Üst
Malatya

Malatya

Malatya
Malatya_32e003f3a5691027.webp
Malatya_32e003f3a5691027.webp
Plaka No44
BölgeDoğu Anadolu
Yüzölçümü12.259 km²
Nüfus800.165 (2019)
Nüfus Yoğunluğu64 kişi/km²
Telefon kodu+422
Rakım970 m
İlçe13
Malatya, Türkiye'de yer alan şehir ve ülkenin 81 ilinden biri. Ülkenin en kalabalık 27. şehri olan Malatya, 2019 itibarıyla 800.165 kişilik nüfusa sahiptir. Bölgenin Yukarı Fırat Bölümü’nde bulunur. Güney ve orta Anadolu bölgelerinin hemen hemen kesişme noktasında bulunması nedeniyle sosyal yapısı çeşitlilik ve zenginlik gösterir. İlk olarak Hitit döneminde kurulmuştur. O günden bugüne el değiştirerek yıkılıp yeniden yapılarak günümüze kadar gelmiştir

Malatya, Doğu Anadolu bölgesinin batı bölümünde yer almaktadır. Doğuda Elâzığ (98 km) ve Diyarbakır (251 km), güneyde Adıyaman (185 km), batıda Kahramanmaraş (219 km), kuzeyde Sivas (245 km) ve Erzincan (363 km) illeri ile çevrilidir.

Malatya, kayısı diyarı olarak bilinir. İlde yetişen kayısılar, dünya genelinde ünlüdür ve kuru kayısı üretiminin % 80'ini Malatya Ovası’nda bulunan kayısı bahçeleri sağlar.[6] Büyükşehir yasası ile 2014 yerel seçimlerinin ardından büyükşehir statüsüne kavuşmuştur. Aynı zamanda Malatya 2 Cumhurbaşkanı çıkarmış tek şehirdir, bu kişiler, İsmet İnönü ve Turgut Özal'dır.

Etimoloji​

İlkçağ Anadolu tarihinin en eski ve en büyük yerleşme merkezlerinden birisi olan Malatya‘nın ilk defa, Orduzu/Bahçebaşı kasabasındaki Arslantepe üzerinde kurulmuş olduğu söylenilmektedir.

Arslantepe‘de kazı yaptıran “Societe des Etudes Hittides et Asıanique” isimli kuruluşun kazı heyeti başkanı L. Delaporte, Hitit‘lere ait bu şehrin bilinen ilk ismini Maldıya (=Maldija) olarak tesbit etmiştir. Bu isim, Hitit’lere ait yazılı belgelerde, çivi yazısı ile yazılmıştır.

Asur ve Urartu‘lara ait kitabelerde Melid, Melidi, Meliddu, Miliddu, Milidya, Melidia şeklinde geçen ismin, şimdiki Eskimalatya‘nın bulunduğu yere kurulanRoma‘ya bağlı şehre Melita ve Melitene şeklini alarak intikal ettiği görülmektedir.

Hitit hiyeroglifinde şehir ismi, bir öküz başı ve dana ayağı ile ifade edilmiştir.

Ermeni‘lerin Melteni/Meldeni, Arap‘ların Maltin dedikleri şehre Acem‘ lerinAsbozan/Asbuzu; Yunanlı‘ların ise, Rakabe/Rakibe/Rakbe dediğini Evliya Çelebi yazmaktadır.

Şehre isim olan kelimelerin gerek mana ve gerekse şehre isim olarak verilme nedenleri değişik şekillerde yorumlanmaktadır. Ekrem Yalçınkaya, -tarih-deMeliten diye şöhret bulan şehir isminin, bu mıntıkada yaşayan Melet denilen bir kavimden alındığını ve bunların yaşadığı mıntıka manasına gelen Meletye ve buradaki ses uyumunu temin maksadiyle de Malatya şeklini aldığını-iddia etmektedir .

malatya_genelbd53d4c426003020.webp
malatya_genelbd53d4c426003020.webp


Malatya İstasyon Caddesi ve Gül Parkı



Edip Yavuz, Ekrem Yalçınkaya‘nın iddiasını destekler bilgiler vererek Milit, Militen, Melet, Meldi şeklinde adlandırılan oymak isminin Malatya‘ya verilen isimler olduğunu belirtmektedir .

Rıza Çavdarlı merhum; Malaka, Malata, Maltka, Metinine, Milidia, Melidiaisimlerini tesbit etmiş ; ismin mana ve menşei hakkında, herhangi bir fikir ileri sürmemiştir.

Evliya Çelebi, “… Bu şehre acemler Aspozan derler. Türkmenler, Mal-Atiye, araplar Malatya derler. Çünki bu şehrin ilk banisi Yunus Nebi ümmetinden Rakibe nam kayser olub badehu sonradan Aspoz nam kızı mamur etmiştir. … Şehir ayanı şehrimizin ismi Mal-Atiye’dir. Çünki Dahme-i Efrasyab burada bulunduğundan Efrasiyab’a Mal-Atiye yani -Mal geliyor- demişler. Ama, defter-i padişahide Malatya yazılıdır,” demekte, ismin konulma sebebini izaha çalışmaktadır .

Plinius, Eskimalatya‘daki şehrin kuruluşunu meşhur Semiramis‘e atfetmekte, kurulan şehre verilen Melita ismini ise, kadim şehrin isminin bekasına şahit saymaktadır.

H. Bossert, Malatya’daki Hitit Devleti‘nin son yıllarında, M.Ö. 725 de, Şehir ve devlet isminin Kommanu ve daha sonra da Kummuhu şeklinde değişmiş olduğunu kayıt ve tesbit etmektedir .

Şehrin İlk isimlerinden olan Militta‘yi Asur‘un Militta ilahesine bağlayanlar da vardır. Yine Hitit dilinin gramer özelliklerini göz önüne alarak Malli-ta isminin ne şekilde meydana geldiğini başka türlü izah edenler de vardır.

İslam Ansiklopedisi’nin Malatya bahsinde, “… Kadim Maldiya ile bugünkü Malatya arasında, 30 asırdan fazla bir müddet içinde, şehrin isminin gerçekten aynı kalmış olduğu anlaşılır. Çok eski olan bu ismin menşei ve manası meçhul kalmakta, yalnız daha Hitit tesisleri arasında Malazia ve Malita gibi isimlere raslanıldığı dikkate çarpmaktadır.” denilmektedir.

Prof. Ali Tanoğlu merhum, her yerleşme yerinin bir adı ve bu adın tayin ve tesbitinde rol oynayan amilleri belirtip izah ettikten sonra, “… bizim Malatya’mız Romalı’larin Melita’sı, Hitit’lerin Maldija’sıdıir.” demekte ve izahatınaMalatya isminin tarihi tekemmülünü misal olarak göstermektedir.

Yukarda anlatılanlar dikkatle tetkik edilirse, şehir isminin mana ve menşei hakkındaki fikirlerin biribirisiyle çeliştiği görülür. Hitit diline ait sözlüklerde, şehre isim olmuş kelimenin veya kelimelerden birkaçının manasına raslamak mümkündür. Bu meyanda, şehrin ilk isimlerinden olan Melit/Milit kelimesinin bal; Melites/Milites kelimesinin tatlılaşmak; Meliddus/Miliddus/Malidduskelimesinin tatlı, anlamını taşıdıkları görülür. Evliya Çelebi ‘nin, “Rubu meskunda naziri bulunmaz1” diye methettiği beyaz balının, lâtif ve tatlı havasının Malatya isminin mana ve menşeinde oynadığı rol dikkati çeker özelliktedir . Bu, ismin, Malatya‘ya sahip olduğu güzel havasından, nefis suyundan ve beyaz ve tatlı balından dolayı verildiği ; şehre isim olan kelimenin, Hititçe -bal- manasına gelen –Melit-ten müştak olduğunu da ilk defaB. Hrozny ileri sürmüştür .

Şehre Hitit‘lerin Melitaş, Asurlu‘ların Miliddu, Yunanlı’ların Melitenedediklerini, J. Garstang’dan naklen Abdülkadir İnan yazmaktadır .
Malatya‘nın kuruluşu hakkında da çeşitli fikirler ileri sürülmektedir. Kuruluşla ilgili iddia, tahmin ve rivayetlerin de dikkatle incelenmesi icabetmektedir.

Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Malatya‘yı konu edinen yayınlara bakılırsa:

1- Malatya, Asur/Babil kraliçesi Semiramiş tarafından kurulmuştur.
2- Malatya, efsanevî Türk Hakanı Afrasyab tarafından kurulmuştur.
3- Malatya, Sümerler tarafından kurulmuştur.
4- Malatya, Hititler tarafından kurulmuştur.
5- Malatya, Asurlar tarafından kurulmuştur.
6- Malatya, Hazreti Yunus Aleyhislâm’ın irşadı ile imana gelen Rakabe nam kayser ve onun kızı Aspoz tarafından kurulmuştur…
7- Malatya, hicret-i seniyye-i nebeviyeden mukaddem yunanilerden Matyos
nam meşhurun eser-i imareti olup bu Matyos tarafından kurulmuştur. …gibi iddiaların ortaya atıldığı görülür.

Asur/Babil kraliçesi Semiramis‘in yaşayıp yaşamadığı halen kat’i olarak tesbit edilmiş değildir. Semiramis‘in yaşamış olduğunu kabul edenler, MÖ. 1148yılında, kocası Ninos‘un ölümü üzerine tahta geçtiğini ve mücadeleli geçen bir hayattan sonra, M.Ö. 1106 yılında öldürüldüğünü veya Asur kralı Şamsi Adad V (824-810)’in karısı olduğunu, kocası öldüğünde, küçük olan oğlu Adad Nirari III (810-782) adına naip olarak beş yıl kadar hüküm sürdüğünü ve asıl adının Samuramat olduğunu yazmaktadırlar.

Semiramis‘in yaşadığını ve Malatya‘yı kurduğunu kabul edersek, şehrin en erM.Ö. 1148-1106 yılları arasında kurulmuş olması icabeder ki; mevcut ilmi vesikalar, bu durumu tamamiyle tekzip eder mahiyettedir.

Malatya tarihi
Malatya tarihi
Malatya‘nın Afrâsyab/=Alp-Ertonga tarafından kurulmuş olduğu rivayeti de tamamen yersiz ve mesnetsizdir. Afrâsyab‘ın M.Ö. 625 yılında, İran’daki Med kralı Keyaksar tarafından öldürüldüğünün bilinmesi, bu rivayetin de doğruluk ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.

Şehrin, Evliya Çelebi‘nin bahsettiği, Yunus Nebi ümmetinden Rakabe isimli kayserin kızı Aspoz tarafından kurulmuş olması da mümkün değildir. Hazreti Yunus‘un Asurlu‘ları ikaz ve irşâd için gönderilmiş olduğu göz önüne alınırsa,Rakabe‘nin Asurlu veya Musul havalisindeki Subari‘lerden olması icabeder.Hazreti Yunus‘un M.Ö. VII. yüzyılda yaşamış oluşu, tarihi olaylara uygun düşmektedir. Bu durumda, yukardaki iddia da geçerliliğini yitirmektedir.

Geriye, Malatya‘nın Sümer‘ler, Hitit’ler veya Asurlu‘lar tarafından kurulmuş olması gibi üç ihtimal kalmaktadır.

Asur ve Asur‘a ait bulunan belgeler incelendiğinde, Malatya‘nın bir Asur şehri olmaktan ziyadet Asur‘a hasım veya metbu şehirlerden birisi olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Malatya’yı Sümer’lerin kurduğu iddiası da tetkike değer özelliktedir. Rlıza Çavdarlı, “Şu halde şehrin ilk kurucusu Sümerliler dediğimiz bu Turani halkdır.” demekte ve şehrin, M.Ö. 4500 ila 4000 yılları arasında, Sümer li‘lerinMezopotamya’ya inmeden önce kurduklarını söylemektedir. İlkçağlarınAnadolu‘sunu anlatan eserler incelenirse, dini ve kültürel bazı tesirlerin dışında,Sümer’lerin Anadolu ile herhangi bir ilişkilerinin olmadığı hakikati görülür.

İlk Hitit devletinin kuruluşunu ve Anadolu’daki vahdetin başlangıcını, tarihçilerM.Ö. XIX. yüzyıl olarak kabul etmektedirler. Hatta, -nisbi kronolojik- sistem ile bu tarihin M.Ö. 1800 yılı olduğunu kabul edenler bile vardır. Hitit devletinin bu tarihte kurulduğunu kabul edersek, Malatya‘nın Hitit‘lerden de önce kurulmuş olduğu meydana çıkar.

Şehrin, hicretten evvel, Yunani‘lerden Matyos isimli meşhur birisi tarafından kurulmuş olduğu iddiası da pek geçerli bir iddia değildir.

Bu durum karşısında, yeni belgeler elde edilinceye kadar, Malatya‘nınAnadolu‘nun ilk sakinleri tarafından kurulduğunu, Asur Ticaret Kolonileridevrinde geliştiğini; Hitit‘ler tarafından da genişletilerek, büyük bir site haline getirildiğini kabul etmek icabeder.

Ord. Prof. Ali Tanoğlu merhum, “… Malatya havzası pek eskiden beri meskun bir bölgedir. Eskimalatya, Romalı’ların Melitene yahut Melita’sı, Malatya havzasının en eski şehri değildir. Eskimalatya’dan evvel Malatya havzasının merkezi olarak Asur vesikalarında adı, Milidia, Melid, Melidi ve en son şekli Meliddu görülen Hitit’lerin Malatya’sı Maldija vardır ki Hitit şehirlerinin genel olarak daha eski zamanlarda, neolitik devrinden kalma iskân noktaları yerinde kuruldukları kabul edildiğine göre, Hititler Malatya’sının daha eski bir Malatya yerinde kurulmuş olması mümkündür.”şeklindeki cümleleri ile Malatya‘nın Hitit‘lerden daha önce kurulmuş olma ihtimalinden bahsetmektedir.

Bu ihtimal, şehrin Hititler tarafından kurulmuş olduğu şeklindeki iddialardan daha kuvvetlidir ve daha esaslı mantıki delillere dayanmaktadır.

malatya-tarihi-donemlere4349eee6a472ca8.webp
malatya-tarihi-donemlere4349eee6a472ca8.webp


Malatya tarihi boyunca bağlı bulunduğu birimler



Tarihçe​

Malatya, Doğu Anadolu Bölgesi'nin ve Fırat Nehri'nin en stratejik konumunda yer alan bir yerleşim yeridir. Bu konumu nedeniyle ilk yerleşmeler MÖ 6000'lere gitmektedir Ayrıca bölge önemli ticaret yolları üzerinden olduğundan dolayı sürekli savaşılmış bir yerdir. Sürekli iki devlet arasında çekişmelere neden olmuştur. Bu durum sonrası şehir her savaş sonrası yağmalanmış, savunma ve istilalardan korunmak için şehir merkezi 2 kez değişim geçirmiştir. Bu gibi nedenlerden dolayı Malatya'nın tarihinin araştırılması çok zordur.

Malatya'nın sınırları içerisinde birçok höyük bulunmaktadır. Bunlardan en eski yerleşmenin görüldüğü yer ve ayrıca Malatya'nın ilk yerleşim alanı olan Arslantepe Höyüğüdür. İlk yerleşim alanı suyun kenarına kurulmuş bir verimli tarım alanıdır. Yaklaşık 6000 yıl kullanıldı. Yaklaşık olarak 35250 m2'lik bir alandır. Bugün ilk yerleşim yeri olan Arslantepe Höyüğü, Orduzu beldesinin Arslantepe mahallesinde bulunmaktadır.

Malatya'nın tarihi ana hatlarıyla dört büyük döneme ayrılabilir:
  • Erken dönem
  • İlk Anadolu Uygarlıkları
  • Osmanlı dönemi
  • Cumhuriyet dönemi

Erken dönem​

Malatya 5 milyon yıl önce denizdi. Hititler MÖ 2000 yıllarının başında bu bölgede hüküm sürmeye başlamışlardır. MÖ 1750 yıllarında Kuşsara Kralı Anitta, Anadolu'yu tek bir yönetim altında toplayarak siyasi birliği sağlamış ve Malatya'yı da bu birliğe dâhil etmiştir. II. Murşili, Muvattalli ve III. Hattuşili dönemlerinde Malatya, Hitit merkezine bağlı kalmıştır. Asur Kralı Sanherib (MÖ 705-MÖ 681) döneminde Asur egemenliğine giren Malatya, daha sonra Med ve Perslerin hâkimiyetine girmiştir.

MÖ 4. yüzyılda Makedonya Kralı İskender'in Anadolu'yu ele geçirmesinden sonra, Malatya Helenistik kültürün etkisinde kalmıştır. Bu tarihten sonra Malatya sırasıyla, Medlerin, Perslerin, Romalıların, Bizanslıların, Selçukluların egemenliği altına girmiştir.

Osmanlı dönemi​

1515 yılından itibaren Osmanlı yönetimi altına giren Malatya, Harput Vilayeti’ne bağlı iken, Cumhuriyetle birlikte (20 Nisan 1924 Anayasası 89. maddesi ile) il olmuştur. İl olduktan sonraki ilk belediye başkanı, Hasanbey Caddesi'ne de ismi verilen son Osmanlı beyi Hasan Derinkök'tür.

