Şehir Sivas

Sivas
Sivas_ca23416daef4b893.jpg
Plaka No58
Bölgeİç Anadolu Bölgesi
Yüzölçümü28.164 km²
Nüfus621.224
Nüfus Yoğunluğu22 kişi/km²
Telefon kodu+346
Rakım1313 m
İlçe sayısı17
İlçelerAkıncılar | Altınyayla | Divriği | Doğanşar | Gemerek | Gölova | Gürün | Hafik | İmranlı | Kangal | Koyulhisar | Suşehri | Şarkışla | Ulaş | Yıldızeli | Zara
Sivas, İç Anadolu'nun en eski ve önemli kentlerinden biridir. İç Anadolu Bölgesi, Doğu Karadeniz Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesinde ilçeleri ve kültür zenginliği, iklim farklılığı bulunan ve sahip olduğu değerleri ile önemli bir coğrafi konuma sahiptir.

Kuzeyinde Ordu, kuzeybatısında Tokat doğusunda Erzincan, kuzeydoğusunda Giresun, batısında Yozgat, güneybatısında Kayseri, güneyinde Malatya ve Kahramanmaraş ile çevrilidir.

Tarihi​

Eski adı (Latince: Sebastia, Yunanca: Σεβάστεια, Ermenice: Սեբաստիա) Sebastea, Sebasteia veya Samassia olan Sivas, Anadolu'nun en eski ve yerleşim merkezlerinden biridir. Kazı ve araştırmalarda ele geçen buluntular, yörede ilk yerleşimin Neolitik Çağ'a (MÖ 8000-5500) uzandığını göstermektedir.

Kent M.Ö. 2000'lerde değişik yerleşmelere sahne olmuştur. Coğrafya olarak İç Anadolu'da bulunmasına rağmen Şebinkarahisar'ın 1933 yılına kadar kazaları olan Suşehri, Akıncılar, Gölova ve Koyulhisar ilçeleri Doğu Karadeniz Bölgesi ve kültür alanında yer almaktadır.

Sivas'ın ilçelerini Karadeniz'deki Suşehri ovasına Geminbeli geçidi bağlar.

Divriği ve Gürün ilçeleri de Doğu Anadolu Bölgesinde yer alırken, Doğanşar ile Zara'nın kuzeyi de Karadeniz Bölgesinde yer alır. Sivas topraklarında İç Anadolu, Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinin kültürleri de yer alır. Sivas merkez ve çevre ilçelerinde gırnata, zurna ve Sivasa özgü halk oyunları oynanırken, Karadeniz'deki ilçelerinde kemençe ve zurna ile horonlar oynanır.

Sivas_76a45c02b6030cf1.jpg

Sivas'tan görünüm


Divriği ve Gürün bölgesi Doğu Anadolu kültüründe yer alır. İç Anadolu bölgesindeki ilçeleri ise kültür olarak Sivas merkez bölgesinin kültür ve şivesine sahipken, Karadeniz'de kalan ilçeler büyük ölçüde Giresun ve Ordu ile aynı şiveyi kullanırlar.

İlk uygarlıklar dönemi​

Sivas TarihiMÖ 17. yüzyılda Hitit sınırları içinde yer alan kentin güney kesimi Geç Hitit devletleri döneminde Tilgarimmu adıyla anılmaya başladı. MÖ 8. yüzyılda Kimmer ve İskit istilalarına uğradı. MÖ 6. yüzyıl başlarında Medler'in, aynı yüzyılın ortalarında da Persler'in egemenliğine girdi. MÖ 4. yüzyılın ikinci yarısındaki kısa süreli Büyük İskender'in Makedonya yönetiminin ardından Krallığı'na bağlandı. MS 17'de bütün Kapadokya ile birlikte Roma İmparatorluğu'nun egemenliğine girdi. Bu dönemde kısa sürelerle Partlar'ın ve Sasaniler'in eline geçti. Bizans döneminde önce Armeniakon Tehması'nın sınırları içindeydi. 12. yüzyılda Sebasteia Tehması'na bağlandı.

Selçuklu dönemi​

Selçuklu Türkleri Malazgirt Meydan Muharebesi'nden önce Sivas'a kadar uzanmış ve 1059'a doğru bir ara kenti ele geçirmişlerdi. Ancak yörenin kesin olarak Türk egemenliğine girmesi Malazgirt Zaferi'nden kısa bir süre sonra gerçekleşti. Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın kumandanlarından Emir Danişment'in ele geçirdiği kent uzun bir süre Danişmentliler'in elinde kaldıktan sonra 1174'te II. Kılıç Arslan tarafından Selçuklu Devleti sınırları içine alındı. Selçuklular döneminde Sivas yeniden gelişti. Kentin surları 1221'e doğru, Sultan I. Alaeddin Keykubad tarafından onartıldı. Kısa bir süre sonra Moğollar'ın saldırıları başladı ve Kösedağ Savaşı'ndan (1243) sonra Selçuklu topraklarıyla birlikte Sivas da Moğolların eline geçti.

Matrakçı Nasuh'un Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i 'Irâkeyn adlı eserinde yer alan Sivas minyatürü, 1537. Kentteki anıtların en önemlileri 13. yüzyılın ikinci yarısındaki İlhanlılar döneminde yapıldı. Sivas, Kayseri ile birlikte İlhanlılar'ın Anadolu'ya gönderdikleri valiler tarafından merkez olarak kullanıldı. 14. yüzyılın ilk yarısında Sivas'a gelen İbn-i Batuta, burayı İlhanlılar'ın Anadolu'daki en büyük şehri olarak tanımlar. İlhanlı valilerinden Alaeddin Eratna Bey, 1345'te bağımsızlığını ilan ederek, önce devletine merkez olarak Sivas'ı seçti. Eratna'nın 1353'te ölümünden sonra Kadı Burhanettin onun yerini aldı, ancak Akkoyunlu beyi Karayülük Osman ile yaptığı bir savaşta öldü (1398). Bunun üzerine Sivaslılar topraklarını Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıd'a teslim ettiler. 1400 yazında Timur Sivas'ı ele geçirdi, şehri savunan askerleri öldürttü, halkı kılıçtan geçirtti, şehri yağmalattı ve surları yıktırttı. Timur istilasından sonra şehir bir süre Kadı Burhaneddin'in damadı Mezid Bey'in elinde kaldı. 1403-1408 arasında yeniden Osmanlı hakimiyetine geçti ve bir eyalet merkezi oldu.

