Üst
Ugur

Zeytinyağlı Yiyemem Aman Türküsünün İlginç Hikayesi

Ugur

Administrator

Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde İhsan Kaplayan’ dan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir. (THM Repertuar numarası 1133)

Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır. (wikipedia)

ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üretici ülkesidir. ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracaatını keşfetmiştir. Marshal yardımının koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır.
(Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966)

Buna koşut olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur. Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır. Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır.
Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısırözü yağına ve margarine alıştırılır. Bu amaçla zeytinyağı ısınırsa kanser yapar gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz. Hâlbuki zeytinyağı halk ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağlardan biridir.

Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır.

Katı yağ/margarine mahkûm edilen halk, 20-30 yılda bir kaşık yağa bile muhtaç hâle getirilir. Basma giyen kadınlar, plastik giysilerle tanıştırılır…

Prof. Dr. Kenan Demirkol

 
Birinci Dünya savasi 1918'de bitti ve 1923'te Cumhuriyet ilan edildi.

Ikinci Dünya savasina girmedigimiz halde 1948 yilina kadar, yani 25 yilda bizim Cumhuriyetçiler hiç mi çalismadi da, Marshall Planınin mimari olan ve Israil yanlisi olmakla beraber 33. derecede Mason olan ABD Baskani Harry Truman'in "misir özü" yagina muhtaç kaldik anlamis degilim.

Cumhuriyet'in ilk yillarinda, milletvekillerine 679 Reşat altini karsiligi yillik maaş ödeme gücünü buluyordunuz da, bir silah fabrikasi kurmaya para bulamadiniz mi ey gafiller. 1918 yilinda birinci Dünya savasindan maglup ayrilan Almanya, 22 sene içinde silah üreterek ikinci Dünya savasina hazirlandi. Bizimkiler ise ABD'nin misir özü yagina muhtac olacak kadar fakir kaldilar.

Sorumlulara Yaziklar olsun demekten baska bir sey demek gelmiyor elimden...
 
Aradan geçen zaman içinde bizimkiler ne yaptıda yardım almak için kendi kaynağını feda etti. Yüzbinlerce zeytin ağacı söküldü.
Şimdi sökülen 150 tane ağaç için ortalığı birbirine katanların tarihindeki yüzbinlerle ifade edilen katliamdan haberleri yok heralde. O zamanlar devletin başındakiler, kılık kıyafetle uğraşmakla , camileri ahır yapmakla, ezanın türkçe okunması için derin çalışmalar yaparken , darbe peşinde koşmakla geçirilen zamanlardan dolayı ülkeyi ilerletecek kötü şeylere zaman bulamadılar haliyle.
Millet 22 senede silah fabrikaları kurup dünyada söz sahibi olurken, atom bombası yemiş ülke 22 senede bir devir değiştirmişken , zamnını sadece islamı yoketmeye çalışmakla , ezanla, camiyle, başörtüsüyle uğraşan çok değerli vatan sever devlet yöneticililerimize şükranlarımızı (!) sunarız. Mezarlarında rahat yatıyorlardır heralde. Mısır özü yağının kerametleri işte....
 
Geçmise mazi derler. Elbetteki geçmise geri dönerek hatalari telafi edemeyiz fakat geçmisten ders alabiliriz. Bu gün hala o dönem yöneticilerini yere göge sigdiramayanlar var.

Sürekli olarak birilerinin yardm etmesini bekleyenleri (Marshal yardimi, IMF yardimi vs) yücelten kesimler, bu gün yardim almayi bir kenara birakin, milyarlarca dolar harcayarak, yüzbinlerce siginmaciya bakacak bir ülke duruma getiren ve bunu sadece 12 yilda gerçeklestiren AK Parti'yi becerisizlikle suçluyor.