Cumhuriyet dönemi​

1960'lı yıllarda Malatya Kışla Caddesi
1960'lı yıllarda Malatya Kışla Caddesi
Malatya Kışla Caddesi günümüzdeki hali
Malatya Kışla Caddesi günümüzdeki hali
Malatya ili 1927-1931 yıllarında; Adıyaman, Kâhta, Arapgir, Akçadağ, Hekimhan, Pütürge ve Kemaliye (Eğin) ilçelerinden oluşuyordu. Toplam nüfusu 258.331 olup merkez nüfusu köylerle birlikte 56.528’di. Vali Mehmet Tevfik Bey, belediye başkanı Mehmet Naim Karaköylü idi. Belediye binası Emir Ahmedoğlu Hanı’ndaydı.

Şehirde Cumhuriyet Halk Partisi, Türk Ocağı, Türk Hava Kurumu, Kızılay kurumlarının birer şubesi bulunmaktaydı.

2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı kanun ile Malatya'da sınırları il mülki sınırları olan büyükşehir belediyesi kuruldu ve 2014 Türkiye yerel seçimlerinin ardından büyükşehir belediyesi çalışmalarına başladı.


Malatya Coğrafyası​

Coğrafi konumu: 38° 45′ ve 39° 08′ doğu boylamları ile 37° 54′ ve 39° 03′ kuzey enlemleri arasında yer alır.

Yüzölçümü: 12 313 km².

İlçeleri: Akçadağ, Arapkir, Arguvan, Darende, Doğanşehir, Hekimhan, Potürge, Yeşilyurt.

Toprakları: %45,5 dağlar, %41,6 platolar, %12,9 ovalar.

Ovaları: Malatya ovası, Doğanşehir ovası, İzoli ovaları, Erhaçdüzü, Arga yazısı, Ören yazısı, Mandra yazısı, Tafta yazısı, Milli yazısı, Miğde düzü, Çapıtlı yazısı, Yazıhan düzü, Diştrik yazısı, Arguvan yazısı, Süngü ovası.

Akarsuları: Tohma suyu, Kuru çay, Fırat nehri, Sürgü çayı.

Arazi yapısı​

Malatya, Doğu Anadolu bölgesinin batı bölümünde yer almaktadır. Doğuda Elâzığ (98 km) ve Diyarbakır (251 km), güneyde Adıyaman (185 km), batıda Kahramanmaraş (219 km), kuzeyde Sivas (245 km) ve Erzincan (363 km) illeri ile çevrilidir.

İl genelinde yer alan dağların başlıcaları Malatya Dağları, Nurhak Dağları, Akçababa Dağları, Yama Dağı iken, başlıca akarsular Söğütlü Çayı, Morhamam Çayı, Kuruçay, Tohma Suyu, Sultansuyu, Sürgü Suyu, Beylerderesi, Mamıhan ve Şiro Çayı'dır.

Ayrıca Beydağları'nın o muazzam görüntüsü, o uzantısı şehre ayrı bir güzellik katmaktadır. İl, İç Anadolu, Akdeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin arasında tampon bir bölge olma özelliğini de taşımaktadır.

Malatya ili, deprem kuşağı bakımından ikinci büyük fay kuşağında yer alır. Bölgenin dağlık ve dinamik bir yer hareketliliğine maruz kalması sonucu depremler sık sık meydana gelir. Yani kıvrımlı bir arazi şekli yaygındır. Malatya'nın deniz seviyesinden yüksekliği 960 metredir (merkez).

Malatya il alanı, Alp kıvrımlaşması sonrasında şekillenmiştir. Daha sonra III. Jeolojik zamanın sonuyla IV. zamanın başlarında ortaya çıkan tektonik hareketler sırasındaki kırılma ve kıvrılmalarla kimi kesimleri yükselmiş ya da çökmüştür. İl alanında çok şiddetli aşınmalar olmuş, çöküntü alanları alüvyonlarla dolmuştur. Başta Malatya ovası olmak üzere ilin diğer ovaları bu gelişmelerle ortaya çıkmıştır.

Bu nedenlerle il alanında III. zaman yaşlı kalker ve konglomeralar, volkanik küller çok yaygındır. Malatya ovası, yükseltileri 1500 metreyi aşan dağ sıraları ve platolarla çevrili, geniş bir çöküntü alanıdır. Yükseltisi 915950 metre arasında değişen bu çöküntü alanının kuzeyi beyaz ve yeşil marnlarla kaplıdır. Bu oluşumların üzerinde kuzeye eğimli göl kalkerleri yer alır. Ovanın kuzey doğusunda ise kuzeybatı yönüne doğru uzanan andezit lavları ile tabakalaşmış beyaz ve yeşil marnlar göze çarpmaktadır. Çöküntü alanının güneyi III. zaman eosen kalker serileri ile örtülüdür. Kuzeye doğru eğimli bu yapı, il merkezinin güneyinde mikaşistlerle tabakalaşmış, mermerleşmiş, kalkerlere dönüşür. İl merkezi ile Malatya dağlan ve Fırat vadisi arasındaki alana IV. zamanda taşınarak oluşmuş eski alüvyonların altında III. zaman yaşlı gabbrove granodiyoritler uzanmaktadır. İl alanının güneybatı ve batısında III. zaman neojen kalkerleri egemen durumdadır. 5060 metre kalınlıkta yatay tabakalar oluşturan aynı yaştaki konglomeralar Tohma, Sultansuyu ve Kuruçay vadilerine doğru sokulurlar.

Toprak yapısı​

Malatya'da hemen hemen tüm büyük toprak türlerine rastlanır. Büyük kesimi dik evim, sağlık ve erozyon nedeniyle sorunlu olan bu toprakların başlıcaları ve özellikleri şöyle sıralanabilir :

İl alanında değişik yaşlı kireç taşlarının üzerini koyu, organik madde yönünden zengin kahverengi orman toprakları kaplar. Bu olgun topraklar, hafif eğimli kesimlerde kalın, daha eğimli kesimlerde ise ince tabakadır. Bu topraklar yükseltinin 1000-2000 metre arasında değiştiği ve yıllık yağış ortalaması 7800 mm.nin üzerinde olan alanlarda yayılır.

Yağış miktarının yeterli olmasına rağmen, ayrışmaya dayanıklı ve yüzeye paralel olarak uzanan kireçtaşı tabakası, derin toprak oluşumunu engellemektedir.

Malatya kırsallarından bir görünüm
Malatya kırsallarından bir görünüm
Malatya dağlarının batı kesimlerinde, değişik şistlerle başkalaşım serileri üzerinde ve orman örtüsü altında kireçsiz kahverengi orman toprakları oluşmuştur. Bu olgun toprakların yapısında serbest kireç yoktur. Topraklar daha eğimli kesimlerde yarı olgun durumdadır. Ayrışma ve organik madde birikimi ile oluşmuş üst toprak dışında pek tabakalanma da yoktur. Bu toprakların yayılım alanında yıllık yağış ortalaması 600 mm'nin üzerindedir. Doğal örtüyü yapraklı ağaçlardan meşe, ibrelilerden bodur ardıçlar ve kızılçamlar oluşturur, ilde orman kuşağından kurak kuşağa geçişte volkanik oluşumlu alanlar, yer yer kireçsiz kahverengi topraklarla örtülüdür. Bu olgu topraklar, aşınınım pek şiddetli olmadığı kesimlerde de hayli derindir. Yayılım alanında yıllık ortalama yağış 400 mm dolayındadır. Doğal bitki örtüsü alan bakımından olmasa da, nitelik açısından ildeki en önemli toprak grubu alüvyonlu topraklardır. Malatya ovası ve bu ovanın devamı durumundaki düzlüklerle Fırat, Tohma, Sultansuyu, Sürgü ve Kuruçay vadilerindeki taban topraklar alüvyonlarla kaplıdır.. Bu genç topraklar akarsularla taşınarak yatay biçimde istiflenmiş maddelerden oluşmuştur. Birikinti maddelerinin taşındığı yüksek alanlar genellikle değişik yaşlı kireç taşlarından oluşmaktadır. Arada yer yer dış püskürükler görülür. Bu nedenle bütün alüvyonlu topraklar kireçlidir. Bu genç toprakların oluşumu için, özel iklim ve bitki örtüsü gerekmez. Kuru ve sulu tarla tarımı yapılan bu topraklarda, tahıl ürünleri sanayi bitkileri, meyve ve sebze yetiştirilmektedir.

İlde, ovaların çevresindeki az eğilimli alanlarda, yer çekimi ve küçük akıntılarla taşınarak yığılmış maddelerin oluşturduğu kolüvyol topraklar vardır. Alüvyonlu topraklarda olduğu gibi yatay tabakalanma görülmeyen bu topraklarda genellikle kuru tarım yapılmaktadır. Bu topraklarda başta tarım ürünleri olmak üzere meyve yetiştirilmektedir.

İlde, bu toprak grupları dışında az bir alanda kırmızı Akdeniz toprakları, hidromorfik alüvyol topraklar vardır. Ayrıca çıplak kayalıklar, ırmak kıyı kumulları ve ırmak taşkını yataklarına da rastlanır.

Dağlar​

Malatya Dağları
Malatya Dağları
Dağları: Malatya dağları, (Koru dağı 2100 m. , Karakaya tepe 2424 m. , Becbel tepe 2006 m. , Şillan tepe 2545 m. , Kelle tepe 2150 m. , Gayrık tepe 2306 m.), Nurhak dağları, (Derbent dağı 2428 m. , Kepez dağı 2140 m. , Akçadağ 2013 m. , Kuşkaya tepesi 1922 m.) Akçababa dağları (Kuyucakbaşı tepe 1734 m. , Akçababaçlı tepe 2164 m. , Alibaba tepe 1857 m. , Leylek dağı 2052 m.), Yama dağları (Doyuran tepe 1516 m. , Hasbek tepe 2310 m. , Göl dağı 2402 m.).İl alanının büyük bir bölümü, III. jeolojik devirdeki Alp kıvrımlaşması sırasında şekillenen Güneydoğu Torosların kolları, ilin güneyini doğu-batı yönünde baştanbaşa kaplar. Güneyde daha düzenli sıralar oluşturan bu dağlar doğrudan Tohma suyu aracılığı ile ya da Fırat'a katılan çok sayıda akarsuyla sıkça parçalanmıştır.

Güneydoğu Torosları, Gaziantep Gölbaşı'nın kuzeyinde yer alan Kapıdere boğazından sonra çeşitli kollara ayrılır. Dağ kütlesinin güney kolunu oluşturan ve batı-doğu yönünde uzanarak Besni, Adıyaman ve Kâhta ile Malatya ovasını dolduran dağlara Malatya dağları adı verilir. Yüksek ve çok dalgalı olan Malatya dağları çeşitli yönlerde inen akarsularla parçalanmıştır. Bu sebeple Malatya dağlarında önemli düzlükler yoktur. Doğanşehir ovasının doğusunda düzenli sıralar oluşturmaya başlayan bu dağlar, Fırat vadisine kadar zaman zaman genişleyerek, zaman zaman daralarak uzanır. Malatya dağlan üzerindeki en önemli doruklar, batıdan doğuya doğru 2100 Korudağ, 2.424 Karakaya Tepe, 2.006 Becbel Tepe, 2.544 Beydağı, 2.150 Kelle Tepe, 2.306 metre yükselti Gayrık Tepedir.

Nurhak Dağları : Sultansuyu Vadisinin batısında ve Kahramanmaraş topraklarından il alanına giren Nurhak Dağları, Güneydoğu Torosları'nın kuzeye açılan kolunu oluşturur. Vadiye paralel olarak kuzeydoğu yönünde uzanan bu dağlar Tohma vadisi ile bölünür.

Aynı zamanda, batıya ve kuzeybatıya doğru açılarak, Tohma havzasInı batıdan kuşatır.
Nurhak dağlan üzerindeki en önemli yükseltiler şunlardır. Derbent dağı (2.428 m.) Kepez dağı (2.140 m.) ve Kuşkaya Tepesi (1.922 m.), Akçadağ (2.013 m.).

Malatya ovası, Tohma vadisi, Darende ve Doğanşehir arasını bütünüyle kaplayan Nurhak dağları ve uzantıları, yeryüzü şekilleri bakımından Malatya dağlarından değişiktir. Malatya ve Doğanşehir ovalarıyla, Tohma, Sultansuyu vadilerine göre yaklaşık 500 metre yükseklikte çok dağlı bir yeryüzü şekli oluşturan bu dağlar, genellikle volkanik kökenlidir. Bu dağlardan kaynaklanan akarsular, doğuda Sultansuyu’na doğru akarak derin vadiler oluştururlar. Yükseklik çoğunlukla 2000 m'nin altındadır.

Akçababa Dağları : ohma vadisi ile Kuruçay vadisi arasında yer alan bu dağlar, Nurhak dağlarının kuzey doğuya doğru sokulan uzantıları durumundadır. Pek yüksek olmayan Akçababa dağları, kuzeybatı yönünde yayılarak geniş bir alanı kaplar. Genellikle çıplak olan bu dağlar güneybatıdan kuzeydoğuya doğru Kuyucakbaşı Tepe (1.734 m.), Akçababah Tepe (1.164 m.), Ahbaba Tepe (1.857 m.) ve Leylek Dağı (2.052 m.) dir.

Yama Dağı : üyük bölümü Sivas il alanında bulunan Yama dağı kütlesi güneye ve güneydoğuya doğru açılarak Malatya'nın kuzeyini bütünüyle kaplar. Batıda Kuruçay vadisine, güneydoğuda Fırat vadisine kadar uzanan Yama dağı ve uzantıları genellikle volkanik yapılıdır. Yüksekliği 1500 metrenin üzerindedir. Bu dağlar geniş, toplu ve yüksek bir kabartı oluşturmaktadır. Önemli doruklar dışında bu kesim, genellikle bir plato görünümündedir.

Bu sıranın en önemli yükseltileri Arguvan'nın batısında 1516 metre yükseltili Doyukan tepe, Kozdere'nin doğusunda 2.310 metre yükseltili Hasbek tepe ve Arapgir'in batısında 2.402 metre yükseltili Göl dağı'dır.

Bundan başka doğuda Venk ve Izollu dağları, Pütürge ile Izollu arasında Şakşak, Pütürge'de Kubbe, Akdoğan; Arguvan-Arapgir arasında Çangal Aynaca, Eğerli; Hekimhan yöresinde Demirli, Kızılhisar, Zürbehan; Darende yöresinde Hezanlı, Ademkıran, Alidede, Heyik, Kuduz, Beynamaz dağı; Yeşilyurt yöresinde Karadağ, Karataş, Keklicek, Akseki dağları ile; Akçadağ yöresinde Öğlekayası, Kartal Kaya ve Kurugöl gibi dağlarla tepeler vardır.

Platolar​

Malatya il alanında platolar çok geniş yer tutar. Genellikle kalker yapılı olan dağlar, hızla aşınarak orta ve yüksek platolara da dönüşmüştür. Volkanik hareketler sonucu çıkan lavlar dalgalı yapıyı düzleştirerek geniş düzlüklerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Güney Platoları : Malatya dağları üzerinde sıralanan platolardır. Burada, dağlar yüksek ve düzenli sıralar oluşturduğundan kuzey ve batı yamaçlarında çeşitli yükseltilerde alt alta, ya da yan yana dizilmiş platolar vardır. Bu platolar su kaynakları bakımından zengindir.

Batı Platoları : Batı platoları, güney platolarına göre daha alçak yükseltide olup, yükseltileri 1500 metrenin üzerine çıkmaz. Yörede dağlar, düzenli sıralar oluşturmayan tek tek kütleler durumundadır. Tohma suyu ve kolları ile parçalanmış ve oldukça derin vadiler arasında sıralanan platolar, genellikle kuru ve çıplaktır. Bu platolar Aygörmez ve Kepez dağlarından, Tohma vadisine, Akçababa dağlarından Tohma ve Kuruçay vadilerine doğru yükselti kaybederek sıralanır.

Kuzey Platolar : Malatya'nın en önemli platolarıdır. Yama dağının eteklerinde sıralanan ve Yama Platoları adıyla da anılan yüksek düzlükler Fırat vadisine doğru ilerler. Kuzey platolarının, Sivas sınırlarına yakın kesimleri daha geniş ve düzdür. Bu sebepten buradaki platolar daha küçük ve değişik yükselti basamaklarına dizilmiş taraçalı bir yapıdadır.

Ovalar​

Malatya Ovası, Doğanşehir Ovası, İzollu Ovası, Mığdı Ovası, Sürgü Ovası, Akçadağ Ovası, Yazıhan Ovası, Mandara Ovası, Çaplı Ovası, Distrik Ovası ve Erkenek Ovaları'dır.

Malatya Ovası
Malatya Ovası
Malatya Ovası : Tohma, Sultansuyu ve Fırat vadileri arasında kalan çok geniş bir alanı kaplar. Ortalama yükseltisi 900 m. olan bu geniş düzlük, kademe kademe yükselen ve 1500 m. ye kadar çıkan platolarla, yüksek dağlarla çevrilidir. Ovanın yüzölçümü 830 km2'yi bulur. Batı-doğu yönünde uzanan Malatya Ovası bir çöküntü alanıdır. Akarsuların alüvyonları ile dolması sonucu oluşmuştur. Akarsuların taşıdığı bu genç dolgu maddelerinin kalınlığı 50 ile 100 metre arasında değişmektedir. Dolgu tabakasının kalınlığı, ovanın kenarlarına doğru incelir.

Ova genellikle düzdür. Ancak çevreden inen küçük akarsuların vadilerinde derinlik 60-100 m.ye ulaşır. Böylece hafif dalgalı bir yapı oluşmuştur. Malatya Ovası, kalın bir toprak tabakası ile kaplı olup, verimlidir. Çok geçirgen olduğundan su tutmaz ve çabuk kurur. Bu nedenle, tarımsal üretim açısından sulama son derece önemlidir. 1975'de Tohma üzerinde yapılan Medik Barajı, Sultansuyu ve Beylerderesi'neden yararlanılarak bazı alanlar sulamaya açılmıştır.