Osmanlı dönemi​

Sivas'ta bulunan yapılar 17. ve 19. yüzyıllar arasında zaman zaman Anadolu'da meydana gelen ayaklanmalardan zarar gördü. 1649'da şehirden geçen Evliya Çelebi, surların kuşattığı alanda 44 mahalleye bölünmüş 4600 ev bulunduğunu ayrıca Yukarıkale adını verdiği İçkale ve Paşa kalesindekilerle bu sayının 6060'ı bulduğunu yazar. 19. yüzyıl gezginlerinin kent nüfusu için verdikleri rakamlar genellikle birbirini tutmaz. Bu yüzyılın sonuna doğru nüfusun 30.000-45.000 arasında değiştiği sanılmaktadır.Yine 19. yüzyıl başında bütün Osmanlı topraklarında Islahat Devri başlamıştır. Önce 7 sancak ve 72 kazadan oluşan Sivas, gittikçe daralmış ve önemini kaybetmiştir. Valiliğine bile mirimiranlar atanıyordu. 1813'te bu usulden vazgeçilerek yeniden vezir atanmasına başlandı. Bir yıl sonra şehirde büyük bir veba salgını baş gösterdi. Eyalet teşkilatı bazı küçük değişikliklerle XIX. yüzyıl ortalarına kadar sürmüştür. 1863'te uygulanmaya başlanan vilayetler teşkilatı içinde kurulan Sivas vilayeti; Sivas, Amasya, Tokat ve Şebinkarahisar (Karahisar-ı Şarki) sancaklarına ayrıldı. Bu durum Cumhuriyet döneminde sancakların vilayet haline getirilmesine kadar devam etti.

Milli Mücadele dönemi​

Sivas'ın Milli Mücadele'nin kazanılmasında önemli bir yeri vardır. Bu mücadelenin hazırlık döneminde Mustafa Kemal Paşa önce, 27 Haziran 1919'da Samsun'dan Erzurum Kongresi'ni takiben burada 4 Eylül 1919'da Sivas Kongresi'ni topladı ve 18 Aralık 1919'da Ankara'ya gitmek üzere şehirden ayrıldı. Gerek 1927'de Chicago Üniversitesi'nden gelen arkeologların ve gerekse 1945 yılında da Türk arkeologların yaptığı kazı ve araştırmalara göre Sivas tarihin ilk dönemlerinden itibaren yerleşim birimi ve şehir merkezidir. Ayrıca en eski dünya medeniyetleri olan Persler, Etiler, Hititler, Asurlar Sivas'ta hüküm sürmüşlerdir.

Sivas Tarihi Karadeniz'in tek yolcu treni olan Samsun Postası Sivas'tan gönderiliyor. Ayrıca Sivas, tren istasyonu olarak büyük bir kavşak konumundadır.Bugün birçok ilin demiryolu bağlantısı direkt olarak Sivas üzerine kuruludur. Sultan II. Abdülhamid döneminden beri vardır. Cumhuriyet tarihinin de ilk vagon ve lokomotif fabrikası ve Cer atölyesi TÜDEMSAŞ 1939’da Sivas'ta kuruldu. TÜDEMSAŞ kurulduğunda dünyanın en ileri tesislerinden biriydi. 2003 yılında Irak Savaşı'nın başlarında TÜDEMSAŞ, Saddam yönetiminin başında bulunduğu Irak'a 300 vagonluk ihracat yaptı. Bugün hala dünyanın değişik yerlerinden TÜDEMSAŞ’a gelen siparişler değerlendirilmektedir ve ihracatlar devam etmektedir. Tüdemsaş, Sivas'ın geçim kaynağı ve bel kemiğidir.

Atatürk’ün 'Cumhuriyetin Temellerini Burada Attık' dediği Sivas'ta 4 Eylül 1919'da, Sivas Erkek Lisesi'nde toplanan Sivas Kongresi, alınan kararlar bakımından Kurtuluş Savaşı öncesi toplanan en önemli kongredir. Hiçbir ülkenin manda ve himayesinin kabul olunmayacağı ve milletin istikbalinin yine milletin azim ve kararıyla kurtulacağı kararları bu kongrede alınmıştır.

İklim​

Sivas İklimiSivas, sert bir karasal iklim yapısına sahiptir. Kışları soğuk ve sert geçer, kış aylarında bol kar yağışı görülür ve ortalama 4-5 ay karla örtülüdür. Yazları sıcak kurak ve kısa süreli, ilkbahar ve sonbahar ayları yağmurlu geçer. Sivas coğrafi olarak İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinin kesiştiği noktadadır.Bu nedenle Karadeniz bölgesindeki Suşehri, Akıncılar, Gölova, Koyulhisar ve kısmen Kuzey Zara ve Doğanşar'ın bitki örtüsü, havanın sertliği ve sıcaklığı, yağış oranı farklıdır.Bu bölgelerde Sivastan farklı olarak Giresun dağları üzerinde yaylalar ve çok endemik orman alanları bulunur.

Yapılan gözlem ortalamalarına göre (son 50 yıl içinde gözlenen) en soğuk ay -34.6 derece ile Ocak ayıdır. En sıcak ay 38.3 derece ile Temmuz ayıdır, aylık yağış ortalaması en yüksek ay Mayıs, en düşük ay Ağustostur. 1992 yılında gözlenen en yüksek nem oranı %80.0 ile Aralık ayı; en düşük nem %55.2 ile Ağustos ayıdır. Aynı yılda en yüksek basınç 874.1 mb olarak Ocak ayı, en düşük basınç ise 868 mb olarak Şubat ayıdır.


Ekonomi​

İl ekonomisinde tarım ve sanayi sektörü ilk sırada yer almaktadır.Bu sektörleri ticaret ulaştırma ve haberleşme sektörleri takip etmektedir. Özellikle demir ve demirciliğe dayalı sanayi lokomotif sektör olarak ön plana çıkmıştır. Türkiye'nin önemli enerji kaynaklarından biri olan Kangal Termik Santralı Sivas'tadır. Ayrıca Gemerek ilçesinde Sızır Hidroelektrik Santrali vardır. Sivas'ta Türkiye'nin en büyük linyit işletmesi bulunmaktadır.

Sivas tarımTarım : Sivas öncelikle bir tarım şehridir. Tarım üretiminde buğday, arpa, çavdar, ay çekirdeği, patates ve şeker pancarı bölge üretiminde en fazla payı alan ürünlerdir. Sivas küçükbaş, büyükbaş hayvan varlığı ve arı kovanı sayısı bakımından önemli bir paya sahiptir.

Sanayi : Küçük sanayi siteleri ve organize sanayi bölgeleri sanayi sektörünün altyapısı olarak değerlendirilebilir. Sivas'ta KSS kapsamında 1606 işyerinde 4353 kişi çalışmaktadır.İlde 10 KSS faaliyet göstermektedir.Kangal KSS, Gürün KSS ve Yıldızeli KSS nin inşaat çalışmaları sürmektedir.