AK Parti'yi beceriksizlikle suçlayan kesime sesleniyorum; Elbette elestirebilir veya kendi taraftari oldugunuz partinin daha iyisini yapabilecegini iddia edebilirsiniz. Fakat bir kaç yil içinde kendilerini vakif kurabilecek kadar zengin ederken, Ülkemizi Marshal yardimina muhtaç hale getirenleri övmekten vazgeçin artik.

Sözüm ona Saltanat'i devirip Cumhuriyet kurmuslar ama Cumhurbaskanligi'na kurulan Atatürk o makamda öyle bir kaliyor ki, bir çok Padisah bile ölmeden önce tahtini ogluna devrederken, Atatürk öldügü güne kadar o makami terketmiyor. Yasiyor olsaydi, bu gün bile o makamda oturuyor olacakti. Pardon yatiyor olacakti.

Ölümün esigine gelmis bir kisi ne kadar saglikli düsünebilir ki. Hele ki bu kisi Devletin en önemli organi olan Cumhurbaskanligi gibi bir görevin basinda olursa. Adim gibi eminim ki, Atatürk'ün son dönemlerinde saglikli düsünüyor olamamasini degerlendiren "Derin Devletçiler" tezgahini hazirlama firsati buldular ve uzantilari onlarca sene basimiza bela oldular.
 
İsrail derin devleti , 1897 yılında oturup bir plan yapıyorlar. Yani hedef 1997 yılı...... Kısa süreli planlarının yanında uzun vadeli planlarının başarısını da göz ardı etmemek lazım ...

100 yıllık bu planda , süre sonunda Allahın kendilerine vaadettiği topraklarda Büyük İsrail devleti kurulmuş olacak. Bunun içinde gereken her neyse kesinlikle yapılacak. Yani fırat nehri ile nil nehri arası.
Siyonist  İsrail bayrağı
Siyonist İsrail bayrağı
Üstteki mavi şerit = Fırat Nehri
Ortada ki yıldız = İsrail halkı
Alttaki mavi şerit = Nil nehri..

Yani bu hedef doğrultusunda , bu hayali gerçekleştirmek için her ne gerekiyorsa yapılacak kuralı şu gün bile karşımıza çıkıyorken , geçmiş dönemlerdeki siyasi yöneticilerin bunların kontrolünde olduğu da açık bir gerçek.

Atatürkünde mason olduğu biliniyor. Hatta ateist olduğu kendi sesi ve kendi el yazısıyla da sabitken , helede öyle bir makamdayken israilin ekmeğine yağ sürdüğünüde kabul edemeyenler mutlaka vardır.

Birkaç gün öncesinde Türkiyedeki masonlar , osmanlıdan beri Ülkedeki masonların listesini açıkladı. İçlerinde öyle insanlar var ki, hayret etmemek mümkün değil.

Bütün işlerini büyük bir gizlilikle yapan, bilinen birkaç isim dışında ne yaptıkları , ne yapmak istedikleri, faaliyetleri ve haklarında hiçbirşey bilinmiyorken ülkedeki masonları açıklamaları çok ilginçti. Bu türk tarihine yapıştırılmak istenen bir etiketti. Sırlarını asla açıklamadılar, açıklamayacaklarda . Ama her ne hikmetse masonların listesini yayınladılar.... Burda düşünmek lazım..

Şu an güneydoğu bölgesinde yaşananlar ve geçmişte yaşananlar hep israilin kışkırtmasıyla oldu. Orda düzen istemediler. Sürekli karışık tutmak istediler. Başardılarda...Bu başarılarının sırrıda içerden üst makamdaki insanları satın alarak , onları bazı vaadlerle inandırarak kendi menfaatlerine kullanmak.

Bunların bir çok örneği var ....

Şu an da AK Partiyi beceriksizlikle suçlayanlar , aksine bu ülkenin menfaatine karşı çıkanlardır. Bunlarda açık seçik ortada. Başka ülkelerin çıkarları için içerden Türkiye'nin güçlenmemesi için herşeyi yapanlardır. Bunun içinde sürekli karalama kampanyası en güzel icraattır. Ak Partiye beceriksiz diyenlerin geçmişinde çok çok büyük başarılar (!) var. Bunun en güzel örneklerinden biri de Hilafetin kaldırılması. Madem çok dindardın, hilafetten ne istedin. Hilafetteki korkun neydi. Kimin emriyle kaldırıldı ? Hilafetin kaldırılması kimlerin işine geliyordu?