Doğanşehir Ovası : Tohma vadisine güneyden açılan Sultansuyu vadisinin her iki yanma sıralanmış, küçüklü büyüklü düzlüklerin tümüne birden Doğanşehir Ovası adı verilmektedir. Ova Suçatı'ndan sonra Doğanşehir'e doğru daralmaya başlar. îlçe merkezinde yükselti 1.250 metreye ulaşır. Sultansuyu ve kolları ovadan pek derin olmayan yataklarda akar.

İzollu Ovaları : Malatya ovasının doğusunda Fırat nehrinin dar ve derin bir koridor oluşturduğu Kömürhan boğazına kadar uzanan kesimindeki, irili ufaklı düzlüklere Izollu ovaları adı verilmektedir. Bunlar, Malatya dağlarından başlayarak kuzeydoğu yönüne uzanarak Karakaya baraj gölüne doğru açılan taraçalı düzlükler durumundadır.

Erhaç Düzü ile Arga ve Ören Yazıları : Malatya ovasının batıya doğru uzantıları durumunda olan bu düzlükler yer yer dalgalı ovalardır. Sultansuyu vadisi ile Tohma vadisi arasında kalan üçgen biçiminde alanı dolduran bu düzlüklerin yükseltisi, Malatya ovasına göre daha fazladır.

Mandıra, Tafta ve Milli Yazıları : Yarı ova nitelikli alanlardan Mandıra düzü, Sultansuyu ile Beylerderesi arasında; ötekileri ise, Beylerderesi doğusunda kalmaktadır. Malatya ovasının güney uzantıları durumundaki bu alanlar, daha yüksek ve daha dalgalıdır.

Mığdı Düzü : Ayvalı, Tohma ile Hacılar Tohması vadilerinin birleşme noktasında yer alır. Darende'nin doğusunda ve güneydoğusunda geniş bir alanı kaplayan ovanın yüzölçümü yaklaşık 50 km2'dir. Ovanın orta kesimleri düz olup, kenarlara doğru yükselti artar ve dalgalı bir yapı ortaya çıkar. Genişleyen vadi tabanı akarsuların taşıdığı alüvyonlarla dolması sonucu oluşan toprak, verimli bir durumdadır. Yeşil örtü, yalnızca su kenarlarında söğüt ve kavak ağaçlarından oluşur.

Vadiler​

Fırat Vadisi
Fırat Vadisi
Fırat Vadisi : Türkiye'nin en önemli vadilerinden birisidir. Çok derin ve sarp olan Fırat vadisi, keskin dirsekler çizerek uzanır. Sarplaşan vadi, bu yapısını Malatya topraklarında Söğütlü çayı vadisi ile birleşene kadar sürdürür. Bundan sonra vadi genişlemeye başlar. Akarsu, çok geniş bir yatakta akmakta iken zaman zaman kollara ayrılarak adacıklar oluşturur. Göldağı ve Sarıçiçek yaylası hizasından sonra yapı birden değişir. Fırat vadisine doğru eğimli geniş oluklar ortaya çıkar. Bunlar, Tohma ve Kuruçay vadileridir. Fırat vadisinin bu yapısı, Malatya dağlarının doğu ucuna kadar sürer. Burada vadi yeniden daralır. 100 km. den uzun bir boğaza dönüşür. Kömürhan Boğazı adıyla anılan bu boğazdan sonra vadi, il topraklarının dışına çıkar.

Tohma Vadisi : Sivas topraklarından iki kol halinde başlayan Tohma vadisi, Fırat vadisine doğru geniş bir oluk oluşturur. Darende yanından bu kollar genişlemeye başlar. İlçenin doğusunda birleşir. Vadilerin birleşme yerinde geniş bir düzlük oluşur. Mığdı düzü adıyla anılan bu yüksek ovadan sonra vadi, biraz daralarak doğu yönünde uzanır. Sonra güneyden gelen Sultansuyu vadisi ile birleşerek birden genişler ve Fırat vadisine açılır. Genişleyen vadi tabanında, ilin en önemli düzlüklerinden Malatya ve Doğanşehir ovaları ile Erhaç düzü ve Yazıhan düzü sıralanmaktadır.

Kuruçay Vadisi : Yama dağının batı eteklerinden başlayan vadi, başlangıç kesimlerinde pek derin değildir. Tohma vadisinde sıkça rastlanan sarp ve dar boğazlar yoktur. Bunun başlıca sebebi yöredeki, aşınarak yuvarlanmış yeryüzü şekilleridir. Ayrıca vadiyi aşan akarsuyun havzası küçük ve akıttığı su miktarı da azdır. Yine Kuruçay vadisi orta bölümünde biraz daralır. Daha sonra tabanı genişleyerek Tohma ve Fırat vadileri ile birleşir. Kuruçay vadisinde Çapıtlı yazısı ile Yazıhan düzü dışında ovalık alan yoktur.

Çapıtlı yazısı : Kuruçay vadisinde, Hasançelebi yöresini kaplayan düzlüğe Çapıtlı yazısı denir. Akgedik diplerinden Hasançelebi'ye doğru uzanan bu yüksek ovanın boyu 20 km.yi geçer. Genişliği 10 km. ye ulaşır. Ova, genelde düz olmakla birlikte, yer yer hafif dalgalı bir yapıdadır.

Yazıhan Düzü : Bu ova, Tohma ve Kuruçay vadilerinin Fırat'a açıldığı noktada yer alır. Malatya ovasından Tohma suyu ile ayrılır. Tohma suyunun kuzeyinde kalan ve Kuruçay vadi tabanını da kapsayan alanın bütününe Yazıhan düzü denilmektedir. Mayatya ovasına göre daha yüksekte kalan Yazıhan düzü su kaynakları kıt olduğundan kuru ve çıplaktır. Tohma suyu ova yüzeyine göre derinde kalmaktadır. Kuruçay ise yaz aylarında kurumaktadır.

Akarsuları​

Malatya ili, Fırat havzası üzerinde yer alır. Havzanın yukarı Fırat bölümünde oldukça geniş alanı kaplayan il toprakları, yer üstü su kaynakları açısından hayli zengindir.

Fırat Havzası : Türkiye'nin en büyük havzasıdır. Su toplama alanı 127.000 km2 dolayında olan havzanın yıllık ortalama su hacmi 28 milyar m3'ü aşmaktadır. Fırat havzasında 4.900.000 hektara yakın ovalık alan vardır. Bunun 1.700.000 hektar yer alan akarsuların en önemlileri Tohma suyu, Kuruçay, Fırat nehri ve Sürgü çayıdır.

Fırat Nehri : Keban Barajı'ndan çıkan nehir Malatya'nın Elazığ ile sınırını oluşturacak şekilde güneybatıdan güneydoğuya doğru genişçe bir yay çizerek akar. Önce Kuruçay'ı sonra Tohma suyunu alarak akan Fırat, zaman zaman kollara ayrılarak adacıklar oluştururdu. Bu alan günümüzde Karakaya Baraj Gölü sahası içinde kalmıştır. Fırat nehri, Kömürhan mevkiinde Doğu Anadolu'nun en uzun ve en derin boğazlarından biri olan Kömürhan boğazına girerek akmasına devam edip, boğazdan sonra Malatya-Diyarbakır sınırını oluşturmaktadır. Diyarbakır Çüngüş ilçesi yakınlarında Karakaya Barajı kurulmuştur.

Tohma Çayı
Tohma Çayı
Tohma Suyu : Malatya'nın doğu sınırını oluşturan Fırat nehrinden sonra ilin büyük akarsuyu Tohma'dır. iki koldan oluşmaktadır. En uzun kolu olan Ayvalı, Tohma çayı, Uzunyayla'dan diğer kolu olan Hacılar Tohması ise Tahtalı dağlarından doğar. Bu iki kol Malatya il sınırına girerek Mığdı üzerinde birleşip dar ve uzun Şuğul boğazından geçtikten sonra Malatya ovasından geçerek Fırat nehrine katılır. Tohma suyunun Şuğul boğazından kurtulduğu yerde Medik barajı kurulmuştur. Tohma suyu Malatya ovasından akarken kuzeyde Halavun çayı ile Epreme çayı, güneyde Dipsiz çayı, Sultansuyu, Beylerderesi Horata çayı ile Orduzu çayını alarak Fırat nehrine dökülmektedir. Bu sular Sultansuyu, Doğanşehir ve Malatya ovalarının sulanmasında önemli yer tutmaktadır.

Kuruçay : Yama dağı batısından doğan Kuruçay, Hasançelebi, Hekimhan ve Fethiye'yi geçtikten sonra Eğribük yönünde Fırat'a katılır. Yaz aylarında suyu iyice azaldığından bu sudan pek faydalanılamamaktadır.

Sürgü Çayı : İlin güneybatı ucunu oluşturan Sürgü yöresinin sularını toplayan bu çay, Malatya yöresinin batı kesimlerinde yer alan Karakaya tepesinin güney yamaçlarından doğar. Sürgü çayı, Göksu ırmağının önemli bir koludur. Sürgü kasabasından sonra, Kapıdere'ye kadar batı yönünden akan çay sonra güneye döner. Burada, Göksu ile birleşen ve Göksu adını alan akarsu, doğuya dönerek Adıyaman il sınırına girerek Adıyaman il topraklarından Fırat'a katılır. Sürgü çayı üzerinde Sürgü barajı kurulmuş olup, bu barajdan geniş bir alan sulanmaktadır. Malatya'nın bu önemli akarsuları dışında ya doğrudan Fırat'a, ya da diğer büyük akarsulara karışan çok sayıda küçük çay ve dereleri vardır. Bunlar: Eğmir, Mircan, Göksu, Aksu, Şiro, Berenge, Söğütlüçay, Sazdere, Şotikdere, Kozluk Çayı, Yenice Çayı, Setrek Çayı, Arapgir Çayı, Davulga, Cevizlisu gibi irili ufaklı akarsulardır.

BİTKİ ÖRTÜSÜ​

Malatya toprakları önemli bitki örtüsünden yoksundur. Eskiden il alanının önemli bir bölümü ormanlarla kaplı iken sonucu bu örtü zamanla yok olmuştur. Doğal şartlar ormanların kendi kendisini yenilemesini büyük ölçüde güçleştirdiğinden yer yer bozkırlar ortaya çıkmıştır.

Malatya Kırsallarından bir görünüm
Malatya Kırsallarından bir görünüm
İl arazisinin 367.253 hektarı (% 30)'u ormanlık ve fundalıklarla, 125.156 hektarı (% 10)'u ise çayır ve meralarla kaplıdır. İl topraklarının güneyini boydan boya kaplayan batı-doğu doğrultulu Malatya dağları, meşenin egemen olduğu bozuk nitelikli korular ve baltalıklar iyi nitelikli koru ve baltalıklara dönüşmeye başlar. Malatya dağlarının batı ucunda Sultansuyu vadisine bakan yamaçlarda Doğu Anadolu'da ortadan kalkmakta olan ibrelilerden kızılcıklara rastlanır.

Malatya dağları üzerinde yer alan platolar ile Malatya ovasına yakın kesimlerde yer alan yarı ova nitelikli düzlükler, zengin çayır otları ile kaplıdır. İl alanının güneybatısını kuşatan dağlar ve platolarda doğal bitki örtüsü hemen hemen ortadan kalmıştır. Daha çok meşelerden oluşan bozuk nitelikle orman kalıntılarından başka canlı örtüye rastlanamaz. Bu örtüye yer yer yabani meyve araçları ile kaynak ve vadi boylarında kavak ve söğütler katılmaktadır. Bitkisel üretim yapılan kesimlerde meyvecilik doğal örtüye göre daha yaygındır.

Malatya'nın kuzeyini kaplayan dağlar ise örtü bakımından Pütürge ve Doğanşehir yöreleri kadar olmasa da batıya göre daha da zengin sayılır. Bu yörelerde, çoğu bozuk nitelikli olmak üzere meşenin çoğunlukta olduğu yapraklı ormanlar vardır. Bu kesimde kalın bir toprak tabakası ile meyve ağaçları, söğüt ve kavaklıklar görülür.

Ekonomi​

Tarım, Sebze Ve Meyvecilik: Turunçgiller dışında hemen hemen tüm meyvelerin yetiştiği ve bir meyve üretim bölgesi olarak nitelenen Malatya'da, bitkisel üretimin en önemli kolu meyveciliktir. Malatya halkının birçoğu geçimini tarım yapmakla sürdürür. Özellikle kayısı, arpa, buğday, mısır, çavdar, pirinç, nohut ve mercimek Malatya'da yetiştirilen en önemli tarım ürünleridir. İlimizde tarım çeşitlilik kazanmıştır. Tarıma ayrılan alanlarda tahıl ekimi ağırlıktadır. Sanayi bitkilerine ayrılan yer, sebze ve meyve üretimine ayrılan alanlardan daha fazladır.Doğu Anadolu Bölgesi içinde sanayi bitkileri tarımının en çok geliştiği il Malatya'dır.

Birinci sırayı şeker pancarı alır, onu sırasıyla tütün ve başka bitkiler izler. İlimizde bağcılık ve meyvecilik de gelişmiştir. Bütün Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki bağların yaklaşık yarısı Malatya ilindedir. Çeşitli meyveler arasında özellikle kayısı, ilin ticaretinde önemli bir yer tutar. Malatya'da yaklaşık beş milyon kök kayısı ağacı bulunmaktadır. (Bu sayı her yıl daha da artmaktadır.)

Malatya Kayısısı
Malatya Kayısısı
Battalgazi ilçesi sınırlarında özellikle domates, biber, patlıcan, lahana, ıspanak, salatalık ve maydanoz yetiştirilir. Çarmuzu Mahallesi ekim alanlarında lahana, pırasa, ıspanak, salatalık ve maydanoz yetiştirilir. Karakaya Baraj Gölü'nün kenarında ise kavun, karpuz ve üzüm bolca yetiştirilmektedir. Yazıhan Ovası'nda yetiştirilen şeker pancarı, Malatya Şeker Fabrikası'nın ihtiyacını büyük ölçüde karşılamaktadır. Burada önemli miktarda patates, pirinç ve tütün tarımı da yapılmaktadır. Yeşilyurt, Gündüzbey, Tecde, Yakınca kasabalarında yetiştirilen dalbastı kirazı meşhurdur. Bu meyve yurtdışına ihraç da edilir. İlde sulanabilen arazilerde vişne, elma, armut, şeftali, ceviz, kızılcık, erik, dut, nar, üzüm ve kayısı ağaçlan önemli bir yer tutar. Nohut ve mercimek ise sulanamayan arazilerde ekilmektedir. Kuru fasulye tarımı en fazla Akçadağ Ören ile Doğanşehir yörelerinde yapılmaktadır.

Hayvancılık : İlimizde bulunan toprakların yaklaşık yüzde 55'i mera ve çayırlarla kaplı olduğundan, hayvan yetiştirilmesi için iyi bir ortam mevcuttur. (Karakaya Barajı'ndan sonra bazı köylerde hayvancılık bitmiştir.) İlin hayvan varlığında koyun sayısı yarım milyonu aşar, koyunu çok gerilerden kıl keçisi izler. Malatya'da hayvancılığın gelişmesinde Sultansuyu Harası (günümüzde tarım işletmesi) olumlu rol oynamıştır. 1929 yılında kurulan bu haranın atçılık, sığırcılık, koyunculuk ve tavukçuluk şubeleri bulunmaktadır. Son yıllarda Malatya'da modern bir şekilde besicilik, süt inekçiliği ve tavukçuluk yapılmaktadır. Ayrıca daha önce ırmak balıkçılığı şeklinde yapılan küçük balıkçılık, Karakaya Baraj Gölü'nün oluşmasıyla kenar köylerde yaşayan halkın geçim kaynağı olabilecek şekilde büyümüştür.

Balıkçılık : Fırat Nehri'nde, Karakaya Barajı yapılmadan önce de balıkçılık yapılıyordu. Karakaya'dan önce nehirde özellikle büyük ağlarla yapılan avlarda sarı sazan balığı avlanıyordu ve sadece Malatya'da satılıyor, çevre illere ulaştırılamıyordu. Bu avlanmada "kelek" adı verilen basit ve ucuz yapılı bir kayık kullanılıyordu. Kelek, altında şişirilmiş otomobil iç lastiği, üzerinde ise tahtadan oturma yeri olan ve su üzerinde ulaşımı sağlayan bir araçtır. Karakaya Baraj Gölü'nün oluşmasından sonra, geniş çapta aynalı sazan, sarı sazan ve turna balığı avlanıyor. Avlanan balıklar ilimizin ihtiyacını karşıladığı gibi, çevre illerimize ve hatta İstanbul'a bile gönderilmektedir. Şişman Çayı, Tohma Çayı ve Sultansuyu'nda da olta ve serpme ile balık avcılığı yapılabilmektedir.

Madenler Ve Enerji : Malatya, oldukça zengin yeraltı kaynakları olan bir ilimizidir. İl sınırları içindeki en önemli yeraltı kaynağı, Hekimhan ilçesi sınırları içindeki Hasançelebi'de bulunan demir yataklarıdır. Hekimhan'dan başka Darende ve Pütürge ilçelerinde de zengin demir cevheri bulunmaktadır Hekimhan ilçesinde elde edilen demir filizleri trenle İskenderun Demir Çelik Fabrikası'na gönderilmektedir.