Kültür​

Sivas geniş toprakları nedeniyle geniş ve büyük bir kültüre sahiptir. Sivas ilinin genelinde Batı Anadolu Ağızları kullanılır. Karadeniz bölgesinde kalan ilçelerinde Karadeniz şivesi görülürken, merkez ile çevre ilçeler Tokat ve diğer illere daha yakındır. Doğu Karadeniz'deki ilçelerinde kısmen Karadeniz ağzı ve kültürü görülürken, İç Anadolu ilçelerinde bozkır ve Sivas yöresine özgü Sivas folklorü görülür. Yeşilırmak havzasında bulunan Karadeniz ilçeleri olan Suşehri, Akıncılar, Gölova, Koyulhisar bölgesi davul, zurna, horon, mikroklima iklim ve yayla bölgesidir. İç Anadolu da ise gene Türkmen kültürü ile yer yer Balkan muhacirleri ve Kafkasya göçmenlerinin kültürleri ve gelenekleri de görülür. Bu geniş coğrafya alanında pek çok yöresel sanatçılar da yetişmiştir. Karadeniz ilçelerinde kemençe ve tulum üstadları, İç Anadolu ve Doğu Anadolu ilçelerinde saz, aşık geleneği ve üstatları yetişmiştir.


11. yüzyılında kurulan Surp Nişan Ermeni Manastırı 1980 senelerde yok edildi.

Kangal : Sivas’ın 86 km. güney-doğusundadır. İlçeye 13 km. uzaklıkta, Kavak Köyü mevkiinde bulunan Balıklı Kaplıca sedef hastalığını tedavi edici özelliği ile sağlık turizmi açısından çok önemli bir yerdir. Alacahan kasabasındaki Alacahan Kervansarayı, Halil Rıfat Paşa Köprüsü, Tekke Köyündeki Samut Baba Kümbeti görülmeye değer bir tarihi eserlerdir. İlçede ayrıca Meydan Cami, Kuşçu Köyü Cami, Şeyh İbrahim El Aziz Cami, Demiryurt Cami, Acısu Köprüsü, Şeyh Merzuban Türbesi, Pir Gökçe (Pir Göcek) Türbesi, Demiryurt Mağaraları görülmeye değer yerlerdir. İlçe sınırları içinde Oyuklu Höyüğü, Lafçılar Ağılı Höyüğü, Kültepe ve Tepecik Höyükleri vardır.

Koyulhisar : Sivas’a 180 km. uzaklıktadır. Eğriçimen, Kengercik,Arpacık, Sarıçiçek yaylaları doğal güzelliği olan yerlerdir. Önemli tarihi eserleri; Aşağı Kale (Kale-i Zir), Yukarı Kale (Kale-i Bala), Fatih Camii, Hacı Murat Hanı’dır. Gökmedrese, Çifte Minareli Medrese, Şifaiye Medresesi, Buruciye Medresesi, Ulu Cami kentteki en önemli Selçuklu dönemi eserleridir. Bunlardan Şifahiye Medresesindeki yangın izleri Orta Asya'dan gelip Anadolu'yu ele geçirmeye çalışan Timurlenk'in, 180 000 kişilik ordusu ve filleriyle ani bir baskın yapıp 4.000 kişilik Osmanlı ordusunu gafil avladığında yaptığı büyük tahribat ve zulmün canlı kanıtı olarak korunmaktadır.

Osmanlı döneminde Bölge Eyaleti olmuştur. 1516 yılında alınan karara göre Sivas’a; Kayseri, Tokat, Amasya, Yozgat, Çorum, Kastamonu, Erzincan, Darende ve Arapkir ilçe olarak bağlandı.

Dünyaca ünlü kangal köpeği, Sivas'ın Kangal ilçesinde yetişmektedir. Kangal köpeği genetik olarak en mükemmel kombinasyonlardan birine sahiptir ve yüksek seviyede eğitilebilirlik özelliği taşımaktadır.

Sivas tarihinin çeşitli dönemlerinde muhtelif devletlere başkentlik yapması en önemli ticari ve kültürel hüviyete sahipliği ile, her dönemde yapılan sayısız eserlerle doludur.

Bunlardan bazıları zamanımıza kadar gelmemiştir. Bazıları hala insanı karşısında hayran bırakacak bir güzellikle ayakta durmaktadır. Selçuklular döneminde kültürel hayatın canlılığı nedeniyle, medreseler, camiiler, türbeler ticari hayatın hareketliliğinden dolayı han, kervansaray ve imaretler Osmanlıların son dönemlerinde ise bayındırlık hizmetlerinin yoğunluğu ile dikkat çekicidir.

Bu eserler sanat açısından birer şaheserdir. Bir nevi Sivas, tarihi eserler yününden açık hava sanat galerisi görünümündedir. Tek tek incelendiğinde taşların hamur gibi yoğrulduğu, inançla beslenen ruh güzelliğinin zarif parmaklarla birer abide kurmak üzere nakşedildiği görülmektedir.

Medreseler, camiler, türbeler, hanlar ve köprüler olarak inceleyebileceğimiz tarihi eserlerden önemlileri şunlardır.

Sivastaki Medreseler​

Şifaiye Medresesi : Taç kapısı üzerinde yer alan kitabesinde Selçuklu Sultanı I. İzzettin Keykavus tarafından 1217 M. yılında inşa ettirildiği yazmaktadır. Anadolu'daki Selçuklu tıp sitelerinin ve hastanelerin en büyük boyutlusudur. Hastane 48x68 m. ölçülerinde olup üzeri açık, iç avlusu 22x32 m. ölçülerindedir. 1768 yılında çıkarılan bir fermanla medreseye çevrilmiş, I. Dünya Savaşı esnasında levazım ambarı olarak kullanılmıştır. Genç yaşta hastalanan İzzettin Kevkavus vasiyeti üzerine çok sevdiği Sivas'a yaptırdığı Şifaiye'deki türbeye getirilerek 1220 yılında defnedilmiştir. I. Izzettin Keykavus; bilgin, iyi huylu, şair bir insandı. Genç yaşta hastalanması sebebiyle tıbba ve hekimlere çok önem vermiştir. Babası III. Gıyasettin Keyhüsrev, hocası Mecdeddin Ishak, halası Gevher Nesibe, karısı Mengücekli Behram Şah'ın kızı Selçuk Hatundur.

Binada taş ve tuğla malzeme karışık olarak kullanılmıştır. Selçuklu yapılarında olduğu gibi taç kapısı süslemelerine önem verilmiştir. Dışarı doğru taşıntılı taç kapı alınlığının sağında ve solunda aslan ve boğa kabartmaları yapılmıştır. Taç kapı da; pencere bordürlerinde, ana eyvan cephesinde Rumi tezyinata önem verilmiştir. Dikkatle incelendiğinde stilize çift başlı kartal ve kuş motifleri olduğu ortaya çıkar. Ana eyvanın sağında ay sembolünün içinde örgülü saçları olan bir hanım başı ve çevresinde kelime-i şahadet yazılıdır. Ana eyvanın solunda ise; bir güneş sembolü ve ortada bir erkek başı figürü yer almaktadır. Bugün bu figürler tanınmayacak haldedir. Gerek taç kapı cephesi, gerek pencereler, gerekse ana eyvan cephesi iç içe geçmiş yıldız biçiminde zarif motiflerle kaplıdır.