Geçenlerde papanın bir sözü ile kıyametler kopmuşken neden hristiyanlığın dini liderliği karşısında herkes onu savundu .

Bu ülkenin milletvekili kalkıp ermeni soykırımı vardır diyor. Dün ve bugün anılana Çanakkale anma etkinliklerine , ermenistanın oyununu gölgede bırakmasına bozulmuş olacak ki , Sayın cumhurbaşkanına : Kendin çal kendin oyna ... diyebiliyor. Ermeni soykırımı kapatılmak isteniyor diyecek kadar da alçalabiliyor. Bunu yapan da , dersim katliamını yapanda , şu an milletvekli adayı ermeni olarak daha önceden sayısız defa ermeni katliamı vardır diyenleri aday yapan da ta kendileridir. Asıl beceriksizlik kimde bu millet çok iyi biliyor.

İsmet İnönü atatürkün öldürülmesine katkıları belgelerle ortaya çıktı.

Atatürk'ün zehirlendiğinin belgeleri çıktı​


Atatürk’ün ölümündeki sır perdesini aralayan tarihi kanıtlara ulaşıldı.

g_D6_DG_1428299254_4876.webp
g_D6_DG_1428299254_4876.webp


Belgeler 77 yıldır sadece kulaktan kulağa konuşulan “Atatürk zehirlendi” iddiasının gerçek olduğunu ve “suikastin” İsmet İnönü tarafından tezgahlandığını ortaya koyuyor.

77 yıldır sadece dost meclislerinde gündeme gelen 'Atatürk ölmedi, zehirlendi' iddialarına ilişkin tarihi belgelere ulaştı. 57 yaşında hayatını kaybeden Atatürk'ün doğal yollardan ölmediği, zamanın kudretli yöneticileri ve doktorları tarafından 'zehirlendiğine' ilişkin iddialar zaman zaman dillendirilse de bu, sınırlı bir tartışmanın ötesine geçmemişti. Ulaşılan belgelerde zehirlenme hadisesinin gerçek olduğunu, bizzat İsmet İnönü tarafından tezgahlandığını ortaya koyuyor.

DNA TESTİ YAPILSIN​

Son olarak Başbakan Bülent Ecevit'in doktoru Mücahit Pehlivan, 'Atatürk zehirlendi' diyerek kabrin açılmasını ve Mustafa Kemal'in naaşına DNA testi yapılmasını önermişti. Geçen hafta Fethullah Gülen'in 1960-1970'li yıllardaki ilişkilerini belgeleriyle ortaya çıkaran Yeni Şafak, 'Atatürk'e yönelik suikast' dosyasını da açıyor. Merkezinde 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek ile İçişleri Bakanları Şükrü Kaya ve Hıfzı Oğuz Bekata'nın olduğu yazışmalar Türkiye'yi derinden sarsacak, ciddi tartışmalara konu olacak.

'Her şey yolunda merak etmeyin'​

İlk belge İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın 30 Haziran 1938'de, yani Atatürk'ün ölümünden 4,5 ay önce İsmet İnönü'ye gönderdiği yazı. Kaya, yazıda “Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım" diyor. Kaya'nın Atatürk'ün tedavisiyle ilgili normal bir bilgilendirme metniymiş gibi görünen yazısı birkaç cümle sonra farklı bir boyut alıyor:

SİZİ REİS GÖRMEK İSTERİZ​

“Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hasıl olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim."

YABANCILARI UZAKLAŞTIRDI​

Mektuba göre Atatürk, doktorlardan kuşkulandığı için yabancı doktorları kendinden uzaklaştırıyor ve “Beni Türk doktorlarına emanet edin" talimatı veriyor.