İl sınırları içerisinde ayrıca profilit, linyit, alüminyum (boksit), krom, asbest ve mozaik bulunmaktadır. Malatya il sınırları dahilinde bulunan zengin yeraltı kaynaklarını bir an önce ekonomiye kazandırmak için, herkes üzerine düşen görevi yerine getirmelidir.

Malatya'da küçük hidroelektrik santralleri vardır. İlde ilk hidroelektrik santral 1931'de Tecde yöresinde, Derme Çayı üzerinde, kurulmuştur. Toplam gücü 360 KW olan bu ilk türbinli santral o sıralarda kentin elektrik ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayabiliyordu. Ancak 1930 yıllarından sonra başlayan devlet yatırımları ile ilin elektrik ihtiyacı artmış ve bu tesis yetersiz kalmıştır. Derme Çayı üzerinde 4500 KW gücünde ikinci hidroelektrik santral 1950'de hizmete girmiştir. Malatya'da açılan fabrikalara mevcut elektrik yetmediği için Derme Çayı'ndan yararlanılarak Kernek yöresinde Devlet Su İşleri'nce bir tesis yaptırıldı. Daha sonra Türkiye Elektrik Kurumu'na geçen bu santralin yapımına 1962'de başlanmıştır. 1964 yılında devreye girerek ilimize hizmet vermeye başlayan Kernek tesisleri, "kanal" tipi santrallerdendir.

Malatya Kültürü​

Malatya, bölge için önemli bir kültür sanat merkezidir. Buna müze ve sonradan açılan alışveriş merkezi büyük ölçüde katkıda bulunmuştur. Ayrıca, devlet tiyarosunun açılması, kültür ve kongre merkezinin açılması, Malatya kültür ve sanatını önemli ölçüde değiştirmiştir.

Camiiler​

Malatya Ulu Camii
Malatya Ulu Camii
Malatya Ulu Camii
Malatya Ulu Camii
- Battalgazi Ulu Cami : Battalgazi ilçesinde (Eski Malatya) bulunan bu cami Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat zamanında 1224 yılında inşa edilmiştir. Kitabesine göre mimarları Yakup bin Ebubekir el-Malati ve Mansur bin Yakup’tur. Tuğladan yapılmış kısımlar ilk cami şeklini, taş olanlar ise daha sonra yapılan ilaveleri gösterir. Dört eyvanlı plan ile İran’daki büyük Selçuklu camilerinin Anadolu’daki ilk ve tek örneğidir. Mihrap önü kubbesine bitişik, ortasında bahçesi ve havuzu ile iç avlu, planın esasını meydana getirmektedir. Firuze ve patlıcan moru çini mozaiklerden geometrik yıldız ve geçmeler, kemer yüzünde kalmış olan kitabe ve yine zikzak biçiminde çini mozaiklerle kaplı sütunlar caminin göz alıcı süslemeleridir. Kubbe iç yüzeyi tuğla kaplamalı muazzam bir çini süslemeye sahiptir. Kubbe etekleri ise üçgenlerin geometrik sanatı şeklinde örgü tuğlalar ile süslenmiştir. Cami ilçe merkezinde olup haftanın her günü ziyaretçilere açıktır.

Mimari Özellikleri : Dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir. İki bölümden inşa edilmiştir, bunlardan biri harim diğeri ise kayseriye olarak adlandırılmıştır. Güney bölümü yani harim, mihraba paralel sekiz sahınlı, mihrap önü kubbeli ve eyvalıdır. Kuzey bölümü yani kayseriye ise mihraba paralel 4 sahınlıdır. Bu bölüm ard arda yerleştirilen iki kubbe ile vurgulanmıştır. Sahınlar ise tonoz ile örtülmüş olup, sadedir. Yapının içinde üstü açık bir iç avlu bulunmaktadır. Eyvan bu avluya açılır. Kubbeye geçiş elemanı tromptur, malzeme ise tuğladır. Mihrap önündeki kubbenin göbeğine yerletirilmiş olan mührü süleyman motifi dikkat çekicidir.Yine bu bölümdeki eyvan tamamen çiniler ile kaplanmış olup, mihrap vurgulanmıştır.Yapının doğu, batı ve güney olmak üzere üç girişi bulunmaktadır. Batı girişi sonradan kapıtılmış olan camiinin bugün iki girişi vardır. Minaresi ise camiinin içinden kayseriye bölümünden yükselmektedir. Bu minare tuğladan yapılmış olup, silindir gövdelidir. Papuç üstünde ve şerefe altında firuze renkli yıldız çinilerin oluşturduğu birer bileziğin yer aldığı günümüze kalan az sayıdaki parçalarından anlaşılmaktadır. Yapının yalnızca mihrabı ve minberi özgünlüğünü yitirmemiştir, tarihsel süreç boyunca çeşitli eklemelere maruz kalınca neredeyse tamamı orijinal değildir. Kuzey, doğu ve batı yönünden genişletilen camii, Büyük Selçuklu Camii (Zevvare Mescid-i Cuması) mimarisinden esinlenerek inşa edilmiştir.Camiinin cephelerinde birbirine eş olmayan uzunluklarda 24 tane payanda bulunmaktadır. Taşıyıcı görevi olan bu payandalar yapıya sonradan eklenmiştir. Yapının orijinal olan ahşap minberi Ankara Etnoğrafya Müzesi’nin koleksiyonuna eklenmiştir.Yapının orijinal halinin Selçuklu Devletininin mimari anlayışına yakışacak bir üslupta olduğu bilinmektedir. Pek çok sanatkarın bu camii de çalıştığı kitabelerinden anlaşılmaktadır. Batı portal kitabesi Üstad El Benna Hüsrev tarafından 1247 yılında, Doğu portal kitabesi Üstad Hüsrev tarafından 1273 yılında yapılmıştır. Eyvan kemer kitabesi Malatyalı El Benna Ebubekir oğlu Yakup, minber kitabesi ise Ebul Vefa Azizi tarafından yapılmıştır.

II.Abdülhamit’in 10 bin altın göndererek destekte bulunduğu cami, yenilenerek bugün ki görüntüsüne kavuşturulmuş. Onarım süresi 1913 yılında tamamlanan cami, ustaca kesilen kesme taştan inşa edilmiştir. 2020 Elazığ Sivrice Depreminde kubbesinin bir köşesinde yıkılma  oluşmuştur.
II.Abdülhamit’in 10 bin altın göndererek destekte bulunduğu cami, yenilenerek bugün ki görüntüsüne kavuşturulmuş. Onarım süresi 1913 yılında tamamlanan cami, ustaca kesilen kesme taştan inşa edilmiştir. 2020 Elazığ Sivrice Depreminde kubbesinin bir köşesinde yıkılma oluşmuştur.
- Yeni Cami : Malatya’nın simgesi haline gelen Yeni Cami, Malatya merkezi olan Battalgazi ilçesinde bulunuyor. ”Taze Cami” olarak da bilinen cami, eskiden var olan ancak 1894’te yaşanan büyük Malatya depreminde yıkılan caminin yerine inşa edilmiş.

II.Abdülhamit’in 10 bin altın göndererek destekte bulunduğu cami, yenilenerek bugün ki görüntüsüne kavuşturulmuş. Onarım süresi 1913 yılında tamamlanan cami, ustaca kesilen kesme taştan inşa edilmiş.Caminin bahçesinde yer alan süs havuzu ve çiçekler, özellikle akşamları yanan renkli ışıklarla harika bir görsel güzellik oluşturuyor. 2020 Elazığ Sivrice Depreminde kubbenin yan tarafında yıkılmma olmuştur.

- Yusuf Ziya Paşa Cami : Yusuf Ziya Paşa Cami. Kent merkezinin Mücelli Caddesi üzerinde konumlanan cami, beton ve ahşap karışımı bir yapıya sahip. Diyarbakır Valisi ve Maden-i Humayun Emini olan Yusuf Ziya Paşa’nın oğlu Şadi Paşa tarafından, annesi Ayşe hanım için yaptırılan caminin kapısının üzerinde 1792 yılında inşa edildiği yazıyor. Dikdörtgen planla inşa edilen camiyi ziyaret etmek isterseniz, kent merkezinde bulunduğundan kolaylıkla ulaşabilirsiniz.

- Melik Sunullah Cami : Malatya’nın Battalgazi ilçesinin Meydanbaşı Mahallesi’nde yer alan Melik Sunullah Cami, Battalgazi Ulu Cami’nin hemen karşısında yer alıyor. Cami, üzerinde yer alan kitabeye göre 1323 yılında inşa edilmiş olsa da, günümüzde karşımıza çıkan caminin sadece minaresi ilk yapıldığı tarihten özgün olarak günümüze gelebilmiş.

Koca Vaiz ya da Vaiz Baba ismiyle de bilinen cami, kesme ve tuğla taştan inşa edilmiş. Pek çok kez restorasyon sürecinden geçen cami, eski görüntüsünde oldukça uzaklaştığı için, artık tam olarak tarihi olmasa da, ziyaret edilebilir yerlerden.

- Köprülü Mehmet Paşa Cami : Malatya’nın mimari açıdan en güze camilerinden birisi olan Köprülü Mehmet Paşa Cami, Hekimhan ilçesinde yer alıyor. 1661 yılında Osmanlı’nın veziri Köprülü Mehmet Paşa’nın isteği üzerine yaptırılan cami, tek minaresi ve kemerli duvarlarıyla dikkat çekiyor. Caminin giriş kapısında bulunan kitabeye göre 1815 yılında yeniden onarılan cami, günümüze dek hala ilk günkü görüntüsüyle ayakta duruyor.

Malatya’nın Arapgir ilçesinin Osmanpaşa Mahallesi’nde yer alan tarihi Gümrükçü Osman Paşa Camisi
Malatya’nın Arapgir ilçesinin Osmanpaşa Mahallesi’nde yer alan tarihi Gümrükçü Osman Paşa Camisi
- Gümrükçü Osman Paşa Cami : Malatya’nın Arapgir ilçesinin Osmanpaşa Mahallesi’nde yer alan tarihi Gümrükçü Osman Paşa Camisi, üzerinde yer alan kitabesinde yazan bilgiye göre 1823 yılında inşa edilmiş. Tek minaresi ve kubbesi bulunan cami, tipik bir Osmanlı camisi mimarisinin özelliklerini taşıyor. Kemerli kirişleri ve ahşap çıkmasıyla dikkat çeken cami, yontma ve kesme taştan inşa edilmiş. Yüksek kubbesi ve ahşap cemaat yeri olan yapı, zengin mimari özellikleri taşıyor.

- Fethiye Cami : Malatya’nın Yazıhan ilçesinde yer alan Fethiye Köyü’ndeki tarihi cami, köy ile aynı adla ve Abdusselam Cami adıyla da biliniyor. Caminin giriş kapısında yer alan kitabede yazan bilgilere göre, 1566 yılında dönemin Malatya beyi Abdusselam oğlu Mustafa Paşa tarafından yaptırıldığı biliniyor. Genel olarak Osman mimarisinde yer alan tek kubbeli ve tek minareli olan cami, kemerli kapısıyla da dikkat çekiyor. Günümüzde hala aktif olarak cami olarak kullanılan yapı, kesme taş ve tuğladan inşa edilmiş.

Kiliseler​

Taşhoron Kilisesi : Malatya’nın merkezindeki Çavuşoğlu Mahallesi’nde yer alan tarihi kilisenin, üzerinde ne yazık ki kitabe bulunmadığı için herhangi bir tarihi bilgi yok ancak, XVII. Yüzyılda yapıldığı düşünülüyor. Ermeni Kilisesi olarak inşa edilen kilise, oldukça geniş bir arazi üzerine yapılmış. Günümüzde ne yazık ki bakımsız kalan kilisenin restorasyon çalışmaları durdurulmuş. En yakın zamanda sağlamlaştırılacağını umduğumuz kiliseyi, Malatya geziniz sırasında ziyaret edebilirsiniz.

Venk Kilisesi : Tarihi Venk Kilisesi, Malatya’nın şehir merkezine bağlı olan Çamurlu Köyü’nde bulunuyor. Kilisenin kapısında yer alan kitabede, 1670 yılında Simon Gabiskos tarafından yapıldığı yazıyor. Dikdörtgen mimari planla tasarlanan kilisenin, günümüzde sadece ibadet edilen kısmı ayakta kalabilmiş. Her yıl Malatyalı Ermenilerin ziyaret ettiği kiliseyi, siz de Malatya seyahatiniz sırasında ziyaret edebilirsiniz.

Gezilecek Tarihi Yerler​

Taş Köprü : Malatya’nın Arapgir ilçesinde yer alan tarihi Taş Köprü, yapım tarihi ve kim tarafından yaptırıldığı net olarak bilinmese de, M.S. 3.Yüzyıldan günümüze kalmış önemli bir eser. Malatya il merkezine 30 km uzaklıkta bulunan köprü, Kozluk Çayı’nın üzerinde yer alıyor. Roma Dönemi mimarisinin izlerini taşıyan köprü kesme moloz taşından inşa edilmiş. Horosan harcı kullanılarak yapıldığı bilinen yapı, binlerce yıl geçmesine rağmen hala sapasağlam ayakta ve kullanılabiliyor.

Malatya Kalesi : Bir yerin tarihi dokusunu en çok hissettiğimiz yapılardan biri olan kale ve surlar, Malatya gibi pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış bir şehirde de karşımıza çıkıyor. Malatya’nın Battalgazi ilçesinde yer alan tarihi kale ve sur, MS.98-117 yılında dönemin Roma İmparatoru Trajanus’un isteği üzerine yaptırılmış. İlerleyen tarihlerde pek çok defa farklı imparatorlar tarafından yenileme ve genişletme sürecine giren kale, genellikle Türklerin baskılarından korunma işlevi görmüş.

Evliya Çelebi’nin de seyahatnamesinde ”Rakabe Kalesi” olarak bahsettiği kale, son olarak 1112’de Türklerin eline geçtiğinde yeniden düzenlenmiş. Günümüze kadar olan süreçte neredeyse harabe haline gelen kaleler, binlerce yıldır korunma ve savunma işlevini yerine getirebilmiş. Yakın zamanda restore edilen kaleyi, ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.

Malatya Battalgazi ilçesindeki Silahtar Mustafa  Paşa  Kervansarayı
Malatya Battalgazi ilçesindeki Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı
Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı : Malatya’nın Battalgazi ilçesinin Alacakapı Mahallesi’nde yer alan Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı, ihtişamlı görünümüyle oldukça dikkat çeken bir tarihi yapı. IV. Murat’ın silahtarı Mustafa Paşa tarafından 1637 yılında yaptırılan kervansaray, Doğu’ya çıkan ticaret yolunun üzerinde yer aldığı için, hem konaklama hem de ticaret açısından önemli bir rol oynamış.

Dönemin önde gelen mimarlarından Halep Mimarbaşı Üstat Mehmet’in oğlu, Üstat Ebubekir’in yaptığı kervansaray, kemerli ve dikdörtgen mimariye sahip. Günümüzde avlu kısmında bulunan dükkanların kaldırılmasıyla turistik yer haline getirilen yapı, 2007-2010 yıllarında restore edilmiş. Haftanın her günü ziyarete açık olan kervansarayı ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.

Yusuf Paşa Bedesteni : Malatya’nın Darende ilçesinde yer alan tarihi bedesten, III.Mustafa döneminde yaşayan Darendeli Yusuf Ziya Paşa adına yaptırılmış, önemli bir çarşı. Üzeri kapalı olarak inşa edilen bedesten, dikdörtgen yapısı ve kenarlarda yer alan çoklu dükkanlarıyla klasik Osmanlı bedesteni mimarisinin izlerini taşıyor. 2005 yılında restore edilen bedesten, günümüzde yeniden alışveriş noktası olarak kullanılıyor. Kesme taş ve tonozdan inşa edilen bedesten, Darende ilçesinin Zaviye Mahallesi’nde yer alıyor. Yanında Zaviye Mezarlığı bulunan bedesteni kolaylıkla bulabilir ve ziyaret edebilirsiniz.

Arapgir Kalesi : Malatya’nın Arapgir ilçesinde yer alan kale, Kozluk Çayı’nın üst kısmında yer alıyor. Oldukça dik bir yamaçta yer alan kaleye ulaşım oldukça zorlu. Neredeyse harabe haline geldiğinden üzerinde herhangi bir kitabe de kalmamış ancak, yapının mimari izlerinden dolayı XIV. Yüzyılda yapılmış olabileceği tahmin ediliyor. Kesme moloz taştan yapılan kalenin etrafında ve yolunda pek çok gözetleme kulesi de yer alıyor ancak kulelerle ilgili de herhangi bir tarihi bilgi yok.

Kalenin olduğu alanda ne yazık ki bugüne kadar herhangi bir arkeolojik kazı çalışması başlatılmamış. Ancak kalenin ve gözetleme kulelerinin yer aldığı bölgeye göre Selçuklu Devleti’nin inşa ettirmiş olabileceği iddialar arasında yer alıyor.

Taşhan : Malatya’nın Hekiman ilçesinde yer alan tarihi Taşhan, iki bölümden oluşan heybetli görüntüsüyle ilk görüldüğü andan itibaren etkileyici bir görsel sunuyor. İki bölümü de farklı zamanlarda yapıldığı bilinen hanın üç ayrı duvarında da üç ayrı kitabe yer alıyor. Kitabeler Türkçe, Süryanice ve Ermenice olarak üç dilde yazılmış. 10.Yüzyılda, Selçuklu Sultanı Sultan I. İzzeddin Keykavus döneminde yaptırılan han, dönemin mimari izlerini de fazlasıyla taşıyor.

