ diyenlerin düşüncesi mi desteklenmek istenmiştir bunu bilmiyoruz.
Fiziksel görüntüsündeki çeşitli etkenlerden dolayı, bu yapı, önceleri Bizans Basilikasnın Camiye dönüştürülmüş eseri olarak kaydedilmemiş, Cami’nin Bizans döneminden kalma bir kilise olduğunu ilk kez Osman Sümer daha sonra da Tahsin Aygün belirtmiştir. Kilise ve Cami olarak, fiziksel yapısında hep değişiklikler olagelmiştir. Cami, 1903’te 1954’te ve en son 2013’te restorasyona tabi tutulmuştur.
Osmanlı İmparatorluğunun bir özelliği; önem verdikleri ve fethettikleri bir yerin fethinin gerçekleştirilmesinin ardından, kan ve kılıç hakkı denilerek, o yerin en önemli en büyük kilisesini Camiye çevirmektir. Bu durum, fethin simgesi olarak kabul edilir. İstanbul’daki Ayasofya Kilisesi-Camii, bu durumun en bariz örneğidir.
Ereğli’de Orhan Gazi Camii binası, Bizans döneminde (5.yy) Ayasofya Kilisesi olarak bina edilmiş ve ardından görev-hizmet yapmıştır. Orhan Gazi döneminde, Bolu Göynük Safranbolu üzerine fetih yapmak üzere görevlendirilen Konur Alp ve Süleyman Paşa’nın ilgili fethi gerçekleştirdikten sonra Orhan Bey Camii adını almıştır.
İstanbul’daki Ayasofya Kilisesi 532-37 yılları arasında yapılmışken, (aşağıdaki bilgilerden hareketle) Ereğli’deki Ayasofya, İstanbul’dakinden 100 yıl kadar önce yapılmıştır.
Yazar Ertani, Zonguldak-Ereğli’deki Ayasofya’nın yapılış tarihi hakkında şu bilgileri veriyor: “5. yüzyılda II.Theodosios döneminde (408-450) inşa edildiği bilinen yapının Ereğli’nin alınmasından sonra Orhan Gazi tarafından camiye çevrildiği tahmin ediliyor. Günümüzde Orta Camii adıyla kullanılıyor.” Bu ifadeler bizim önemli çünkü Cami 2013 restorasyonuna girmeden önce, caminin dış duvarında caminin yapılış tarihi ‘5. ya da 6.yy’da” yapılmış denilmekte idi. Yani araştırmacıların net tarihi yoktu. Fakat şimdi ilk defa bu yapının yapılış zamanı belirtilmektedir. (II.Theodosios döneminde: 408-450).
Dikkat çeken husus, “Orhan Gazi’ye izafeten bu kiliseye Orhan Gazi Camii adı verilmiştir” denilmiyor, Ereğli’nin alınmasından sonra Orhan Gazi tarafından camiye çevrildiği tahmin ediliyor diyor.
İZNİK AYASOFYASI
İznik Ayasofya Camii çok derin bir tarihe sahip. Geçmişi Roma Dönemi'ne kadar uzanan güzide caminin içerisinde Selçuklu ve Osmanlı Dönemi'nden de izler bulunuyor. Çok güzel tarihi izler taşıyan cami bir kiliseden ezan seslerinin yükseldiği camiye dönüştüğü için İslam alemi için de büyük önem arz eden yerlerden biri olmuş.İznik Ayasofya Camii çok eski tarihe sahip ve birden fazla medeniyetin izlerini taşıyor. Bu yönü ile görmeye değer adreslerden biri olan cami kiliseden çevrilmesi sebebiyle de İslam alemi için büyük önem taşıyor. Sadece içerisinde yer alan tarihle değil Hristiyanların ibadet merkezleri olması sebebiyle de önemli bir gezi noktası. Bir dönemlerde burada Hristiyanların toplantıları gerçekleşirken günümüzde ise ezan sesleri yükselerek İslam ışığı ile aydınlanıyor.