WNxye_1428299096_362.webp
WNxye_1428299096_362.webp


CHP'li eski İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, İnönü'ye gönderdiği mektupta Atatürk'ün yanına yerleştirilmiş doktorun 'görevini layıkıyla yaptığından' bahsediyor, “Sizleri yakında Cumhurreisi olarak göreceğiz" diyor.

Atatürk'ün zehirlendiği iddialarını güçlendiren belgenin tam metni şu şekilde:

“Çok kıymetli büyüğüm İsmet İnönü. Cumhurreisimizin hastalığı gün geçtikçe ilerlemekte, çevresinde size karşı bazı tedbirler aldığını duydukça çok üzülmekteyim. Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım.

Cumhurreisimiz, doktorlardan çok şikayet etmiş, “beni Türk doktorlarına emanet edin" demiştir. Yabancı doktorları uzaklaştırmak istemektedir.

Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hasıl olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim. Dahiliye Vekili / Şükrü Kaya."

İşini bitirirler​

İkinci belge ise Atatürk'ün zehirlendiği tartışmalarının, 20 yıl sonra devletin zirvesindeki bazı isimlerin başını ağrıtacak ve ölüm tehditlerine bile sebep olacak şekilde yeniden gündeme geldiğini gösteriyor. CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, 26 Şubat 1959 tarihindeki yazısında daha sonra İçişleri Bakanlığı da yapacak olan Hıfzı Oğuz Bekata'yı nazik bir şekilde uyarıyor.

ALTINDAN KALKAMAYIZ​

“Atatürk'ün zehirlendiğine ilişkin raporu" başkalarıyla paylaştığı için Bekata'ya tepki gösteren Gülek, “Bu konu seni de beni de aşar, altından kalkamayız. Sen de altında kalırsın ben de. Birileri de altında kalır. Geçmişte yapılan hataları telafi etmemizin ihtimali dahi olmadığını iyi bilmektesin" diyor. Gülek yazının devamında ismini vermediği bir kişinin MAH'ta (MİT'ten önceki istihbarat kuruluşu) adamları olduğuna dikkat çekiyor ve Bekata'ya “Senin işini bitirirler" diye gözdağı veriyor.

Bana raporu ver!​

"Hıfzı Oğuz kardeşim.Seninle dost masalarında konuştuğumuz konuları bir başkaları ile paylaşman son derece beni üzmüştür. Elimden geldiği oranda sana destek olmaya çalışıyorum. Taleplerin zaman zaman çizgiyi aşmış da olsa sana destek olmak adına sineme çekip taleplerini karşılamaya çalışıyorum. Bahse konu zehirlenme raporunun bir örneğini birilerine verdiğini ifade etmişsin. Bu konu seni de beni de aşar, altından kalkamayız. Sen de altında kalırsın ben de. Birileri de altında kalır. Geçmişte yapılan hataları telafi etmemizin ihtimali dahi olmadığını iyi bilmektesin. Gençtik konuya sonradan vakıf olduk, alet olduk. Geri dönülmez bir yola girdik. Bunun vicdan azabını her daim hissettiğimi bilmektesin. Konuştuğumuz gibi meseleyi kendi aramızda halledelim. Düzenli olarak miktar hesabına yatmaya devam edecek. Birbirimizi üzmeyelim. O raporun aslını lütfen teslim et. İşin içerisinde kimler olduğunu iyi biliyorsun. MAH'ta hala çok iyi adamları var. İşini bitirirler. Bunu tehdit olarak algılamayın. Sevgiler, saygılar sunarım. 26.2.1959. Kasım Gülek."

CJzf_O_1428299221_3872.webp
CJzf_O_1428299221_3872.webp


43 şişe Kinin verilir mi
Belgelerde Bekata’nın İçişleri Bakanı olduğu 1962 yılında, Doktor Lebit Yurdoğlu’ndan destek istediği, Yurdoğlu’nun elde ettiği bulguları bir mektupla ilettiği görülüyor.