Kare avlu düzeniyle yapılan hanın, avluya bakan çoklu odaları bulunuyor. Odaların arka kısmında ise geniş bir koridor mevcut. Kapalı olarak tasarlanan han, üç ayrı bölümden oluşuyor. 1660 yılında Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın isteği üzerine onarımdan geçen hanın hemen yanına ise, aynı ismi taşıyan hamam ve cami de eklenmiş. Son olarak 2009 yılında restore edilen yapı, ziyaretçilerini bekliyor.

Kanlı Kümbet : Malatya’nın Battalgazi ilçesinin Meydanbaşı Mahallesi’nde yer alan Kanlı Kümbet, kitabesi bulunmadığı için hala şaibeli bir tarihe sahip. Mimari yapısından 12 veya 13.Yüzyıl yapımı olabileceği düşünülen kümbet kimilerine göre, eski bir mezar, kimilerine göre ise Osmanlı Dönemi’nde suçluların idam edildiği ve bu yüzden de Kanlı Kümbet olarak anılan yer olduğu düşünülüyor.

Ancak yoğun olarak kriptalı, yani gömülü bir mezar ve anıt olduğu kanısına varılmış. Tuğladan ve taştan inşa edilen yapı, oval kubbesiyle de dikkat çekiyor. 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilen yapıyı görebilmek için, şehir merkezinden kalkan Meydanbaşı araçlarına binmeniz yeterli.

Zengibar Kalesi : Farsça taş kale anlamında kullanılan Sengbar adıyla da anılan kalenin, herhangi bir kitabesi bulunmadığı için net bir tarihi bilgiye ulaşılamıyor. Günümüzde sadece kaleye giriş kapısının kaldığı yapı, Tohma Çayı’nın batısında yer alan dik bir yamaçta yer alıyor. Dağın yamacına kurulan kaleden kalan küçük sur parçaları yer yer gözlemlenebiliyor.

Osmanlı Dönemi’nde yapılmış olabileceği düşünülen kale, kesme taştan inşa edilmiş. Kalenin krokisini çizebilecek şekilde kalıntı kalmadığı için eskiden nasıl bir görünüme sahip olduğu da bilinmiyor.

Ozan Anıtı : Malatya’nın Darende ilçesinde yer alan Ozan Köyü’ndeki bu anıt mezar, Malatya’nın tarihi dokusunu yansıtan yerlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Roma Dönemi’ne ait olduğu düşünülen anıt mezarın bir kitabesi bulunamadığı için net bir tarihi bilgi yok.

Eskiden kilise olarak da kullanılmış olabileceği de düşünülüyor. Battal Gazi’nin isteği üzerine mescit olarak kullanılan tarihi yapı, yerel bölgede Ozan Mesciti adıyla da anılıyor. Düzgün kesme taştan ve 12 yarım sütundan inşa edilen anıt mezarı görmenizi tavsiye ederiz.

Millet Han : Malatya’nın Arapgir ilçesinde yer alan tarihi han, külliyesi bulunamadığı için net olarak ne zaman yapıldığı ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmiyor. Ancak ilçede yaşayanların söylediklerine göre 1850 yılında inşa edilmiş. Dikdörtgen şekilde inşa edilen hanın ortasında süs havuzlu bir avlu ve avluya bakan dükkanlar yer alıyor. İki katlı olarak inşa edilen hanın altında 12, üstünde 13 olmak üzere 25 dükkan yer alıyor.

Yakın zamanda restore sürecinden geçen han, güzel bir şekilde değerlendirilerek özel bir işletmeye kiraya verilmiş. Butik Otel olarak hizmet veren handa, hem tarihi dokuyu hissedebilir, hem de böyle güzel bir otelde konaklayabilirsiniz.

Malatya Daren de  ilçesindeki Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Külliyesi
Malatya Daren de ilçesindeki Şeyh Hamid-i Veli Somuncu Baba Külliyesi
Somuncu Baba Türbesi Ve Külliyesi : Yazımıza Malatya’nın ve ülkemizin en önemli değerlerinden olarak sayabileceğimiz güzellikteki bir tarihi yer ile devam ediyoruz. Malatya seyahatinizde mutlaka görmeniz gereken Somuncu Baba Türbesi, Darende ilçesinde yer alıyor. Türbeye ulaşabilmeniz için Tohma Kanyonu’na gelmeniz yeterli, zira türbe kanyonun hemen üzerinde yer alıyor.

Osmanlı Dönemi’nde yaşamış olan 11.Yüzyıl alimlerinden Somuncu Baba’nın mezarının yer aldığı türbe, eskiden eğitim amaçlı medrese ve Somuncu Baba’nın yanında olanların ibadet ettiği cami olarak da kullanılıyormuş. Tasavvufi öğretmen olarak bilinen Somuncu Baba, Osmanlı’nın önde gelen pek çok ismine de öğretmenlik yapmış bir isim.

Yakın zamanda Kültür Bakanlığı ve pek çok vakfında desteğiyle yenilenen türbe, yanına külliye eklenerek genişletilmiş. Ortasında bulunan havuzun yeni görüntüsü ise görenleri büyülüyor. Yanından akan Tohma Kanyonu’nun su sesiyle, etkileyici bir yerde olduğunuzu fazlasıyla hissedebilir, külliyenin altında yer alan küçük ama etkileyici Somuncu Baba Müzesi’ni de ücretsiz olarak gezebilirsiniz.

Not: Türbe Tohma Kanyonu’nun hemen üzerinde yer aldığı için kanyonun hemen üzerinde yer alan piknik alanlarında ve doğal yüzme havuzlarında da vakit geçirebilirsiniz.


Darende Hasan Gazi Türbesi : Somuncu Baba türbesine çok yakın bir konumda yer alan bir diğer türbe ise, Hasan Gazi Türbesi. Hz. Peygamber (sav)’ın torunlarından biri olan Hüseyin Gazi’nin kardeşi olan Hasan Gazi, aynı zamanda Seyyit Battal Gazi’nin de amcasıdır. Darende ilçesinin şehitlik mevkinde yer alan türbe, günümüzde pek çok kez restorasyon sürecinden geçmiş. Abbasiler döneminde yaşanılan Zengibar Kalesi kuşatması sırasında şehit olan Hasan Gazi’nin türbesi, haftanın her günü ziyarete açık.

Zeynel Abidin Türbesi : Malatya’da bulunan önemli tarihi türbelerden bir diğeri de, Battalgazi ilçesinde yer alan Zeynel Abidin Türbesi. Hz. Hüseyin’in oğlu Zeynel Abidin’e ait olduğu düşünülen türbenin ne yazık ki herhangi bir kitabesi bulunmadığı için net bir tarihi bilgi yok. Babası Hz. Hüseyin’in kutsal emanetlerini Kerbela’da aldığı söylenen Zeynel Abidin’in türbesi, eskiden Karakaya’daymış ancak, baraj çalışmaları nedeniyle sular altında kalmaması için Atabey İskelesi’nin bulunduğu bölgeye taşınarak yeniden inşa edilmiş.

Malatya Konakları​

Geleneksel Malatya konakları, genelde iki katlı olup kendilerine has özel bir yapı tarzına sahiptirler. Yörenin ikliminden ötürü evler, kalın duvarlı ve birbirine uyumlu küçük pencereleri olan müstakil yapılardır. Bazı örneklerde üç katlı evlere de rastlanmaktadır. Bu yapılarda zemin katlar verecekleri hizmete uygun olarak çeşitli bölümlerden oluşur. Mimari yapı elemanlarının başında taş, kerpiç ve ahşap gelmektedir. Temel; kesme taştan, yerden bir metre kadar yükseltilip yapılır. Kapı, pencere, oda taban ve tavanları, duvar arası hatıllar, dış doğrama, merdiven, dolap, yüklük ve askılık gibi yerlerde ahşap kullanılmıştır. Demir özellikle pencere ve itina ile işlenmiş kapıların üzerindeki havalandırma ve aydınlatma kısımlarında kullanılmıştır. Giriş katında zahirelik(kiler) ile hızna denilen mutfak ve kış damı denilen büyük bir oda bulunmaktadır. Üst kata ahşap merdivenlerle çıkılır. Merdiven üst katın sofasına çıkar. Misafir ve oturma odaları ile diğer müştemilat bu sofanın etrafında yer alır. Selamlık ve haremlik olarak kullanılan bu katta ihtiyaca uygun odalar yer almaktadır.

Beşkonaklar : Saray Mahallesi Sinema Caddesi üzerinde bulunan bu konaklar, geleneksel Malatya konaklarının yapım özelliklerini taşırlar. Sivil mimarinin güzel örneklerinden olup 1900'lü yılların başlarında inşa edilmişlerdir. Yan yana beş konaktan oluşan bu binalar sokağa cepheli iki katlı evlerdir. Dış cephede ana yapı malzemesi olarak kerpiç kullanılmış, duvarları bağlayan hatıllar, iç doğramaları, döşemeleri, tavanları, pencereleri, kapıları, yüklükleri, merdivenleri ve sekileri ise ahşaptan yapılmıştır. Demir ise sadece kapılarda, pencerelerde ve kapı üstü havalandırmada parmaklık olarak kullanılmıştır. Ana giriş kapıları çift kanatlı olup üzerinde rüzgârlık veya aydınlık olarak nitelenen ve çoğunlukla oval yapıda pencereler bulunmaktadır. Pencere hizasından sokağa doğru çıkıntı biçiminde kafesli cumba bölümü bulunur. Geniş sokak kapısından selamlık adı verilen bölüme girilir. Bu bölüm, evin misafir odasıdır ve diğer odalara göre daha büyüktür. Evlerin avlularındaki zemin kat taşlık olup, genelde yassı plaka halinde taşlar yan yana dizilerek yapılmıştır. Zemin kat odaları ambar, kiler ve tandır olarak kullanıldığından pencereleri küçük olarak yapılmıştır. Arka bahçelerinde başta kayısı olmak üzere, çeşitli meyve ağaçları bulunmaktadır. Evlerin üst katındaki yatak odalarında çift kanatlı ahşap kapaklı dolaplar bulunur. Burada dikdörtgen planlı kış damı adı verilen ve genellikle kışın kullanılan oturma odası bulunur. Odanın karşısında nimseki denilen bir bölüm vardır. Bu bölüm oda seviyesinden daha yüksekte olup, buradaki sekinin üzeri de halı ve minderlerle kaplanmıştır. Yenileme çalışmaları 2006'da başlatılıp 2009 yılında tamamlanan Beşkonaklar, çeşitli sanat ve kültür hizmetleri için kullanıma açılmıştır.

Malatya Merkezindeki tarihi Beş Konaklar
Malatya Merkezindeki tarihi Beş Konaklar
Beşkonakların Öyküsü : Beşkonaklar’da geçmişte Malatya’nın önde gelen aileleri oturmuştur. Yaklaşık 120 yıl önce Hacı Sait Efendi (Turfanda) tarafından yaptırılan Beşkonaklar, önce bir cihannümalı ev ve ona bitişik dört ev olmak üzere beşi bir bütün olmak üzere inşa edilmiştir. Hacı Sait Turfanda’nın torunu Şerafettin Arpacı’nın verdiği bilgiye göre; evlerden birisini “Elmalı Ailesi” ne satılmış olup, diğer evler kendisinden sonra mirasçılarına intikal etmiştir.

Caddenin sonuna doğru yolun karşı tarafında yine bir sıra halinde sivil mimari evler yer alır. Buradaki evler Hacı Sait Efendi(Turfanda) ve diğer dört kardeşi tarafından yaptırıldığı için “Beşkardeşler” olarak anılır.

Beşkonaklar(Sinema) Caddesindeki bir kısmının bahçesinden (avlu) su harığı (ark) geçtiği, yolunun parke taşlı olduğu ve burada faytonların işlediği anlatılanlar arasındadır.

1945-1960 yıları arasında Beşkonaklar’da oturmuş olan Meryem Sözen’in anlatımıyla; buradaki konaklarda önceleri memurların ve maddi durumu yüksek kimselerin oturduğunu belirtirken birkaç isim saymaktadır: Gazi İlköğretim Okulundan Caddeye doğru gelince 1. Konakta Dr. Ali ve Mühendis Mustafa Turfanda, 2.konakta Dr. Ali Turfanda’nın annesi Emine Hanım, H.Süleyman Sözen ve üst katta Ağır Ceza Reisi Rıza Bey. Daha sonra da Binbaşı Avni Bey oturmuştur. 3. Konakta önce Albay Hâkim Hikmet Bey, ondan sonra da Turfandaların torunu Noter Hediye Yücebilgin oturmuştur. 4. Konakta Turfandaların damatlarından Sıdık Arpacı, 5.Konakta da Konağı satın almış olan Hacı Nevzat Elmalı oturmuştur. Sonraki yıllarda Meryem Sözen’in anlatımına göre Malatyalı ailelerden Şavatalar, Sözenler, Öğretmen Faik Turfanda ve Yemenici Hüseyin Efendi’nin de Beşkonaklar’da ikamet ettiklerini belirtmiştir.

İstanbulluoğlu Konağı : Konak, Malatya şehir merkezindedir. Taş temelli ve iki katlı olan yapı, kerpiçle inşa edilmiş, ancak çıkmalar ahşap dolgu olarak yapılmıştır. Yapıya cadde yönünde çift kanatlı ve ahşap kaş kemerli aynalığı olan kapıdan girilir. Birinci katta bir salon, dört oda; ikinci katta da bir salon, dört oda yer alır. Konak, üst katındaki çıkmaları ve çıkmaların arasında kalan boşluklarıyla çok yönlü bir güzellik kazanmıştır. Yapı, şemsiye çatılıdır. Yapıda taş, ahşap ve kerpiç malzeme kullanılmıştır.

İstanbulluoğlu Konağı'na, Atatürk(Kışla) Caddesi’nin üst kısmında bulunan Tekke Camii'nin altındaki pasajdan geçip merdivenlerden indikten sonra 30 metre yürüyerek ulaşabilirsiniz. Tarihi konak, hâlihazırda BİLSAM'a (Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi) ev sahipliği yapmaktadır.

Karakaş Konağı : Malatya, Merkez, Niyazi Mahallesi, Karakaş Çıkmaz Sokakta bulunan Karakaş Konağı 1875-1880 yılları arasında, Karakaşlı Mehmet Efendi’nin oğlu Hacı Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır. Konakta ilk yapıldığı yıllarda Hacı Mustafa Efendi, annesi, ağabeyinin iki oğlu ve iki gelini, sonradan olan yedi çocuğu ile kalabalık bir aile oturmuştur. Sonradan ise evde yalnızca Hacı Mustafa Efendi ve ailesi kalmıştır. Hacı Mustafa Efendinin vefatından sonra büyük oğlu Ahmet ve küçük oğlu Şevket aileleri ile birlikte bu evde yaşamışlardır.

Dikdörtgen planlı (Hilani plan tipi) yapı iki katlı olup kerpiçten yapılmıştır. Yapının damı aslında düz damlı olup sonradan kiremit kaplama kırma çatı ile örtülmüştür. Konağın avluya bakan yanı eyvanlıdır. Zemin katta; taşlık denilen sofa, içinde tahtıbek denilen dolap grubu ve ocak bulunan nimsekili kış damı, hızna/kiler; eyvanlı oda ve yatak odaları bulunur. Zeminden üst kata ahşap merdivenle çıkılır. Üst kattaki odalar genellikle yazlık kullanıma göre düzenlenmiştir. Şahnişli (çıkmalı) Başoda, Eyvanlı oda ve oturma -yatma amaçlı kullanılan odalar bu katta yer almıştır. Yapı Restore edilmiş olup, taşınmaz kültür varlığı olarak 1989 yılında tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Yeşilyurt Evleri : Yeşilyurt ilçesi ve Gündüzbey beldesinde birçok eski ev-konak bulunmaktadır. Bunlardan 29 tanesi tescillenerek koruma altına alınmış, restore edilmiş veya restorasyonu devam etmektedir. İlçenin çarşısı olan Adıyaman Caddesi’nde geleneksel mimariye sahip birçok evin bir arada olması, ortaya güzel bir görüntü çıkarmaktadır.

Abdullah Ağa Konağı : Yeşilyurt ilçesi, Mollakasım Mahallesinde, Kaymakamlık Binasının karşısında bulunan konak, 1900lı yılların başında, ilçenin eski belediye başkanlarından Abdullah (Kekevi) Ağa tarafından yaptırılmıştır. Taş temel üzerine, kerpiç duvar örgülü, iki katlı, kırma çatılı, kiremit örtülüdür. Her iki caddeye bakan cephesinde dışa çıkmalı şahniş bulunur. İç mekânlarda değişik amaçlı nişler mevcut olup, duvarlarda ahşap kuşaklarla sağlamlaştırma ve hareket sağlanmıştır ve ahşap işçiliği kullanılarak iç mekânlarda dekorasyon yapılmıştır. Üst

kattaki hayat bölümünün saçaklarında ahşap oyma şeritler yer alır. Merdiven ve balkon korkulukları ahşap işlemelidir. Geleneksel Yeşilyurt Evleri mimarisinin en iyi örneklerindendir. Evin iç bölümleri ahşap işçiliği kullanılarak değişik mekânlar yaratılmıştır. Kerpiç malzemeden yapıldığı için sonradan çeşitli onarımlar görmüştür.

Darende Evleri : Darende merkez Heyiketeği ve Nadir mahallelerinde beş ve Balaban beldesinde üç ev tescillenerek koruma altına alınmıştır. Taş temel üzerine kerpiçten yapılan evler Darende mimarisinin güzel örneklerini yansıtmaktadır.