Darüşşifa'nın güney eyvanı I. İzzettin Keykavus'a türbe olarak ayrılmış ve inşa edilmiştir. Türbe kare bir plana sahip olup ongen tuğla örgülü bir kasnağa sahip kubbe ile örtülü ve sivri külahlıdır.

Sifaiye MedresesiGok Medrese1220 yılında vefat eden I. İzzettin Keykavus'un sandukasından başka, hanedanına mensup on iki mezar sandukası daha yer almaktadır. Türbe cephesi, Selçuklu sanatının zengin çini süslemelerine sahiptir. Süslemede geometrik geçmeler, yıldızlar, kufi yazılar, mavi, lacivert, firuze ve beyaz renkleri ile şifa hanenin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Bu çini süslemeyi yapanın Ahmed Bekirül Marendi olduğu sağ pencere üzerindeki alınlıkta yazılıdır. Üstteki büyük çini kabartma kitabede; "Biz geniş saraylardan dar kabirlere çıkarıldık. Malın mülkün bana fayda vermedi, saltanatım mahvoldu." Fani dünyadan ahrete yolculuk günü 617 Şevvalin dördü anlamına gelen bir yazı kuşağı yer almaktadır.1220 tarihli en eski vakfiyeye de sahip olan ve dönemin tıp öğrenimi yapılması yanında hastane olarak hizmet veren Şifaiye Medresesi Selçuklu döneminin şaheserlerinden birisidir.

Gök Medrese : Batı yönünde giriş kapısının yer aldığı ana portal üzerindeki kitabesinden anlaşıldığına göre 1271 yılında Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılmıştır. Taç kapısının yan sütunca başlıkları üzerinde karşılıklı olarak yazılı imzaya göre Gök medresenin mimarı Konyalı Kaluyan'dır.

Gök Medrese açık avlulu dört eyvan şemasının uygulandığı iki katlı olduğu iddia edilen bir medresedir. Plastik sanatın şaheserlerinden olan taç kapıda mermer malzeme nedeniyle ışık gölge sistemi genel görünümünü etkilemektedir. Ayrıca sırlı tuğla ve mavi çini işçilikli tuğla örgülü minarelerde taç kapıya daha da önem kazandırmaktadır. Cephenin solunda üç dilimli kemeri, iki satırlık kitabesi ve üç yönü dolaşan geometrik bordürüyle çeşmesi cepheyi daha hareketlendirmiştir. Bu hareketliliği sağ ve sol tarafta bezemeli pencereler ve bekitme kuleler tamamlamaktadır. Medrese taç kapının üst iki köşesinde iç içe girmiş hayvan başları doldurmaktadır. Koç, domuz, aslan, yılan, ejder başlarının tanındığı bu kompozisyonda burç işaretlerinin kast edildiği iddia edilmektedir. Türklerin on iki hayvanlı takvimlerinde de bu hayvanların bir kısmı mevcuttur.

Türk takviminin hayvanları da şunlardır; Fare, sığır, pars, tavşan, ejder, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, köpek ve domuzdur.

Minare kaidelerinden aşağı doğru inen mermer yüzeyde büyük boyutlarda geometrik, yazı ve bitkisel motifler simetrik durumda ve plastik görünümünde yapılmıştır.

Medreseye girişte sağda mescidi bulunmaktadır. Ahşap minberi sonradan yapılmıştır. Mihrabın büyük bir kısmı günümüze kadar gelebilmiştir. Çini ile kaplı olup üzerinde Ayet-el Kürsi yazılıdır. Üçgenler ile kubbeye geçişin sağlandığı mescidin kubbesi ve etekleri de çini tezyinatlıdır.

Girişin solundaki kare planlı kubbeli oda ise Dar-ül Hadis bölümüdür. İç duvarları sıvanmıştır. Üzeri açık dikdörtgen planlı iç avlunun ortasında bir havuzu olması gerekir. Bugün yapının içinde bu havuzun mermer taşları hala durmaktadır. Anadolu’da bilinen en büyük Selçuklu havuzudur. 22 köşeli poligonil bir plana sahiptir.

Avlunun kuzey ve güneyinde altı sütun üzerine inşa edilmiş bir revak kısmı bulunmaktadır. Bu revakların gerisinde küçük kapılardan hücrelere girilir. Doğu yönündeki ana eyvanı yıkılmış yerine mevcut taş ve kitabelerle bir duvar örülmüştür. Kuzey ve güneydeki yan eyvanların içi çini tezyinatla süslüdür.

Çifte Minareli Medrese : Taç kapı üzerinde yer alan kitabesine göre 1271 yılında Vezir Sahip Şemsettin Mehmed Cüveyni tarafından yaptırılmıştır. XIII. yüzyılın yarısından sonra Anadolu Selçuklu tarihinde imar faaliyetleri ve dönemin kültür hayatı ile önemli bir devresi olarak görülür. Bu yüzyılın içerisinde Buruciye Medresesi, Gök Medrese ve Çifte Minareli Medrese gibi taş, tuğla ve çini sanatının Anadolu da en önemli yapıtlarını meydana getirmişlerdir.

Bugün doğu yönünde yer alan medrese girişinin taş süslemeli cephesi büyük boyutları ve tuğla-çini örgülü iki minaresi ile dikkati çekmektedir. Sivas Gök Medrese Erzurum Çifte Minareli Medrese ile benzerlik gösteren yapının iki katlı olduğu öğrenilmektedir.

Ön yüz, ortada iki minareli taç kapı, iki yanındaki pencere ve köşe kuleleri ile kompoze edilmiştir. Ön yüzündeki süslemeli pencereler yerleştirilirken bir simetri aranmamıştır.

Cephedeki taş süsleme ve oran itibariyle mimari bir olgunluğun yanı sıra aynı süslemeyi tekrardan kaçınan bir anlayışın hakim olduğu göze çarpar. Böyle bir uygulama ile daha canlı, hareketli, ışık-gölge oyunlarını kuvvetlice hissettiren bir cephe elde edilmiştir. Taşın yanısıra sırlı tuğla ve çinilerle bezeli iki minaresi bu olgun ve doyurucu kompozisyonu renklendirmiştir. Taç kapının solunda, üç dilimli küçük bir niş içinde bugün okunmayacak kadar tahrip olmuş bir yazı görülür. Bu yazıda amel-i üstat zorlukla okunabiliyor. Bu yazıdan mimarının adının yazılı olduğu anlaşılıyor. Kesin olmamakla birlikte Konyalı Kaluyan veya keluk Bin Abdullah olduğu sanılmaktadır.

Buruciye Medresesi : 1271 M. yılında Anadolu Selçuklu Sultanlarından III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından yaptırılmıştır. İlmiye çalışmaları için medrese olarak yaptırılmış ve devrin pozitif ilimlerinin okutulduğu bina olarak uzun yıllar kullanılmıştır.