IKb13_1428299898_5736.webp
IKb13_1428299898_5736.webp



Kaynak:Yeni Şafak Gazetesi

Yani oyun içinde oyun var. Kim hangi safta bilinmiyor. bilinen sadece sözlerle ve icraatlarla bu ülkeye faydalı olan ve zararlı olan .... Bunu da Türk Milleti çok iyi biliyor.

Bugün imf ye bel bağlayanlar, marshall ve truman planlarını savunanların Ülkenin geleceğine ipotek koyma azminde olanlardır. bunuda kimlerin adına yaptıkları çok açık. Bu nedenlede , Akpartiye beceriksiz demeleri normal. Çünkü öyle söylemeleri emredildi.....
 
Yıllar geçmiş değişen bir şey yok. Koskoca ülke, halkını nitelikli yetiştiremediği için ekonomik ve siyasi olarak güç duruma düşüyor ve parçalanıyor. Sonra Bu güç durumdan çıkmaya çabalarken tabii ki engelleniyor. Öncelikle önemli petrol kaynakları elinden alınıyor. Sonra eğitim hamleleri engellenmeye çalışılıyor. Bu çok normaldir, yani, Dünya kaynaklarını kolaylıkla kullanmak ve yönetmek isteyen ülkelerin bunun için başka ülkeleri kullanmak istemeleri onaylamasak bile olağan bir durumdur. Bu ülkeler bu gücü hainlerden alınıyor sanırsınız. Hayır bu gücü bilgiyi üretmelerinden, kullanılan ülkelerin ise bilgi üretememesinden alırlar. Bir ülkeyi büyük ve güçlü yapan halkının kalitesi ve diğer ülkelere oranla bilgi, üretme gücüdür. Petrol ya da mısır ya da zeytin değil. Bir ülkeyi güçsüz yapan da halkının yetersizliğidir. Bilgi üretemeyen cahil toplumlar kullanılmalarını dış güçlerin oyununa ve sevmedikleri kişilerin hain olduğu inancına bağlamaktalar. Dünyanın her yerinde böyle. Ülkeleri yönetme gücünü elde eden insanların hain mi vatansever mi olduğunu anlamak o kadar kolay değildir. Bir yolu vardır: O da, "ülkenin gerçek anlamda güçlenmesini sağlayacak nitelikli eğitimi herkes için sağlıyor mu sağlamıyor mu" sorusuna verilecek cevaptır. Yani, ülkeyi yönetme gücünü bulanlar bu güçle kendileri ve çevrelerindekileri mi zenginleştiriyor, halkın o an için hoşuna gidecek şeyler mi yapıyor, yabancı büyük devlet ya da şirketlerin istediği şeyleri mi yapıyor, harcamaları hayali ya da gerçek düşmanlara karşı askeri güç artırmaya yönelik mi yapıyor yoksa zor olanı seçip ülke halkının tamamının dünya standartlarında yüksek düzeyde eğitim alması için mi uğraşıyor? Kimsenin düşüncelerini okuyamayacağınıza göre hain sorusunun da vatansever sorusunun da cevabını ancak böyle verebilirsiniz. Kişileri ya da kurumları hedef alan ya da kişileri tapınak yapan cahil kafalarla ancak boş tartışma yaratırsınız. ABD'liler seni kontrol altında tutmak istiyorlar, bu çok doğal, çünkü petrol, gıda ve para piyasalarını kontrol altında tutmak istiyor. Yalnızca Türkiye değil, Şili, İran, Venezuela, Kuveyt, S. Arabistan, Kore, Vietnam, Porto Riko, hatta Almanya, Fransa, Polonya, Türkmenistan, v.b. v.b. v.b. Sen de akıllı ve bilgili olacaksın böyle bir hamle geldiğinde milletçe anlayacaksın ve yaptırmayacaksın. Sana o teklifi getirecek kişileri tepende