Malatya'da tarihi bir Balaban Evi
Malatya'da tarihi bir Balaban Evi
Balaban Evi : Davutlu Mahallesi, Elbistan Caddesi üzerinde yer almaktadır. Evin yol cephesinde şahniş ve zemin kat önünde taştan yapılmış, kemerli bir niş içinde akan bir çeşmesi bulunmaktadır. Kapalı bir eli böğründe ile birinci kat desteklenmektedir. Kireç sıvalı olan evin dış cephesindeki sıvalar yer yer dökülmüştür. Arkada küçük bir bahçesi olan ev, zemin + 1 katlıdır. Düz toprak dam olan evin çatısı sonradan sac ile kaplanmıştır. Evin alt katında iki adet kiler, kadı odası denen başoda ve iki küçük oda vardır. Tavanlar merteklidir, duvarlar kireç sıvalıdır. Evler taka denilen bir sistemle iletişimin rahat yapılabilmesi için birbiriyle bağlantılı yapılmıştır. Dış duvarlarda iletişimi sağlayan taka denen bu delikleri görmek mümkündür. Tabanlar tahta döşemedir. Eve giriş kuzey taraftaki sokaktan sağlanır. Dikey dikdörtgen pencereler demir parmaklıklıdır. Çeşmede 4 satır halinde “Hayırlı işlerin ve iyiliklerin (ihsanların) sahibi Hacı Abdurrahman Paşa, O ne istiyorsa ve O ne diliyorsa Allah onu kolaylaştırsın, 1177 tarihinde ve hayırlı seferler ayında.” yazısı okunmaktadır. 2011 yılında Malatya Valiliği’nce sokak sağlıklaştırması projesi ile onarılmıştır.

Arapgir Evleri : Arapgir ilçesinde tescilli beş konak bulunmaktadır. Bunlar içerisinde en çok bilineni Çobanlı Konağı’dır. Çobanlı Mahallesi’nde, bahçe içinde, üç katlı olarak yapılmış konağa avludan geçilerek girilir. Birinci kat depo ve diğer hizmetler için, ikinci kat da selamlık ve haremlik olarak kullanılmıştır.

Beyler Konağı : Arapgir merkezde, Yukarı Yenice Mahallesi Bali Mevkii (Beyler Sokak)’ta; 531 ada, 6 parsel üzerindeki evin dış duvarları kesme taştan yapılmıştır. Yüzeyin bir kısmı çamur sıvalıdır. Evin; üç sokaktan, bir de bahçe yönünden 4 girişi vardır. Sahınlıklar taşla kaplı, iç plan düzeni yer yer bozulmuştur. Odalarda dolap yerleri, bazı odalarda yarım ve tam sekili oturma sedirleri mevcuttur. İçi beyaz toprakla sıvalı ve badanalıdır. Giriş katından alt ve üst çatı katına çıkan basamaklı bölümler bulunur. Girişte 10 kadar oda, zeminde bahçeye bakan tarafta ocak yeri, tandır, çeşme ile soğutmalık ve ambarın bulunduğu oda vardır. Sokağa bakan ahır ve merek kısmına girişte 3 mekân bulunmaktadır. İç ve dış kapılarda tokmak ve şakşakı adı verilen madeni aksam da yer alır. İç mekândaki dolaplar ahşap olup, basit süslemeler bulunmaktadır.

Çobanlı Konağı : Konak; ilçe merkezinin kuzey kesiminde, Çobanlı Mahallesi Mevkiinde, bahçe içinde üç katlı olarak, taştan yapılmıştır. Duvarlar yapılırken taşları yerleştirebilmek için bazı kısımlara tahta hatıllar atılmıştır. Binanın ikinci ve üçüncü katlarının dış kısmı ile çatı kısmı sac kaplamadır. Cephede veya herhangi bir yerinde bir kitabe ve süsleme yoktur. Girişte önce bir avluya, oradan da konağa girilmektedir. Birinci kat depo ve diğer hizmetler için, ikinci kat selamlık ve haremlik olarak kullanılmıştır. Merdivenler, korkuluklar ve tavanlar tahtadan yapılmış olup, tavanlar düz tavan olarak yapılmıştır. Tabanlar bazı odalarda düzgün taşlarla, bazı odalarda tahtalarla kaplıdır. Duvarların bazılarında dolap olarak kullanılan nişler mevcuttur. Gerek bu nişlerde, gerekse ahşap veya taşlı kısımlarda hiçbir süslemeye rastlanmamıştır. Restorasyonuna başlanmıştır.

TABİAT VARLIKLARI​

Tohma Ozan Kanyonu : Kanyon, Darende, Akçadağ ve Yazıhan ilçesi hudutlarında kalmaktadır. Darende ilçesi Ozan köyünden başlayıp, Akçadağ ilçesi Aşağıköy Mahallesi’nde son bulan 18.730 metre uzunluğundaki Tohma Çayı yatağında yer alır. Oldukça dik ve sarp kayalık alanların oluşturduğu kanyon vadide, su debisi yüksektir. Alanın içinde doğal mağaralar da bulunur.

Girmana Vadisi : Hekimhan ilçesine bağlı Girmana beldesindedir. Doğal güzellikleriyle dikkat çeken Girmana Vadisi’nin turizme kazandırılması amacıyla Malatya Valiliği tarafından ‘Girmana Vadisi Çevre ve Rekreasyon Alanı’ projesi hazırlanmış ve resmi çalışmalara başlanmıştır. Malatya şehir merkezine 60, Hekimhan’a 20 kilometre mesafedeki Girmana Vadisi’ne, Yazıhan-Fethiye üzerinden de gidilebilmektedir.

Malatya'nın 65 Milyon yıllık tarihiyle Levent Vadisi ve Seyir Terası
Malatya'nın 65 Milyon yıllık tarihiyle Levent Vadisi ve Seyir Terası
Levent Vadisi: Vadi, Akçadağ ilçesi Levent beldesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Malatya’ya yaklaşık 57 kilometre uzaklıktadır. Saklı kalmış doğa harikalarından biri olan vadi, kaya kabartmaları ve doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini beklemektedir. Jeolojik olaylar sonucu oluşan farklı büyüklükteki mağaralarda Geç Hitit Döneminden kaldığı düşünülen kaya kabartmaları bulunmaktadır. Bu vadi, doğa yürüyüşü, paraşüt, kaya tırmanışı, kampçılık ve izcilik gibi spor ve alternatif turizm faaliyetlerinin rotası olmaya adaydır.

Malatya Valiliği’nin girişimleriyle vadiye bir jeopark kurulacaktır. Ayrıca iki yanı kayalıklardan oluşan vadiyi yerli ve yabancı ziyaretçilerin izlemesi için 240 metre yüksekliğinde seyir terası kurulmuştur.

Arapgir Kozluk Çayı Kanyonu : Bu kanyon, Arapgir ilçesinin hudutlarında kalmaktadır. Malatya’ya uzaklığı yaklaşık olarak 140 kilometredir. Kanyon-Vadi, Kozluk Çayı üzerinde bulunan Çiğnir Köprüsü’nden başlayıp, yine Arapgir-Kemaliye karayolunun yakınındaki eski köprü (Eski Kozluk Köprüsü) civarında bitmektedir. Toplam uzunluğu 17.847 metredir. Yer yer dik ve sarp kayalıkların yer aldığı kanyon-vadi çevresindeki alanlarda dağ keçisi ve diğer bazı yaban hayvanlarına rastlanmaktadır.

Erkenek-Karanlıkdere Kanyonu : Doğanşehir ilçesine bağlı Erkenek kasabası sınırları içerisinde bulunan ve doğa harikası bir mekân olan Karanlıkdere Kanyonu, Malatya şehir merkezine yaklaşık 100 kilometre mesafededir. Kanyonun en derin yerindeki uzunluğu 2324 metredir. Malatya-Adana karayolu, kanyon ile paralel olduğu için, burada yolculuk yapanlar müthiş doğa manzarasını izleme fırsatı bulurlar. Yol seviyesinden kanyonun derinliği, 100 metreden daha fazladır. Ne kadar yakından da baksanız çoğu zaman kanyonun tabanını göremezsiniz. Kanyondaki su, yer yer açıktan, 30 metre yükseklikten şelale oluşturarak akarken, yer yer de kayaların arasından akar ve göremezsiniz. Yolunuz Karanlıkdere Kanyonu yakınına düşecekse eğer, fotoğraf makinenizi yanınıza almayı unutmayınız.

Malatya Darende Günpınar Şelalesi
Malatya Darende Günpınar Şelalesi
Günpınar Şelalesi : Darende ilçesine bağlı Günpınar köyündedir. İlçeye sekiz kilometre uzaklıktadır. Suyu kaynağından üç kademe halinde, yaklaşık 40 metre yükseklikten dökülmektedir. Şelalenin sol tarafında ana dereden bağımsız gelen kaynak suyu, kış mevsiminde donarak şelaleyi adeta Pamukkale’ye benzetir.

Şelalenin çevresinde yeme-içme tesisleri de bulunmaktadır. Ayrıca suyun kaynağına doğru 1,5 kilometre kadar yürüyüş imkânı vardır.

Yama Dağı Yaylası ve Kayak Tesisi : Büyük bölümü Sivas il sınırları içinde bulunan Yama Dağı kütlesi güneye ve güneydoğuya doğru açılarak Malatya'nın kuzeyini bütünüyle kaplar. Batıda Kuruçay vadisine, güneydoğuda Fırat vadisine kadar uzanan Yama Dağı ve uzantıları genellikle volkanik yapılıdır. Yüksekliği 1500 metrenin üzerindedir. Bu dağlar geniş, toplu ve yüksek bir kabartı oluşturmaktadır. Önemli doruklar dışında bu kesim, genellikle bir plato görünümündedir. En yüksek noktası Ozan Gediği Tepesi olup, 2.375 metredir. Yüksek tepeler arasında yaylalar bulunmaktadır. Yama yaylalarında yazları yaylacılar görülür. Su olan her yerde çadır görmek mümkündür.

Alternatif turizm faaliyetleri kapsamında, Malatya Valiliği'nin girişimiyle, Hekimhan Yama Dağı'nda kayak tesisleri yaptırılıyor. Malatya’ya 117 km ve 2500 metre yükseklikteki Yama Dağı'ndaki tesislerde 72 yataklı bir konaklama ünitesi, 800 kişi/saat Teleski Kapasitesi ve 1150 metre uzunluğunda pisti olan tesisin sadece Malatya’ya değil yakındaki Gaziantep, Adıyaman, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Elazığ, Diyarbakır ve diğer yerlerden gelen vatandaşlara da hizmet vermesi hedefleniyor.

Sarıçiçek Yaylası : Osmanlı döneminde Dağili nahiyesi sınırlarında bulunan Sarıçiçek Yaylası “peynir ve bal kaynağı” olarak ün yapmıştır. Yaylanın ortalama yükseltisi 1500 ila 1700 metre arasındadır. Dağlarla çevrili yörede Kozluk Çayı, Kayaarası denilen derin vadilerden akar. Bitki örtüsü olarak seyrek de olsa meşe, su kenarlarında söğüt, kavak, çınar ve meyve ağaçları yer almaktadır. Arapgir, Arguvan, Divriği ve Kemaliye ilçeleriyle çevrelenen yayla; Malatya, Erzincan ve Sivas illerinin sınırını belirler.

Otu ve suyu bol olan bu yaylaya çevre il ve ilçeler ile köylerinden her yaz yaylacı aşiretler gelir. Baharla beraber yaylaya gelen aşiretler, Eylül ayına kadar burada konaklarlar. Binlerce koyundan oluşan sürülerden elde edilen süt peynir haline getirilip satış için şehirlere gönderilir.

Eğitim​

Ülkenin önemli üniversitelerinden olan İnönü Üniversitesi ve Turgut Özal Üniversitesi başta olmak üzere birçok ilk ve ortaokul mevcut olup Fatih projesiyle birçok okula akıllı tahta ve öğrencilere verilen tablet bilgisayarlarla desteklenen eğitim modernizyasyonu tüm ülkede olduğu gibi Malatya eğitimine projenin ilk yılından büyük katkı sağlamıştır. Ayrıca 91.000 Dev Öğrenci Projesi ile daha da iyi eğitim verilmeye başlanan Malatya'da il halkının ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde okul vardır. Halkın eğitim düzeyi iyi derecededir.

Ayrıca ikinci bir üniversiteTurgut Özal Üniversitesi olarak eğitime başlamıştır.

Ulaşım​

Şehir içi ulaşım​

Malatya Şehir içi ulaşım araçları
Malatya Şehir içi ulaşım araçları
Malatya'da şehir içi ulaşım halk otobüsleri, dolmuşlar ve trambüsler ile yapılmaktadır. Trambüs; Malatya çevreyolu üzerinde MAŞTİ - İnönü Üniversitesi üzerinde kurulmuş olan elektrik ile çalışan 36 km uzunluğunda 55 adet istasyon bulunan bu istasyonlardan, 11 tanesi turnikeli 44 tanesi normal biniş istasyonu olan Maşti (Yeşilyurt belediyesinden) başlayarak Yeni Devlet Hastanesi, Köy Garajı, Emeksiz, Battalgazi Kavşağı, Tandoğan, Araştırma Hastanesi ve İnönü Üniversitesine kadar devam eden seyir hattı ile Türkiye'de ilk kez Malatya'ya kurulan toplu taşıma sistemidir.

Karayolu​

Malatya'da karayolu ulaşımı TCK tarafından yapılan şehirler arası devlet yollarından sağlanmaktadır. Bu yollardan en önemlisi Kayseri'den gelen ve Elâzığ'a giden D 300 karayoludur. Bunun dışında Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki konumundan dolayı üç bölgeye komşu kavşak noktasındadır. Bu nedenle her yöne açılan yolları vardır.Ayrıca uluslararası havalimanıyla Almanya'nın frankfurt ve diğer Avrupa şehirlerine ulaşım sağlanmaktadır. Her gün İstanbul, Ankara ve İzmir'e uçuş bulunmakla beraber yaz sezonlarında Antalya uçuşları mevcuttur.

Bu yollar:

Havayolu​

Malatya'da havayolu ulaşımı Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından Malatya Akçadağ da bulunan Erhaç Havalimanı ile sağlanmaktadır.

Demiryolu​

Malatya'da demiryolu ulaşımı TCDD tarafından yapılan demiryolları ile sağlanmaktadır. Dört ilçede TCDD garı bulunmaktadır.

Bu ilçeler:
  • Battalgazi
  • Akçadağ
  • Hekimhan
  • Doğanşehir
Ayrıca demiryolu güzergahları:
  • Malatya - Elâzığ
  • Malatya - Sivas
  • Malatya - Adıyaman
Malatya - Elâzığ demiryolu hattında bulunan Fırat demiryolu köprüsü Türkiye'nin en uzun köprüsü olmakla beraber önemi büyüktür.

Malatya Mutfağı​

Malatya’nın geleneksel mutfağında kış mevsimi yenilecek gıdalar yaz aylarından kurutulur. Bulgur kaynatılır; üzüm veya duttan pestil, pekmez yapılır; hoşaflık gün kurusu kayısı ve diğer meyveler kurutulur; turşu “basılır”. Yörenin tarımsal yapısı bulgur, un, süt ürünleri ve eti ana yemek malzemesi yapmıştır. Köftenin yeri özel ve önemlidir. Yalnız Malatya mutfağında “köfte” denince etten yapılan köfte anlaşılmamalıdır. Köfteden kastedilen bulgur ağırlıklı ve bir bölümü bazı meyvelerin ve sebzelerin yapraklarına sarılan yemeklerdir. Belli başlı köfteler şunlardır: Analı kızlı, içli köfte, sumaklı ekşili çorba, sıkma köfte, ayva köftesi, Polat köftesi, gıkırdaklı köfte, elmalı köfte, kurşun geçmez köftesi, gidirikli köfte, ciğer köftesi, haşhaşlı top köfte, kabaklı çimdik köfte, yumru köfte, yumurtalı sıkma köfte, yoğurtlu balkabağı köftesi, etli çiğ köfte, çiğleme, mercimekli çiğ köfte, keloğlan köftesi, yavandan patlıcanlı köfte, bulama köfte, hirçikli köfte, pat köftesi ve nahna (lahana) köftesi.

Bazıları köfte olarak da adlandırılan sarmalar şunlardır: Dut yaprağı, kabak, pazı, ayva yaprağı, zeytinyağlı marul sarmaları, fasulye yaprağı sarması, pancar yaprağı sarması, soğan dolması, kabak çiçeği dolması, kiraz yaprağı dolması, isot dolması, balcan (patlıcan) dolması ve sığırdili dolması. Et tiridi, kabuk aşı, buğulama, sac kavurması, kaburga kebabı, kağıt kebabı, pıtpıtı pilavı gibi yemekler et ve sebzeden yapılır. Bunlardan kağıt kebabı, yağlı kuzu etinin “taraklık ve etevi” denilen yerinden, özel bir kağıt içinde, fırında buğulanarak yapılır ve çok tutulur. Kayısı, elma, ayva, kabak, çilek, erik, gül, vişne gibi türlerden reçel yapılır. Yine üzüm, kızılcık, vişne, erik ve gül gibi türlerden de şurup hazırlanır. Ayrıca biber, salatalık, domates, acur, lahana gibi sebzelerden turşu yapılır. Tatlı olarak dut helvası, üzüm pestili, köpük pestili, üzüm sucuğu, pekmez, çir kavurması, peynir tatlısı, deli kız baklavası, kaymaklı kayısı tatlısı, Arapgir’in peynir helvası, halbur tatlısı, dolma tatlısı, sütlaç ve çiğdemli sütlaç sayılabilir.