Sarımtırak renkli taşların oyma olarak yapılan giriş kapısı ve avlu karşısındaki iç cephe, devrin Selçuklu taş oymacılığının en güzel örneklerindendir.

Çifte Minareli MedreseBuruciye MedresesiYapı kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri açık avlu etrafındaki sütunlu revaklar ve bunların gerisinde bulunan hücrelerden oluşmaktadır. Giriş kapısının sol yanında mavi ve siyah çinilerle süslü türbe hücrede medrese binasını yaptıran Burucerdioğlu Muzaffer Beyin ve çocuklarının mezarları bulunmaktadır. Vakfiyesinden binada bir de kütüphane bulunduğu anlaşılmaktadır. Mukarnas kavsaralı bir nişin belirlediği taç kapıda dışa taşıntılı rozetler dikkati çekmektedir. Cephenin her iki köşesindeki demet payelerden oluşan köşe kuleleri yazı kuşağı ve pencereler cepheyi zenginleştirmektedir. Taş işletmeciliğinde ağırlığın taç kapıda yer aldığı görülür. yıldız, rumi ve geometrik motifler yüzeysel ancak bir dantel gibi işlenmiştir.

Sivastaki Müzeler​

Sivas Müzesi (Buruciye Medresesi) : 1271 M. yılında Anadolu Selçuklu Sultanlarından III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından yaptırılmıştır. İlmiye çalışmaları için medrese olarak yapılmış ve devrin pozitif ilimlerinin okutulduğu bina olarak uzun yıllar kullanılmıştır. 1968 yılından beri Sivas müzesi olarak kullanılmaktadır. Şimdi orta avlusunda arkeolojik ve taş eserler sergilenmektedir.

Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi : 1892 yılında Sivas Valisi Memduh Paşa tarafından yapılmıştır.1981 yılına kadar okul olarak kullanılan bina; onarım ve teşhir tanzimi gerçekleştirilerek, 1990 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır. İçinde; Sivas Kongresine ait dokümanlar, Atatürk'e ait özel eşyalar, resimler ve yöreye ait etnografik eserler sergilenmektedir.

Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye tarafından 2 Eylül -18 Aralık 1919 tarihleri arasında "Milli Mücadele Karargahı" olarak kullanılan bina Cumhuriyet tarihimizde çok önemli ve müstesna bir yer tutmaktadır.

Binanın 12 Rebiulevvel 1310 H. (5 Ekim 1892) tarihinde Sivas Valisi Mazlum Paşazade Mehmet Memduh Bey tarafından mülki idare binası olarak yaptırıldığını belirten dört satırlık kitabe, halen Sivas müzesinde bulunmaktadır.

XIX. Yüzyılın Genç Osmanlı Dönemi sivil mimarlık örneklerinden biri olan yapı, üç katlı ve iç avluludur. Dış cephelerinde taş, iç mekanlarda ise ahşap ana malzemedir.

Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına üç buçuk ay süre ile resmi karargah olarak tahsis edilen bina; Sivas Kongresi içtimalarının burada yapılmış olması Anadolu’daki Milli Mücadele hareketinin teşkilatlandırılarak millet iradesinin her türlü baskının, kişi ve zümre idaresinin üstünde olduğunun bütün dünyaya ispatlanması ve Cumhuriyet yönetiminin temellerinin burada atılmış olması ile tarihi bir hüviyet kazanmıştır.

Sivas Kongresine 19 vilayeti temsilen 32 üye katılmıştır, ancak illerden seçilerek kongreye sonradan dahil olan delegeler·nedeniyle bu sayılar değişiklik göstermektedir.

Sivas Arkeoloji MüzesiYapıldığı tarihten itibaren okul binası işlevini sürdüren yapı; İdadi, Sultani, Sivas Lisesi, Kongre Lisesi adları ile anılmıştır,1930 yılındaki bir tadilatla Doğu cephesindeki esas giriş batı cephesine alınmış çatısı sacla kaplanmıştır.

1981 yılına kadar Lise olarak hizmet veren binanın Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in direktifleri üzerine müze haline getirilmesi yolunda girişimlerde bulunulmuştur.1984 yılında Kültür ve 'Turizm Bakanlığı'na devredilen Kongre Binası; Bakanlığımız Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünce aynı yıl başlatılan müze amaçlı restorasyon ve teşhir-tanzim çalışmaları sonucunda: bodrum kat depoların, laboratuar ve fotoğrafhanenin yer aldığı mekanlar,zemin kat Etnografya Müzesi,üst kat ise Atatürk ve Kongre Müzesi olarak düzenlenmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliyenin bir müddet karargah olarak kullandıkları ve o tarihlerde Sultani olan müsamere salonunda 4-12 Eylül 1919 tarihleri arasında Sivas Kongresinin İştimaları yapılmıştır.

Tarihi Kongre Salonu ve Atatürk'e ait çalışma ve dinlenme odası, Kongrenin yapıldığı günlerdeki hali ile muhafaza edilmektedir.

Üst katta ayrıca; kongre öncesindeki olayların, Mustafa Kemal Atatürk'ün kongre hazırlığı ile ilgili tamimlerinin ve bildirilerinin sergilendiği salon; o zaman ki muharebenin temelini oluşturan telgraf odası; Sivas Kongresi ile ilgili tutanakların yer aldığı salon; merkezi Sivas'ta kurulmuş olan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyetine ait bildirileri ve haberleri içeren belgeler ile İrade-i Milliye Gazetesinin basıldığı salonlar mevcuttur.

Sivas Kongresi sırasında ve sonrasında Sivas'ta alınan tüm kararlara ait belgelerin; Cumhurbaşkanlığı Köşkü-Atatürk Özel Arşivi, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı arşivlerindeki asıllarından alınan örnekleri müzede sergilemektedir.

Sivastaki Camiler​

Ulu Camii : Kendi adı ile anılan mahallededir. Sivas müzesinde bulunan kitabesine göre 593 H.(1196-1197M.)yılında Kızılarslan Bin İbrahim tarafından yaptırılmıştır. 31*54m. iç ölçülerinde ve yaklaşık 1674m2'lik bir alana oturan dikdörtgen planlı camiinin üst örtüsü düz dam şeklindedir. Güney duvarına dik olarak uzanan 11 sahanlı asıl ibadet alanında toplam 50 yığma ayak bulunmaktadır.

Sivas  Ulu CamiiXIII. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen tuğla örgülü, silindirik gövdeli minaresinde 116 basamakla çıkılmaktadır. Sekizgen kaidesinde kufı yazı şeritleri firuze renkli sırlı tuğladandır. Gövdede kilitli örgü sistemi aralıksız devam eder. Kaide, gövde ve şerefe altı firuze renkli çinilerle süslenmiştir.