tutmayacaksın. Senin gelişmeni önleyecek kişileri tepene oturtmayacaksın. Akıllı olacaksın ondan sonra herkesi sana komplo kurmakla suçlamak zorunda kalmayacaksın. Çünkü sen zayıf, cahil ve aptal olursan kimse sana komplo kurmasa da içten çökersin. Nasıl çökersin: birileri açken birileri şatafat içindeyse, birilerinin sesini kimse duymuyorsa, her türlü haksızlık yapanın yanında kalıyor, ülkenin başındakiler ve yakınları bir anda servet sahibi oluyorsa, özellikle adalet ve adalet duygusu ortadan kalkıyorsa sıkıntılar sinsi sinsi toplumu yemeye başlar. Eğitim ve bilginin değeri olmaz, insan emeğinin değeri olmaz, herkes kısa yoldan zengin olmaya çalışır, ahlak sorunları sıradan durum olmaya başlar, o ülkede er geç çöküş olur.
Ortadoğu ülkelerinin çoğunda gelir dağılımı dengesiz, ırza tecavüz ve ensest sıradan olaylar, insanlar birbirilerini kandırıyor, öldürüyorlar. Eğitim ve öğretim düzeyi ciddi oranda düşük. Üretim düşük, zaten katma değeri yüksek teknoloji ürünü üretmiyorlar. Bu ülkelerde insanlar büyük yabancı ülkelerin sinsice kendilerini sömürdüğünü düşünüyorlar. Meydanlarda ABD bayrağı yakıyor, sonra bunu Marlboro ve Coca cola içerek kutluyor, I-phone ile çekip paylaşıyorlar. Kendi zayıflıklarının farkında değiller, başkalarını suçluyorlar.
Siz burada hala kişileri tartışıp kişileri suçluyor, kişileri ululaştırıyorsunuz, ilahlaştırıyorsunuz. Kişileri, seviyorsanız her yaptıklarını doğru buluyor, sevmiyorsanız her yaptıklarını kötücül görüyorsunuz. Sizin tarzınıza benzer şekilde yaşıyor ve konuşuyorsa hemen benimsiyor, tarzından hoşlaşmıyorsanız hemen kötülüyorsunuz. Bu arada sizi kandırmak isteyenlerin zaman zaman işlerine geldiği şekilde tarzlarını ve söylemlerini değiştirdiklerini göremiyorsunuz. Bir kişi dün söylediğini bugün yalanlayabiliyor, siz ona beyazı savunurken de tapıyorsunuz siyahı savunurken de. Kandırılıyorsunuz yani. ya da aşırı çıkarcı davrandığınızdan, kişisel çıkarlarınız için.
Yöneticilerden şüphe etmeye gelince, geçmişte olanlar da bugün olanlar da insanı kuşkulandırabilir. Pek çok şey var gün yüzüne çıkmamış. İlginç olaylar yaşanmış, yaşanıyor, yaşanacak. Kimin kiminle hangi hesap içinde olduğunu, neler çevirdiğini ya da çevirmediğini bilmeyi çok istiyoruz ancak bu hemen olmuyor. Bazen uzun yıllar ya da yüzyıllar sonucunda oluyor. Çoğu zaman da olayların perde arkasını yaşarken göremiyoruz. Toplum olarak, bizi geliştirecek ve dünya standartlarında (ortadoğu standartlarında değil, çünkü ortadoğuda standart bile yok) nitelikli toplumlar haline getirecek hamleleri yapmamız gerek. Onu yaptığımızda bizi oyalayan gereksiz tartışmalardan da kurtuluruz, toplumun içinde insanları kamplaştıran cehaletten de. Toplumu oluşturan insanlar dürüst, eğitimli, çalışkan, birbirine saygılı olsun, inanın ufak tefek farkların önemli kalmaz. Şu anda en büyük ihtiyacımız ahlaklı, dürüst, bilgili bir halk olabilmek.
 
Geri
Üst