Kesmece, haşhaşlı saç baklavası ve kabaktan yapılan çıtma tatlısı diğer bazı tatlı çeşitleridir. Kuşkusuz modern hayat geleneksel mutfağa büyük sekte vurmuş, yukarıda sayılan yiyecek ve içecekler sadece kırsal kesimde yaşayan birkaç aile tarafından hazırlanır olmuştur. Ama Malatyalı bu lezzete, damak zevkine alışkındır, vazgeçmek istememektedir. Bunun farkında olan bazı işletmeciler son yıllarda lokantalarında klasik lokanta yemeklerinin yanına yerel mutfaktan yemekler eklemiştir.

Malatya Yöresel Yemeklerinden bazıları :

Analı-Kızlı Çorbası : Büyüklü küçüklü hazırlanan köftelerin ağır ağır pişmesiyle oluşan muhteşem lezzet. Malatya yöresinin en güzel çorbalarından olan Analı-Kızlı, damakları şenlendiriyor.

Kayısılı Kavurma : Tatlı kayısıyı daha önce yemekle denemediyseniz bu tarife göz atmanızı öneririz. Kavrulmuş kayısıların, soğan ve kavurmalara uyumu inanılmaz bir lezzeti ortaya çıkartıyor.

Malatya Patlıcan Tava
Malatya Patlıcan Tava
Kayısılı Kavurma
Kayısılı Kavurma
Malatya’ya has kara nohuttan yapılan Kara çorba, rengi ve yoğun kıvamı sebebiyle bu isimle adlandırılmış, besleyici ve oldukça lezzetli bir başlangıç yemeğidir. Aşure çorbası olarak da anılan bu sağlık açısından zengin gıdalara sahip çorbayı denemenizi tavsiye ederiz.

Gırık : Malatya’nın yöresel yemeklerinden olan gırık, hem lezzetli hem de doyurucu yemeklerden biri. Yuvarlanmış küçük köfteler, sebzelerle beraber yavaşça kaynatılıyor. Bir miktar suyundan koyularak servis edilen gırık, akşam yemeklerinin vazgeçilmezlerinden.

Malatya Kömbesi : Normal kömbeden farklı olarak Malatya kömbesi, kuşbaşı etle beraber yapılmakta. Yufkaların arasına konulan kuşbaşı etlerle oldukça lezzetli bir hale dönüşmekte.

Malatya Patlıcan Tava : Patlıcan tava, patlıcanlı yemekleri sevenleri favori lezzetlerinden biri olabilir. Yöresel pişirme teknikleriyle patlıcan ve kuşbaşı etlerin birleşiminden oluşan bu yemek, Malatya mutfağının sevilen lezzetleri arasında.

Malatya Usulü Sıkma Köfte : Malatya yemeklerinin en çok kullanılan malzemesi bulgur olabilir. Bulgurla yapılan lezzetlerden biri olan sıkma köfte, soğan ve domateslerle beraber kavrularak yapılıyor. Oldukça lezzetli ve pratik olan bu tadı denemenizi şiddetle öneriyoruz.

Kiraz Yaprağı Sarması : Kiraz yapraklarına sarılarak yapılan sarma oldukça lezzetli ve ekşimsi bir tada sahip. Normal dolmalıklardan farklı olarak içerisine erik ekşisi de katılan sarma, farklı tadıyla Malatya’nın yöresel lezzetlerinden.

Kiraz Yaprağı Köftesi
Kiraz Yaprağı Köftesi
Elmalı Köfte
Elmalı Köfte
Elmalı Köfte : Köftelerle beraber pişen ekşi elmalardan oluşan yemek, kulağa pek hoş gelmese de oldukça lezzetli yemeklerden biri. Yemeğe farklı bir aroma katan elmalar sayesinde, yedikten sonra ön yargılarınızı yıkmış olacaksınız.

Banık Köfte : Bulgurla beraber dana veya kuzu eti karıştırılarak oluşturulan köfteler, kızartıldıktan sonra ılık olarak servis edilmekte. Bulgurun sıklıkla kullanıldığı Malatya mutfağında, Banık köfte sevilen lezzetler arasında.

Kayısı Tatlısı : Kayısıyla meşhur olan şehrin tatlısı da bir başka olur. Kayısıların tere yağında kavrulduktan sonra içlerine kaymak koyularak yapılan tatlı, daha önce yediğiniz tatlıları size unutturabilir. Hem görüntü itibariyle hem de lezzetiyle denemeden gitmemenizi öneririz.

Kara Çorba : Malatya’ya has kara nohuttan yapılan Kara çorba, rengi ve yoğun kıvamı sebebiyle bu isimle adlandırılmış, besleyici ve oldukça lezzetli bir başlangıç yemeğidir. Aşure çorbası olarak da anılan bu sağlık açısından zengin gıdalara sahip çorbayı denemenizi tavsiye ederiz.

Acılı Ayran : Malatya’nın simgesi haline gelmiş içeceklerden biri de acılı ayran… İçerisine yasemin biberleri eklenen ayran 24 saat kadar buzdolabı içerisinde bekletildikten sonra sunuma hazır hale geliyor. Hem serinletici hem de farklı bir aromaya sahip.

İçli Köfte : İçli köfte severlerin Malatya usulü içli köftenin tadına bakmasını şiddetle tavsiye ediyoruz. Diğer içli köftelere göre haşlanarak pişirilen bu lezzet bombası için hazırlanan kıymalı harcın içerisine ceviz de katılıyor. Tadı ise bir başka güzel.

Pirpirim Çorbası : Pirpirim çorbası, semizotu sebzesi ile hazırlanan oldukça sağlıklı bir Malatya çorbası. Burada taze yetiştirilen semiz otlarının, çeşitli bakliyatlarla zenginleştirilmesinden oluşan lezzetli başlangıcı denemenizi tavsiye ederiz.

 
Şehir  Kütahya
Şehir  Manisa
Moderatör tarafında düzenlendi:
Gerçekten de Malatya hem çok güzelmiş, hemde çok zengin bir kültüre sahipmiş, çokda güzel olmuş tanıtımı, videolarla imzası atılmış süper olmuş... 👍
 
Kötükale yazıtları
Kötükale yazıtları
Kötükale, Malatya Darende ilçesine bağlı, yeni adı Hisarkale eski adı Kötükale olan köyün bir buçuk iki km doğusunda Tohma çayının sağ yanında yer alan bir kaledir. Aşağıda sözünü edeceğimiz üzere, ”Kötükale Yazıtı”nın bulunduğu yerde olması kalenin bir Hitit kalesi olduğunu düşündürmektedir. Tohma çayının zemininden yaklaşık 100-150 metre yüksekte olan kale, Hititler döneminden beri kullanılan antik yolun üzerinde bulunmaktadır. Lidyalılar döneminden itibaren kullanılan tarihi İpek yolunun da izlediği bu yol Roma-Bizans döneminde ve ardından Osmanlılar döneminde de kullanmıştır. Modern zamanlarda Kayseri -Malatya karayolunun açılması üzerine bu yol önemini kaybetmiştir.

Bu antik yolun Hititler tarafından açıldığı, kale civarında bulunan ve kalenin adından dolayı “Kötükale Yazıtı”olarak isimlendirilen belgeden çıkarabiliyoruz. Söz konusu bu yazıt ABD Cornell üniversitesinin araştırmacıları tarafından 1911 yılında keşfedildi. Ancak Tohma suyunun yüksek debisi nedeniyle ulaşılamadı. Ardından 1929 yılında Von der Osten, Kötükale civarında aşağıda ayrıntılı bilgi vereceğimiz taş tünelleri ve mağaraları keşfetmesine rağmen yazıta ulaşamadan geri döndü. Yazıtın fotoğrafı ancak 1935 yılında Ignace Gelb tarafından çekilip bilim dünyasına kazandırılmıştır. 1.80 m yüksekliğindeki yazıtı 1946 yazında Landsberger, Güterbock, Sedat Alp, Ekrem Akurgal ve E. Bilgiç tarafından ziyaret edildi. Yazıtı, 1954 yılında H.T. Bossert bölgeyi ziyaret ettiğinde yol yapımı nedeniyle gömülü olduğunu gördü.

Bizler 14 Nisan 2013 tarihinde tarihçi dostlarımız Celal YALVAÇ ve Süleyman DEMİR ile birlikte bölgeye gittiğimizde söz konusu yazıttan hiçbir esere rastlayamadık. Rastlamamızda olası görülmüyordu. Zira yakın zamanda yol genişletme nedeniyle kalenin bulunduğu yöndeki metrelerce yüksekteki taş bloklar dinamitlenerek aşağı indirilmişti.

İşin hayli ilginç ve ironi olan tarafı bu yolu açan Malatya Kralı Runtiya’nın yazıtta “…Ben bu taş yolu yaptım” diyerek yazıtı bu yola ithaf etmiş olmasıdır. Yazıtı yola ithaf eden Malatya kralı, yaklaşık 3 bin yıl sonra bir yol yapımı sırasında tahrip edilmiş olması dikkat çekicidir. Tespit edildiğinde bir kısmı tahrip olan ve okunamayan yazıtın elde edilmiş olan tam metni şöyle:

“..Melid şehrinin ülkenin efendisi. Pugnus Mili’nin oğlu Büyük Kral Kuzi Teşup’un torunu Runtiyas. Bu…(okunamamış) yükseltildim. Ve ben bu taş yolu yaptım. Runtiyas’ın adını kim ortadan kaldırırsa […okunamamış] yapmalı (… okunamamış) Büyük tanrı onun için (…okunamamış) Tanrı (…okunamamış)”


Metinde dikkat çeken husus Malatya kralının kendi şeceresini verdikten sonra yol ile ilgili bilgi vermesi ve bununla övünmesidir. Zarar verenleri ise lanetlemiş olmasıdır.

Kale ile ilgili gözlemlerimizi paylaşmadan önce dönem ile ilgili kısa bir tarihi perspektif oluşturmamızda yarar var.

Yazıtta adı geçen Runtiya’nın, Gürün yazıtındaki Runtiya ile aynı kişi olması yazıtın da aynı döneme (M.Ö. 12.-10. yy.) ait olduğunu gösterir. Runtiya kendisini Kuzi-Teşub’un (Karkamış’ın) torunu olarak tanıtır. Buna göre Runtiya, kral (I.) Arnuwanti’nin erkek kardeşi olmalıdır ki o da İspekçür ve Darende stellerinin sahibi bir diğer II. Arnuwanti’nin büyük babasıdır.

Tohma vadisinde ele geçen Gürün, Kötükale, İspekçür ve Darende yazıt ve stelleri, Geç Hitit devrinde Milid Krallığı’nın sınırlarını batıya doğru genişlettiğini gösterir.

Milid Krallığı’nın başşehri olan Malatya-Aslantepe, Hitit İmparatorluğu’nun sonlarında, Mezopotamya’da güçlenen Assur ile Hitit ülkesi arasında stratejik öneme sahip bir sınır şehri olmuştur. Bilhassa Geç Tunç Çağı’nda İç Anadolu Bölgesi ile de yoğun bir kültürel ilişkiler içerisine girmiştir.

Asur’un bu bölgeye olan yoğun ilgisi, M.Ö. 11. yüzyılda I. Tiglat-pileser devrinde başlamış ve M.Ö. 650 yıllarına kadar sürmüştür. Milid ile Tabal krallıkları zaman zaman Asur egemenliğine girmiş ve ona vergi ödemiştir.

Doğu Anadolu’da merkezi Urartu Devleti’nin de tarih sahnesine çıkması ile birlikte, bölge Asur ve Urartu devletleri ile yoğun askeri ve siyasi ilişkiler içerisinde olmuştur. Asur ve Urartu devletlerinin bölgeye olan bu yoğun ilgisinin nedeni, bölgenin sahip olduğu zengin ekonomik kaynaklardan yararlanmaktı.

Yeniden kale ile ilgili gözlemlerimize dönecek olursak; Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere dostlarımızla birlikte bölgeye vardığımızda kalenin nerede olduğuna dair kısa bir tereddüt geçirdik. Ancak HES şantiyesinin bekçiliğini yapan Sayın Mehmet beyin yol göstericiliği ile hem kaleyi hem de kaleye doğru çıkan gizli tüneli bulduk.

Kaleye doğru çıkan gizli tünelin varlığı aslında 1929 yılında Von der Osten’in taş tünelleri ve mağaraları keşfettiğini yukarıda ifade etmiştik. Osten’in gördüğü tünelin bizim gördüğümüz tünel (gizli geçit) ile aynı olup olmadığını bilmiyoruz. Ancak bizim keşfettiğimiz tünel (gizli geçit) yeni açılan yol zemininden yedi sekiz metre yükseklikte bulunmaktadır. Dışarıdan bakınca görülmeyen tünelin açılan kısmı bir insanın rahatlıkla girebileceği genişliktedir. Tünelin ağzına kadar gidip gereği kadar fotoğrafladık. Ancak, tünele girip daha detaylı bir şekilde incelemek için hazırlıklı gitmediğimiz için şimdilik erteledik.

Tünel, deliğinin hizasından yukarıya kadar on bir basamağı açıkça görülmektedir. Tünelin ucunda görülen ışık, aşağıda ayrıntılarını vereceğimiz kalenin zirvesine doğru giden bir yolun varlığını açıkça göstermektedir. Aşağıya, yani yol zeminine doğru ise üç dört basamak görülmekte ve gerisi toprak ve molozla dolmuş durumdadır. Muhtemelen yol hizasına kadar giden basamaklarla indirilmiş olmalıdır.

Arkadaşlarımızla tüneli yeterince inceledikten sonra sıra asıl zor olana gelmişti. Kaleye tırmanmak.

Yol zemininden Kalenin zirvesine kadar olan mesafe tahminen 100-150 metre civarında olmalıdır. Kalenin zirvesine vardığımızda bir kısım duvarların hala ayakta olduğunu gördük. Kalenin girişinde yer alan kayaların etrafı defineciler tarafından adeta delik deşik edilmiş durumdadır. Kalenin içinde ve civarında çok sayıda birbirine geçirmeli künk parçaları ve su sarnıçların olması suyun kalenin farklı yerlerine taşındığını düşündürmektedir. Kalenin zirvesinde yaptığımız incelemelerde; aşağıdan kalenin tepesine doğru çıkan tünelin çıkış noktası görülmektedir. Ancak, geçiş yeri uçurumun kenarında ve tehlikeli olması nedeniyle gitmekten vazgeçtik.

Kötükale, uydu fotoğrafları üzerinde incelendiğinde rahatça görülebileceği üzere Gürün ve Darende üzerinden gelen Tohma çayı vadisinin içinde yer almaktadır. Vadi’nin içinde yer alan Gürün, Zengibar( Darende), Kötükale, Kezirpert ve Malatya (Eskimalatya) kaleleri aynı tarihi coğrafya içerisinde yer almaktadır.

Vadinin en dar yerinde yer alan Kötükale, stratejik bir konuma sahiptir. Bu açıdan bakıldığında Kötükale, Gürün ve Zengibar’dan sonra vadinin üçüncü kapısı durumundadır.

Kötükale ile Balaban arasında yer alan Yeşiltaş köyü Malatya tarihini aydınlatan ünlü İspekçur yazıtının bulunduğu yerdir. Köyde yapmış olduğumuz incelemelerde köylüler Cami duvarına yerleştirilmiş sütunların ve kesme taşların dışında herhangi bir eserin bölgede olmadığını söylediler. Sütunlar yuvarlak ve düz şeklinde olup yörede daha önce var olan kilise kalıntılarında arta kalan malzeme olduğunu sanıyoruz.

Durdu Kalkan adlı köylünün evinin duvarında yazılı tarafı dışarıya gelecek şekilde yerleştirilmiş ve 57-32 cm boyutlarında olan taş da o gün için tespit ettiğimiz en değerli bulgu olmuş oldu. Roma-Bizans dönemine ait olduğu görülen yazılı taşın üzerindeki metnin ne anlama geldiğini çözemedik. Ancak ev sahibi Sayın Durdu’nun yazılı taşı bu şekilde muhafaza altına almış olması ülke insanımızın bilinç düzeyinin teşvik edilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca Sayın Durdu’nun:

“Babaannem bu taşın geceleri inlediğini söylerdi” demesi ise büyüklerimizin kültürel varlığımızın bir kısmının bugüne nasıl ulaştırdıkları konusunda önemli bir fikir vermektedir.
 

Malatya adının Alp Er Tunga'nın verdiği iddiası​

Malatya’nın adını Alper Tunga vermiştir.” Bu iddianın tek kaynağı ise Evliya Çelebinin “Seyahatname” adlı 10 ciltlik eserinin 4. Cildinde geçen Malatya izlenimleridir. Konuyu fazla dağıtmadan Seyahatnamede geçen bir paragraflık ifadeleri olduğu gibi buraya aktarıyorum:

“Acem dilinde Aspuzan dır. İlk kurucusu Yunus Peygamber ümmetinden Rakbe adındaki kayserdir. Daha sonra kızı Aspuza adındaki melike imar ettiği için Acem ülkesinde Aspuzan derler. Türkmenler Malatya, Kürtler Malatıya, Araplar Malatiyye, Yunan dilinde Rakbe derlerdi. Rum tarihçileri arasında ise bu Şehre Dâr-ı Rakbe (Rakbe Yurdu) denirdi. Ancak Rum ülkesinin açık ve düzgün konuşanları Malatiyye, şehrin ileri gelenleri ise, şehrimizin ismi Mâl-ı âtiye’dir demekteydiler. Efrâsiyâb’ın (Alper Tunga) mezarı bu Aspuzan dağlarında bulunmaktadır. Efresiyab’a “mal âtiye”, yani “mal geliyor” dediler. Efrasiyab bu şehre “Mal âtiye” yani mal geliyor der idi. Ondan meşhur galat daha uygun olduğundan defter-i padişahîde Malatıyye derler.”(1)

Sayın akademisyenin dayandığı tek kaynak budur. Tarihçiler tarafından baştan beri bilinen ve ihtiyatla kullanılan bu bilgiyi ilk defa kendisi tarafından keşfedilmiş gibi lanse etmek ne kadar doğrudur?