Kale Camii : İlimiz Selçuk Parkı içerisindedir. III. Sultan Murat’ın vezirlerinden Sivas Valisi Mahmud Paşa tarafından 1580 yılında yaptırılmıştır. Asıl ibadet alanı kare planlı, üzeri yüksek bir kubbe ile örtülüdür. Beden duvarları kesme taşlarla inşa edilen camiinin kuzeybatı köşesinde yer alan tuğla örgülü minaresi on altıgendir.

Plan tertibi, mimari üslubu, süsleme elemanları ve ince uzun, zarif minaresi ile Sivas'taki Osmanlı camilerinin en güzelidir. Bu camilerimizden başka diğer camilerimiz ise; Meydan Camii(1564), Aliağa Camii(1589), Alibaba Camii(XVI.Yüzyıl) sayabiliriz.

Sivastaki Türbeler​

Ahi Emir Ahmed Türbesi : Tokmakkapı Mahallesinde Kurşunlu Hamamı karşısındadır. XIV. yüzyılın ilk yarısında Ahi Emir Ahmed için yaptırılmıştır. Kare kaide üzerinde yükselen sekizgen gövdesi ve pramidal külahı ile tamamı kesme taştan inşa edilmiştir. XIV. yüzyılın ilk yansında Sivas'ta esnaf teşkilatı olan Ahiliğin önemli bir yeri olduğunu ispatlamaktadır.

Güdük Minare : Kare kaide üzerine, silindirik tuğla örgülü bir gövdeye sahip oluşu ve kısa bir minareye benzemesinden dolayı halk dilinde "Güdük Minare" adıyla şöhret bulmuştur.1347 yılında vefat eden Ertanoğullarından Şeyh Hasan Beye aittir.

Abdülvahabi Gazi Türbesi : Türbe ve tekkeler içinde özel bir yeri ve önemi bulunan Abdulvahabi Gazi Türbesi Sivas'ta halkın çok önem verdiği ve ziyaret ettiği türbedir. Abdulvahabi Gazi Anadolu'nun fetih devri evliyasındandır. Kötü alışkanlıklarını terk etmek, bela ve uğursuzluktan kurtulmak isteyenlerin dua ettikleri yüz sürdükleri ve şifa buldukları bir türbedir.

Şemseddin Sivasi TürbesiŞemseddin Sivasi Türbesi : Atatürk caddesi üzerindedir. Kanuni Sultan Süleyman'ın vezirlerinden Koca Hasan Paşa tarafından 1564 yılında yaptırılan Meydan Camiinin kuzeybatı yönünde camii avlusu içerisinde yer almaktadır.

Türbenin duvarları kesme taştan olup, iki bölüm halinde 1600 yılında inşa edilmiştir. Dıştan sekizgen bir kasnağa sahip tek kubbeli birinci kısmında Şemseddin Sivasi'nin, ikinci kısımda ise 20 adet sanduka bulunmaktadır.

Şemseddin Sivasi Tokat'ın Zile ilçesindendir. Kırka yakın eser sahibi alim, fazıl ve arif zat olup, Halvetiye Tarikatına bağlı Şemsiye kolunun kurucusudur.

Sivas il merkezinde diğer türbeler ise; Şeyh Çoban Türbesi (XIV. yüzyıl ortaları), Şeyh Erzurumi Türbesi, Kadı Burhanettin Türbesi, İncili Hanım, Mum Baba, Süt Evliyası, Akbaş Baba gibi önemli Türbeleri sayabiliriz.

Sivastaki Hamamlar​

Kurşunlu Hamamı : Sivas'ın en büyük hamamıdır. 1576 yılında Sağır Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kadın ve erkek olmak üzere bitişik olarak inşa edilmiş bir çifte hamamdır. Klasik Osmanlı hamamlarının tüm belirgin özellikleri bu hamamda görülür. Kesme taşlarla İnşa edilen hamam bir zamanlar tuz deposu ve bir aralık erkek kısmının soyunmalık kısmı cami olarak kullanılmıştır. 1950 yılında esaslı bir şekilde onarılarak kullanılır hale getirilmiştir.

Sivas’ta bulunan başka önemli olarak; Meydan Hamamı, Kale Hamamı kalıntısı, Mehmet Ali Hamamı, Eski Paşa Hamamı, Çay Hamamı (Sütlü Hanım) ve Şirinoğlu Hamamlarını da sayabiliriz.

Meydan Hamamı (Merkez) : Sivas il merkezinde, Meydan Camisi’nin karşısında bulunan bu hamam 1564 yılında yaptırılmıştır.

Kurşunlu Hamamı (Merkez) : Sivas il merkezinde, Ahi Emir Caddesi üzerinde bulunan bu hamam Sivas Valisi Behrampaşa tarafından 1576 yılında yaptırılmıştır.

Eskipaşa Hamamı (Merkez) : Sivas il merkezinde, Uluanak Mahallesi’nde bulunan bu hamamın kitabesi bulunmamakla beraber, yapı üslubundan XVII.yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır.

Mehmet Ali Hamamı (Merkez) : Sivas Akdeğirmen Mahallesi’nde bulunan bu hamamın kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan XVII.-XVIII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Meydan Hamamı SivasKurşunlu Hamamı SivasFiruz Ağa Hamamı (Merkez) : Firuz Ağa Hamamı 1546 tarihli vakfiyesinden öğrenildiğine göre XVI.yüzyılın ortalarında yapılmıştır. Bu hamam ile ilgili kaynaklarda başka bir bilgi bulunmamaktadır. Firuz Ağa Hamamı günümüze gelememiş, bugün yeri de bilinmemektedir.

Kale Camisi Hamamı (Merkez) : Sivas il merkezinde, Vezir Mahmut Paşa tarafından Kale Camisi ile birlikte 1580 yılında yaptırılmıştır. Cami ve hamamı içeren 1584 tarihli bir vakfiyesi bulunmaktadır.

Hamamcıoğlu Hamamı (Merkez) : Sivas il merkezinde bulunan bu hamamın kitabesi günümüze gelememiş, vakıf kayıtlarında da yapımı ile ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır. Yapı üslubundan XVI.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kesme taştan dikdörtgen planlı olduğu, soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana geldiği anlaşılmaktadır. Hamam günümüzde harap bir durumdadır.

Taş Hamam (Merkez) : Sivas il merkezinde Buruciye Medresesi’nin yanında bulunan bu hamam 1985 yılında çevre düzenlemesinin yapılması sırasında yıkılmıştır.

Paşabostan Hamamı (Merkez) : Sivas ili Paşabostan Mevkii’nde bulunan bu hamamın yapım tarihi bilinmemektedir. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelen hamam, dört eyvanlı plan şemasında yapılmıştır.

Şirinoğlu Hamamı (Merkez) : Sivas il merkezinde bulunan bu hamam 1904 yılında yapılmıştır. Banisi bilinmemektedir.