İznik’in en önemli sembollerinden biri bu Ayasofya Camii. Dört tane medeniyete ait izler bu cami içerisinde yer alıyor. Romalılar döneminde yapılan bir bazilika Bizans döneminde ise kilise olarak kullanılıyor. Selçuklular bölgeye hakimiyet kurduktan sonra ise cami olarak kullanılmaya başlanmış. Selçuklunun inşa ettiği minare de bulunuyor. Osmanlı hakimiyetinde ise bugünkü görünümüne kavuşuyor tarihi eser. Medeniyetlerin tarihine ışık tutan güzide bir yer.
Yerli yabancı turistler burada mutlaka fotoğraf çekiliyor ve içerisini de gezmeyi ihmal etmiyor. Çok güzel bir tarihle yapılan cami içerisinde her detayda bir medeniyetin izi görünüyor.
4. yüzyılda batı roma imparatorluğu buraya kiliseyi inşa ediyor. Roma döneminde ise buraya Selçuklu hakimiyet kuruyor ve İznik başkent oluyor. Hristiyanların ibadet merkezlerinden biri burası. Hristiyanların kesin kararlarının alındığı toplantılarından biri burada yapılıyor. İlk aforoz işlemleri dahi burada yapılıyor ve Hz. İsa’nın tanrının oğlu olarak burada kabul ediliyor. Burası tam bir Hristiyan dinini ibadet merkezi oluyor. Şimdi ise bir cami.
Osmanlı döneminde ise Orhan Gazi şehrin giriş kapısında etrafa bakarak cami yapılacak bir yer arıyor. Ayasofya Kilisesi Orhan Gazi’ye kılıç hediyesi olarak veriliyor. İçerisindeki heykeller çıkartılarak güzel bir camiye çevriliyor. Kanuni Sultan Süleyman ise burayı restore etmek üzere Mimar Sinan’ı gönderiyor ve içeride değişiklikler yaparak genişletiyor. Cami depreme daha dayanıklı hale geliyor.
1920 yılına gelindiğinde ise maalesef Yunan askerleri buraya saldırı yaparak tarihi eserleri tahrip ediyor. Bu caminin çatısı bu yüzden yeniden yapıldı. Hem müze hem de cami olarak günümüzde kullanılıyor. Ayasofya Camii çok güzel detaylar bulunduruyor içerisinde çok güzel incelikler var. Mozaikler bunlardan biri. Hristiyanlar için önemli olan bir mozaik bunlar. Kültürel bir miras olarak bu mozaikler bulunuyor hala. Manevi huzur ve tarihin muhteşem gösterişi de görmeye değer.
Duvarlarda kanallar bulunuyor rutubet ve nem olayını dengelemek için yapılmış bir özellik bu da. Yine incelikle düşünülerek yapılmış güzel bir detay. Cami içerisinde freski mezar da bulunuyor. Eski dönemlerde bir azize ait mezar. Resimli mezar restore edilerek günümüze kadar gelmiş. Sıva yaparken iğneleme yaparak sıvanın içerisine yedirilmiş. Freskolar burada çok sayıda bulunuyor ancak belirli yerlerde.
Ayasofya Cami içerisinde Hristiyanların kutsal mermeri de bulunduğu gibi camiye çevrildiği ilk yıllarda yapılan ‘Allah’ ve ‘Bismillahirrahmanirahim’ yazısı da kendini gösteriyor.
ÇEKMECE AYASOFYASI (BİTLİS)
Bitlis Çekmece Ayasofya Camii
Hristiyan inancına göre yeni doğan çocukların vaftiz edildiği "Vaftizhanesi" de tahrip edilmeyen kilisenin dört bir yanında haç işaretleri ve Hristiyan inancında mum yakılan yerler de orijinalliğini yitirmemiş durumda. Kilisenin taşıyıcı kolonlarında görülen Ermenice yazılarda ne yazıldığını bilmeyen köylüler, duvarlara ve kolonlara kazınmış olan haç işaretleri ile vaftizhane de olduğu gibi Ermenice yazıları da kapatmamışlar. Köylüler "Biz inancımız ve saygımız gereği hiç kimsenin ibadet ettiği bir yere zarar vermeyiz hep koruruz." dediler.