Evliya Çelebinin muhtemelen 1650’li yıllarda geldiği Malatya’da kaleme aldığı bu gezi notlarını maddeler halinde tahlil etmekte yarar var:

1-Metinde ilk dikkatimizi çeken bilgi, şehrin Yunus Peygamber ümmetinden olanlar tarafından kurulduğu bilgisidir. Sayın akademisyen aynı paragraf içerisinde yer alan bu bilgiyi değil de İranlıların Efrasiyab dediği Alper Tunga’yı neden öne çıkarmıştır?

2-Evliya Çelebi’nin “Rum tarihçileri arasında ise bu Şehre Dâr-ı Rakbe (Rakbe Yurdu) denirdi.” Şeklindeki bilginin yanlış olduğunu düşünüyorum. Çelebi, muhtemelen yöre halkının Selçuklular döneminde Malatya’nın asaletini ve yüksek seciyesini ifade etmek için kullanılan “Daru’r-Rifat” ünvanını “Dar-ı Rakbe” olarak anlamış olmalıdır.

3-Metinde şehrin ileri gelenleri tarafından “şehrimizin ismi Mâl-ı âtiye’dir….Efresiyab’a “mal âtiye”, yani “mal geliyor” dediler.” Şeklindeki bilgi, Türkoloji çalışmalarına kaynaklık teşkil etmekten çok Farsça ve Kürtçenin anlam üzerindeki hâkimiyetini öne çıkarmaktadır. Zira bugün “Mol hotıye/ Mâl-ı âtiye/ mal âtiye” yani “mal geldi” ifadesi Kürtçe ’de yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.

4-Sayın akademisyen aynı paragraf içerisinde “Efrâsiyâb’ın (Alper Tunga) mezarı bu Aspuzan dağlarında bulunmaktadır.” Bilgisini neden görememiştir? Söz konusu mezarı Buhara’da (Özbekistan) üzerinde hiçbir yazı ve işaret bulunmayan kümbette arayacağına Evliya Çelebi’nin verdiği bilgi doğrultusunda Malatya’nın Aspuzan/Beydağların da araması gerekmezmi?

5-Evliya Çelebi gezdiği yerleri tasvir ederken mübalağa sanatını çokça kullandığını, kulaktan dolma anlatımları olduğu gibi aktardığını eseri inceleyen herkes görebilir. Örneğin; “Damdan dama atlarken donan kedi” en bilinenidir. “Fil doğuran kız”, “Ölülerini bir ağaç kovuğuna, bal içinde gömen Çerkezler”, Topkapı Sarayı’nı anlattığı yerlerde sarayda “toplam kırk bin can yaşamaktadır” gibi nice hikâye ve abartılı bilgileri eserine aldığını biliyoruz.(2) Yine seyahat sırasında Malatya nüfusu ile ilgili verdiği bilgilerinde hayli gerçeğinden uzak olduğunu yapılan araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Çelebi, Malatya’nın nüfusunu 5.265 hane olarak göstermektedir. Osmanlı araştırmacıları hane sayısını genellikle 5 çocuk üzerinden hesaplamaktadırlar. Buna göre; 5.265X5= 26.325 eder. Oysa Sayın Göknur Göğebakan’ın gerek Avarızhane Defterleri gerekse Şer’iyye sicillerine dayandırılan bilgilere göre Malatya’nın 1619-1625 yılında merkez nüfusu: 16.500, 1657 yılında 14.650, 1717 yılında ise 18.900 olarak çıkarılmıştır.(3) Buna göre Osmanlı belgelerine göre ortaya çıkan nüfus ile Evliya Çelebi’nin kulaktan dolma verdiği bilgiler arasındaki rakam farkını okuyuculara bırakıyorum.

Evliya Çelebi’nin seyahatnamesi dahil gezi notları keyifle okunabilecek bilgiler olabilir. Bu eserleri önemsizleştirdiğimiz anlamında anlaşılmamalıdır. Hatta kendi gözleriyle gördüğü bilgilerin çok değerli bilgiler olduğunu da söyleyebiliriz. Örneğin Çelebi’nin Malatya’nın camileri, kiliseleri, kalesi, mahalle isimleri, sarayları, kervansarayları, çarşı ve pazarları, havası ve suyu, hamamları, yiyecek ve içecekleri, bağ ve bahçeleri gibi. Sonradan başka kaynaklar tarafından da doğrulama imkânı bulabildiğimiz çok değerli bilgileri nasıl görmezden gelebiliriz.

“MALATYA” ADININ KAYNAĞI,

“Malatya” adını efsane ve mitolojilerden aramak yerine
bilim dünyasınca kendi döneminin en değerli kaynakları olarak kabul edilen yazıtlardan aramak daha doğru bir yöntem olacaktır.

Hüseyin Pektaş’’ın, 2004 yılında “Arkeolojik Buluntular ve Yazılı Belgeler Işığında MÖ II. VE I. Binyılda Malatya Bölgesi Tarihi” adlı tez çalışması ile Fatih Taşcı’nın 2011 yılında, “Milid Krallığı (MÖ: 1200-640)” adlı tez çalışmalarında “John David Hawkins’in, “Corpus of Hieroglyphic Luwian Inscriptions, Inscriptions of The Iron Age, Part 1: Text Introduction, Karatepe, Karkamıš, Tell Ahmar, Maras, Malatya, Commagene”, Margaret R. Payne’nin, “Urartu Çivi Yazılı Belgeler Katalogu”, Mustafa Kalaç’ın, “ Kömürhan Urartu Kitabeleri ” ile Veli Sevin’in, “ Elâzığ-Bahçecik Yazıtı ve Urartu Eyalet Sistemi Üzerine Düşünceler ” adlı eserlerine dayandırılarak hazırlanan çalışmalar Malatya şehir tarihine önemli katkılar sağlamıştır.

Bu bağlamda olmak üzere Malatya bölgesinde yazılı kaynakların oluşması için MÖ: II. Bin yılının başlarında Anadolu’da başlayan “Asur Ticaret Kolonileri Çağı” sonrasını beklememiz gerekmektedir. Söz konusu bu dönemlerde Kayseri Kültepe/Kaniş başta olmak üzere ortaya çıkan Asur yazışmalarında her ne kadar “Malatya” adına henüz rastlanılmıyorsa da Malatya bölgesine lokalize edilen “Samuha,(4)Hurama”, “Tegerama”, “Timilkia (Tapalka/Darende), “Durhumit” ve “Hahhum” gibi yer adlarının Kültepe vesikaları arasında çıkmış olması(5) “Malatya” isminin habercileri olarak görülebilir. Nitekim bazı araştırmacılar tarafından tam olarak kabul görmese de Eski Hitit Dönemi Boğazköy/Hattuşaş(Çorum) metinleri arasında yer alan Telipinu( MÖ: 1525-1500) fermanında “ma-al-li-t-a” olarak geçen ifadenin “Malatya” olabileceği yönünde zayıf da olsa bilgiler uç vermeye başlamıştır.

Malatya adının yazıtlarda netleşmeye başlaması Hitit Kralı I/II. Tuthaliya veya I.Arnuwanda (MÖ: 1400-1360) zamanına tarihlenen “Pahhuwalı Mita” metninde geçen “Ma-al-di-ia= Maldiya” ile başladığı söylenebilir.

Deşifre edilen söz konusu yazıtta;

“İsuwa topraklarının yaşlıları[için], Pahhuwa topraklarının yaşlıları, Zuhma [topraklarının yaşlıları], H[urri(?)] ülkesinin yaşlıları, Maldiya şehri ve… tanrısal yemin altına aldık…” şeklinde geçmektedir.

Malatya adının geçtiği bir sonraki yazıt Assur Kralı I. Adad-narari (MÖ: 1307-1275) ve oğlu I.Salmaneser (MÖ: 1275-1245) zamanına ait bir belgedir. Söz konusu belgede,

“Bu [yıl] Assur’un Kralı Malitiya şehrine gelecek mi, gelmeyecek mi…” şeklindedir. Bir başka belgede ise Malatya bölgesinin Assur hâkimiyetinde olduğu ve Hitit Kralının burayı teftiş etmesi istenmektedir.
Söz konusu belgede, “Bana şöyle yazdığı: “senin sadık bir adamını yolla(o) Maltiya’yı teftiş etsin. Şehirlerim isyan ediyormu yoksa etmiyor mu (?)…”

Yukarıda kronolojik sırayla verilen ve Hititlere ait çivi yazılı metinlerde geçen ve Malatya’ya lokalize edilen adlarının hepsinin kökeninin Hititçe “Melit/Milit” bal kelimesinden geldiği ileri sürülmektedir.(6)

Malatya adının geçtiği diğer belgeleri şu şekilde sıralayabiliriz:

A-Hitit-Luvice Kaynaklar
1-Gürün Yazıtı:
John David Hawkins’in Historical Context adlı çalısmasıda yazıtın büyük bir ihtimalle M.Ö. 11. ve 10. yüzyıla ait olabileceğini belirtmektedir. Yazıtta Malatya adı şu şekilde geçmektedir.
Büyük Fırtına Tanrısı, büyük tanrı Šarruma, büyük tanrıça Hepatu: Runtiyas, Melid şehrinin ve ülkenin efendisi Pugnus Mili’nin oğlu,…”
2-Kötükale Steli/ Yazıtı (Darende), Bu yazıt ile ilgili daha geniş bilgiyi “Vadinin Üçüncü Kapısı: Kötükale”(7) adlı makalemizde bulabilirsiniz. Söz konusu Kötükale yazıtında Malatya adı, Melid şehrinin ülkenin efendisi,..” şeklinde geçmektedir.,
3-İspekçür Steli/Yazıtında (Darende), Ben Kral Arnuwantis, Melid şehrinin ve ülkenin efendisi, …” şeklinde geçmektedir.
4-Darende Stelinde (Darende Merkez) ise yazıt şu şekilde okunmuştur.
Ben Arnuwantis, Melid şehrinin ülkenin efendisi, Pugnus Mili’nin oğlu, kral Arnuwantis’in torunu. Tumani şehrinde tahta oturarak bu steli tanrıya ithaf ettim.”
5-Izgın Steli / Elbistan, “Ben Taras, Melid ülkesinin efendisi…”
6-Şırzı Kaya Yazıtı/ Hekimhan-Malatya, “…Kahraman Tiruntiyas, Melid’in ve ülkenin efendisi,…”
10-Malatya 10 yazıtında; “Melid sehrinin Fırtına Tanrısı: Pugnus Mili, güçlü kral…”

B-Urartuca Kaynaklar,​

1-Palu Kaya Yazıtı: (Elazığ),“Tanrı Haldi, kendi mızrağıyla sefere çıktı,… Melid şehri kralının hayatını, haraç ödemesi koşulu ile bağışladı…”

2-Horhor Kaya Yazıtı (Van),“… Tanrı Haldi kendi mızrağıyla sefere çıktı, Hati ülkesini ele geçirdi ve kral Hilaruada’nın ülkesini de ele geçirdi. Onları Argišti önünde yere çaldı…. Hati ülkesine karsı sefere çıktım… Melid şehrinin güney tarafını bıraktım ve Melia Irmağı’nın havzası… Kimilerini öldürdüm ve kimilerini de canlı götürdüm. …”

3-Kömürhan/İzoli Yazıtı,”… Haldi’nin ordusunun, Melid kralı olan Sahu’nun oğlu Hilaruada’yı mağlup edip Argišti ‘nin oğlu II. Sarduri’nin huzuruna getirdiğini… Melid’e yaklaşıldığı, Hilaruada’nın II. Sarduri’nin huzuruna geldiği, altın, gümüş gibi birçok ganimetlerin alındığı, 10 şehrin memlekete ilhak edildiği anlatılır. Son iki satırda ise II. Sarduri’nin unvanları ve kitabenin lanet formülü ifade edilir.

4-Surp Pogos Kilisesi Kitabesi,

“…Sarduri der ki:… Melid şehri… geldi…. Melid şehrinin kralı… yere kapandı… haraç ödemesi koşulu ile hayatını bağışladım.”

5-Bahçecik Kitabesi (Elazığ), “…Sarduri der ki: “Zaiani’yi ülkede, Melid Şehri’ne kadar, Qumaha şehrine kadar, Arme ülkesindeki Nihiria şehrine kadar ve Hasimei ülkesine kadar vali olarak yönetmek için, atadım. Tanrı Haldi’nin büyüklüğüyle…”

6-Habibuşağı Urartu Kalesi Yazıtı, “Tanrı Haldi kendi mızrağıyla sefere çıktı ve Melid ülkesinin kralını Sahu oğlu Hilaruada’yı yendi… Melid şehrinin kuzeyindeki Karniši Dağları’na vardım… Sarduri der ki: Girdim ve Melid şehri kuşatılsın diye buyurdum…”

C-Yeni Asur Devri Kaynakları​

1-III. Salmanassar (MÖ: 858-824) Dönemi Yazıtı,​

“Saltanatımın 15. yılında Nairi ülkesine yürüdüm. Dicle nehrinin kaynağında, mağaranın ağzındaki kayanın üstüne kendi tasvirimi yaptım… Melid ülkesinin karsısında Fırat’a yaklaştım… Melid’li Lalli’den haraç, gümüş, altın, kalay ve bronz aldım. Burada da tasvirimi yaptım ve onu Fırat’ın üzerine diktim.”

2-III. Tiglatpileser Dönemi (MÖ: 744-727) Yazıtı,​

“Saltanatımın 3. yılında, Urartulu Sarduri bana karşı ayaklandı… Birlikte Matiilu… Melid’li Sulumal, Gurgum’lu Tarhulara, Kummuh’lu Kuštašpi birbirlerinin kuvvetine güvenerek ayaklandılar, ben onlarla savaştım. Onların büyük bir bölümünü öldürdüm…”

3-II. Sargon Dönemi (MÖ: 721-705) Yazıtı,​

“ Benim saltanatımın onuncu yılında, Melidli Tarhunazi büyük tanrıların adından korkmadı… Bundan sonra Melid’in yönetimini çevresindeki arazi ile birlikte Kummuhlu Mutallu’ya verdim. “

Bir başka metinde;

“…Melid, onun kraliyet şehrini… bölgesi ile birlikte,…. beğenen Kummuhhu ülkesinden Mutallu” “

Bir başka metinde;

Melid şehrine Tarhunazzi’yi ve Marqasu şehrine Tarhulara’yı, ben düzeni sağlamaları amacıyla krallığa getirmiştim…”(8)

Sonuç olarak toparlayacak olursak Malatya, isim itibariyle başlangıçtan zamanımıza kadar büyük bir değişikliğe uğramadan gelen Anadolu şehirlerinden birisidir. Kültepe vesikalarında “Melita”, Hitit vesikalarında “Maldia” olarak geçen Malatya, Asur İmparatorluk devri vesikalarında ise “Meliddu, Melide, Melid, Milid, Milidia”olarak geçmektedir. Urartu kaynaklarında “Melitea” şeklinde geçen isim Hititçe “Bal” anlamına gelen “Melid”den türediğinin yukarıda ifade ettik.

Eski çağ coğrafyacılarından Strabon (M.Ö. 58- M.S. 21) Malatya’yı “Melitene” adı ile zikrederken Kommagene sınırında Kapadokya Krallığı’nın (M.Ö. 280-212) on valiliğinden birisi olarak gösterir.

Bizans kaynaklarında da “Melitene” şeklinde kullanılan Malatya şehir adı, Araplar tarafından, kadim şekline yakın bir imla ile “Malatiyye” adıyla anılmaya başlanacaktır. Araplar, “Sugur El-Cezeriye”nin merkezi haline getirdikleri bu şehri aynı zamanda bölgenin en büyük ve mamur bir beldesi yapmışlardır. Selçuklular döneminde “Vilayet-i Malatya” olarak anılan şehir, bir üstünlük ve asalet ifadesi olarak “Daru’r-Rifat” (Saadet, mutluluk yeri) olarak anılmıştır.

Malatya adı, Romalıların bölgeye gelişine kadar, bugün Aslantepe olarak bilinen yerleşke için ifade edilmiştir. Romalılar, miladın ilk yüzyılı içerisinde kenti, bugün Battalgazi olarak bilinen Eskimalatya’ya taşımaları Malatya adının küçük değişikliklerle burası için söylenmeye başlanmıştır. Tarihi dönemler için yukarıda ifade ettiğimiz üzere Malatya adı farklı versiyonlarla da olsa kaynaklarda yer alırken Neolitik dönemde, MÖ: 7.000 yıllarında, Fırat vadisinde ortaya çıkan Cafer Höyük ve Değirmentepe yerleşkeleri için Malatya adının kullanılıp kullanılmadığını bilmiyoruz. Zira bu dönemle ilgili yazılı kaynaklardan mahrumuz.
 

halay-cekene2d9c3fa288730bc.gif
halay-cekene2d9c3fa288730bc.gif
halay-cekene2d9c3fa288730bc.gif
halay-cekene2d9c3fa288730bc.gif
 

Ekli dosyalar

  • halay-cekene2d9c3fa288730bc.gif
    halay-cekene2d9c3fa288730bc.gif
    46.3 KB · Görüntüleme: 20
Geri
Üst