Sivastaki Köprüler​

Eğri Köprü SivasEğri Köprü : Sivas'ın 3 km. güneydoğusundadır. Sivas-Eski Malatya yolu ve Kızılırmak'ın üzerinde 18 kemerli olan bu köprü ile geçilir. Uzunluğu 179.60m. eni 4.55 m'dir. Aynı doğrultuda olmadığı için Eğri Köprü denilmektedir. Kitabesi olmadığı için hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.

Bundan başka önemli olarak Kesik Köprü, Yıldız Köprü ve Boğaz Köprülerini sayabiliriz.

Halk Şairleri ve Ozanlar​

Şüphesiz halk şairlerimizde diğer sanatçılarımız gibi birbirinden ayrı özelliklere sahiptir. Hiçbir şair, ötekine tıpa tıp benzemez. Ama hemen hemen hepsine aynı gelenek ve törelerden geldikleri için birbirine benzer yanlarıda eksik değildir.

Bazı şairlerin hepside şiirlerini sazla çalıp çağırırlar. Halk şairi ile sazını birbirinden ayıramayız. Keramet sazdamıdır, sözdemidir bilemeyiz? Aşık sazına gözü gibi bakar. Aşık Veysel'in;

Ben ölürsem sazım sen kal dünyada , Gizli sırlarımı aşikar etme" deyişi elbette ki çok anlamlıdır.

Şairlerimizin hemen hepsi aşk, ölüm, hasret, yiğitlik, tabiat, din gibi temalar işlemişlerdir. Aşk konusu baş köşeyi tutmaktadır. Ölüm karşısında şairlerimizin uysal, teslimkar ama alabildiğine üzüntülüdür. Ölümün bıraktığı yıkımlar, kayıp olan güzellikler dostluklar terennüm edilir.

Sivas'ın şair ve aşıkları şunlardır:

Şemseddin Sivasi, Pir Sultan Abdal, Ruhsati, Kul Himmet, Suzi, Aşık Veysel, Zaralı Halil Söyler, Mesleki, Aşık Talibi, Recep Kamil, Şeyh Halit.

Diğer aşıklarımız ise; Sefil Selimi, Aşık Talibi, Gürünlü Aşık Rıza, Ali İzzet Özkan, Veysel Cehdi Kut, Kul Gazi, Feryadi, Belcikli Seyit, Karasarlı Seyit, Aşık İsmeti, Ali Dayı, Şükrani, Nuri Sivasi, Kul Himmet.

Tabiat teması da Sivas şairleri tarafından en iyi şekilde işlenmiştir. Şairlerimizin en zengin yanlarından birini teşkil etmektedir. Çeşitli hayvanlardan tasvir edilerek tabiat manzarasını tamamlar. Tabiatın güzellikleri yanında çeşitli afetlerde şairin, ozanın gönlünde dile gelmiştir. İşte o zaman şiir olmuş, destan olmuş, türkü olmuş. Anadolu yaylasına göz atıldığı zaman Sivas'ın aşıklar yatağı olduğu görülür. Sivas şairleri aynı zamanda Sivas büyükleridir . Hepside en duru en özlü Türkçe ile söylemişlerdir. Türküleri, deyişleri günlük müzik yaşantımıza girmiştir. Radyo ve televizyon programlarında hemen hemen hepsinin türkülerine yer verilir.

Yurttan sesler Korosunun kurucusu halk müziğinin derleme ustası Muzaffer Sarısözen'i anmadan geçemeyiz. Ayrıca masal üstadı Eflatun Cem Güney, Tevfik Aksoy Kayabeyzade, Memduh Bey günümüz şairlerinden Vehbi Cem Aşkun edebiyat dalında denemeler yapmış; radyo sanatkarlarından Ömer Altuğ, Emel Sayın ve Selehattin Erorhan da Sivas' ta yetişen Türk musiki ve halk müziği ses sanatçılarıdır. Halk şairlerimizin özelliklerini anlatan bazı ünlü değişlerini şöyle sıralayabiliriz.

AŞIK VEYSEL

1894 yılında Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde doğdu. Babası Karaca Ahmet, annesi Gülüzar Hatun' dur.

7 yaşına geldiğinde gözünün birini yakalandığı çiçek hastalığından kaybetti. Diğer gözüne perde indi. Çok geçmeden iki gözünüde kaybetti.

Aşık VeyselOyalanması için babası Aşık Veysel'e bir saz aldı. Çamşıhlı Ali ve Molla Hüseyin adlı saz ustalarından dersler aldı. Önceleri Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Aşık Kerem, Aşık Erzurumlu Emrah gibi ustaların türkülerini söyledi. 1933 'te Cumhuriyetin 10. Yılı için yazdığı destanının yayınlanması ve Sivas Aşıklar Bayramındaki başarısı dikkat çekti. Ahmet Kutsi Tecer'in de yardımlarıyla Veysel kırk yaşından sonra kendi eserlerini vermeye başladı. Çeşitli Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yaptı. Aşık Veysel, İki kez evlendi. İki oğul, dört kız babasıdır. Şiirlerinde yurt sevgisi, kardeşlik, birlik ve okuma sevgisi işledi. 21 Mart 1973 tarihinde "Sadık Yarım" dediği kara toprakla kucaklaştı.


Sivas Mutfağı​

İl mutfağı tarım ürünlerine dayanmaktadır. Harman sonunda (sonbahar) kışlık yiyecek hazırlıkları başlar. Un öğütme, bulgur dövme, çekme, erişte, kadayıf, salça yapımı, sebze kurutma, etlik kesimi bunların başlıcalarıdır.

Yöre yemekleri daha çok unlulara dayanmaktadır. Keş, peskütan, çökelek, süt ürünlerinden hazırlanan yiyeceklerdendir. Yöre yemekleri genellikle kırsal kesimlerde yazları ayranlı, pancarlı çorba, madımak, evelik, düğücek aşı gibi yemekler yapılır. Kışları ise tırhıt, sübüra, kelecoş, tarhana, içli köfte, hingel gibi hamurlu yemekler yenmektedir. Kentte genellikle sebze yemekleri yapılmaktadır. Sivas kebabı ünlüdür.

Sivas Etli EkmekSivas Etli EkmekSivas yöresel lezzetler söz konusu olduğunda karşımıza çıkan yemekler arasında elbette ki Baviko da yer alıyor. Sivaslılar tarafından misafir ağırlarken tercih edilen Baviko; sarımsaklı ayran sosuyla servis edilen bir yemek olarak karşımıza çıkıyor.

Sivas’ta kış aylarının vazgeçilmez yemekleri arasında yer alan Peskütan Çorbası; yarma ve yoğurdun birlikte pişirilmesiyle yapılıyor. Şehirde bir diğer önemli lezzetler arasında yer alan Sübüra ise soğuk olarak servis edilen bir yemek olarak karşımıza çıkıyor. Bu lezzetin de yoğurtla karıştırılarak hazırlandığı biliniyor.

Sıra dışı bir tatlı olarak karşımıza çıkan Kelle Tatlısı; baklavaya benzer bir lezzet olarak tanınıyor. Sofralara bir bütün halinde getirilen Kelle Tatlısı; davet tatlı olarak da biliniyor. Bu tatlının ana malzemeleri arasında badem, ceviz, fındık, tarçın ve üzüm de bulunuyor.

Kesme Aşı : Evde hazırlanan mis gibi hamurun, erişte şeklinde kesilmesiyle ana malzemesi oluşur. Ardından pişen mercimeğin içine kesme hamurlar atılır. Diğer tarafta "gılik"ler sıvı yağda nane ve pul biberler kızartılır, yemeğin üzerine dökülür. Ev lezzet kokar.

Baviko : Eğer bir misafir ağırlayacaksınız önce bavikoyu hazırlamaya başlarsınız. Hamurunu önceden hazırlayıp bir saat bekletir, ardından üzerine sarımsaklı ayranı dökersiniz. Yapması ustalık ister ancak bir ustanın elinden yedikten sonra bir daha unutamazsınız.

Kelle tatlısı : Bir tatlının adı neden kelle olur diye düşünüyorsanız hemen söyleyelim: Bu tatlı sofraya bir bütün halinde getiriliyor ve rengi nar gibi oluyor. İlk bakışta baklava gibi görünse de içi kadayıfa benziyor. Öğrendiğimize göre eski zamanlarda bu tatlı özel misafirler için yapılır ya da davetlerde hazırlanırmış. İçinde fındık, badem, ceviz, üzüm, tarçın ne ararsanız vardır. Yalnızca malzemelerden bile anlaşılabilir ne kadar özel olduğu.

Sirok, gömme : Sirok ya da diğer adıyla gömme, hamurlu bir yiyecektir. Hazırlanan hamur fırında üzeri gevrek olana kadar pişirilir, ardından sert üst kısmı kesilir. Hamurun içi ufalanır, üst kısmı kare şeklinde kesilir. Üzerine tereyağı, kenarlarına ayran dökülür ve lezzet festivali yaşatır.

Salata kurutması : Sivas'a özgü salatalık dolması yapabilmeniz için elinizde salata kurusu ya da diğer adıyla salata kurutması olması gerekir. Patlıcan kurusu gibi hazırlanan salatalık kurusunu hazırlamak için salatalıkları ortadan kesip, içini oyup, ipe dizip, güneşli bir yerde bekletmeniz ve kurutmanız gerekir.

Mercimek badı : Sivas badı olarak da bilinen mercimek badı, Tokat badı ile sıklıkla karıştırılır. Ancak ikisinin arasında büyük bir fark vardır. Sivas badında mercimek, bulgur ve domates varken Tokat badına ekstra olarak ceviz eklenir. Gündüz gezmelerinin favorisidir bu yemek.

Pezik, dal turşusu : Pancar dallarıyla hazırlanan ve her yemekte boy gösteren pezik turşusu yani dal turşusu, her yıl büyük bidonlarda hazırlanır ancak iki üç ayda biter çünkü o kadar lezzetlidir ki her yemeğin yanında yemek istersiniz.

Peskütan çorbası : Öncelikle peskutan ya da diğer söylemiyle peskütanın ne demek olduğunu öğrenmek gerekir. Peskütan, yoğurt ve yarmanın pişirilmesi ve suyunu çekmesiyle hazırlanan kışlık bir besindir. Peskütan çorbası yapmak için bu nedenle peskütana ihtiyacınız vardır. Ardından çorbanızı hazırlar, yağınızı yakar, ekmeklerinizi hazırlar içmeye başlarsınız.

Sivas katmeri : Her yerin katmeri meşhur diyebilirsiniz ancak Sivas'ın katmeri bambaşkadır. Bol yağ ile hazırlanan katmer, yumuşacık olur. Kestiğinizde çıkan sıcacık buhar sizi hatıralarınıza götürür. Yanına bir de çay yaptınız mı keyfinize diyecek yoktur.

Hingel : Çerkeslerin hıngalına benzeyen ancak Sivas'ta hingel olarak bilinen mantı, Sivas'ı sivas yapan yemekler arasındadır. Patatesli ya da peynirli olarak yapılır, üzerine yoğurt dökülerek servis edilir. Yumuşacık hingeller ağzınızda bir karnaval yaratır.

Sübüra : Kare ya da yuvarlak şekilde hazırlanmış hamurlar, yoğurtla çorba haline getirilir. İçindeki hamurun adı boncuk mantıdır, yoğurtla hazırlandığında sübüra olur. Soğuk servis edildiği için yaz günlerinde mis gibi ferahlık verir.

Sivas ketesi : Mayayla hazırlanan ve katmerin bir farklı versiyonu diyebileceğimiz Sivas ketesi, yemeklerin yanında ekmek tercih etmek istemeyenlerin en lezzetli alternatifidir. Kahvaltıların, 5 çaylarının da vazgeçilmezidir aynı zamanda. Yerken keyiflendiğinizi söylememize gerek yok sanıyoruz.

İçli köfte : İçli köftenin çıkış noktası Sivas diyemeyebiliriz ancak Sivas'ın bir içli köftesi vardır ki dosta düşmana ibret verir. Oval değil yuvarlak olarak hazırlanan içli köftenin üzerine bazı bölgelerde yoğurt bazı bölgelerde tereyağı dökülür.

Divriği pilavı : Sivas'ın bir ilçesi olan Divriği'den çıkan ve tüm Türkiye'ye afiyet vermemesi için herhangi bir sebep olmayan, sıradan bir pilavdan farkı ve tadıyla gönüllere taht kuran Divriği pilavını bir yiyen bir daha bırakamaz. İçindeki kuzu eti, nohut ve kuş üzümü lezzetine lezzet katar.

Sivas kebabı : Sebze ağırlıklı bir kebap olmasına rağmen öyle güzel ve uzun uzun pişer ki etin ve sebzelerin tadı bir olur. Ardından yemeye doyamazsınız. Patlıcanın taze olduğu dönemlerde yapıldığında ise bambaşka bir lezzeti vardır. Tokat kebabına benzetilse de Sivas kebabında patates bulunmaz.

Sivas köftesi : Normal köftelerden daha geniş yapılan ve içinde baharat olmaması nedeniyle etin tadını alabildiğiniz köftelerdendir. Asıl özelliği ise Sivas'ta yetişen hayvanlardan elde edilen etin kullanılmasıdır. Taze otlar ve bitkilerle beslenen hayvan etinin lezzetini söylemeye gerek yoktur. Mis.

Madımak : Ispanağa benzer bir yapısı olmasına rağmen lezzeti ıspanaktan oldukça farklıdır. Yoğurtlanıp yemek olarak servis edilen madımak yemeğinin güzel tarafı bu otun yetiştirme değil toplama olmasıdır. Yani özel bir alanı yoktur, ellerinizle tek tek toplar yemeğe sevginizi katarsınız.
 
Sinop
Tekirdağ
Bunlar da ilginizi çekebilir...
Geri